Şeytan hakkında iki görüş
Alan Hayward The real devil
- BÖLÜMLER;
BÖLÜM 1: Şeytan hakkında iki görüş
BÖLÜM 2: Başlangıç ile başlayalım
BÖLÜM 3: Yahudiler neye inandı?
BÖLÜM 4: Yeni ahitteki Şeytan
BÖLÜM 5: İsa Mesih Şeytanı nasıl fethetti
BÖLÜM 6: Şeytan tarafından ele geçirilme sorunu?
BÖLÜM 7: Gerçekte günah nereden gelir?
BÖLÜM 8: Sonuç
BÖLÜM 1:
Şeytan hakkında iki görüş
Bir gün 1974
yılında bir adam Londra'nın en ünlü mahkemesi Old Bailey'de yargılanırken olağan dışı bir
savunmada bulundu; "Evet beni suçlamış olduğunuz suçu ben
işledim"" sonrasın da ise ilginç bir şey dedi
"...ama ben suçlu değilim! Yapmış olduğum şeyi
değiştiremem ama bu eylemi gerçekleştirdiğim sırada
Şeytan tarafından ele geçirilmiştim". Yargıcın
onun iddiasını kabul etmediğini söylememe gerek yoktur
umarım.
Dünya'nın her yerinde bu karanlık konuya artan bir ilgi var.
Şeytan tarafından ele geçirilen ya da kullanılan bir çok
insanın hikayesini duyuyoruz. Bazen de daha az kötü olan ruhlar
tarafından aynı işin yapıldığını
duyduğumuz oluyor.
Bu hikayelerin arkasındaki yalan nedir? Gerçekten de Dünya'nın
etrafında dolaşan karanlıklar prensi ve onun görünmez kötü
ruhlardan oluşan bir ordusu mu var? Dünyadaki kötülüklerin ve tüm o
acıların sebebi şeytan mı? Yoksa hepsi Noel Baba ve Periler
gibi birer efsane mi?
Bu soruya doğru cevabı almanın tek bir yolu var. Kutsal Kitap
bizlere bu konuda bir çok şey anlatıyor. Bu konuda Kutsal Kitabı
çok dikkatli incelemeliyiz çünkü en çok yanlış anlaşılan
konu bu şeytan konusudur.
En çok
bilinen görüş:
Tanrı'ya
ve İsa Mesih'e inanan bir çok insan aynı zamanda şeytana da
inanır. Eğer onlara Şeytanı sorarsanız muhtemelen
şu yanıtı alırsınız;
"O düşmüş bir melektir. Bir zamanlar o harika bir Melekti ama
daha sonrasında kibirlendi ve Tanrı'ya karşı geldi ve bir
isyan çıkardı. Bundan dolayı Tanrı Şeytanı
kendisini destekleyen meleklerle birlikte Cennetten kovdu. Şimdi ise
Şeytan diğer düşmüş meleklerle birlikte dünyada yaşar
ve insanları günah işlemeleri için kışkırtır."
Ancak bazı insanlar ve bu kitapçığı yayınlayan
bazı yazar dahil olmak üzere bu görüşü kabul etmekte
zorlanırlar. Bu Tanrıyı, evinde vebalı fareler olan bir
adam gibi gösterir ve bu adam hastalıktan kurtulmak için fareleri
komşusunun evine doğru sürüyor! Açık bir şekilde evindeki
bu farelerden kurtulmanın yolu onları öldürmektir,
başkasının evine yollamak değil. İyi olan hiçbir adam
komşusunun evine vebalı olan bir fare sürüsü yollamaya
çalışmaz. O halde Tanrı nasıl olur da bu
düşmüş melekleri bizim dünyamıza gönderir? Neden onları
öldürmüyor?
BÖLÜM 2: Başlangıç ile başlayalım
Aden bahçesindeki Yılan
İlk zamanlarda yabanıl hayvanların en
kurnazı yılandı (yaratılış 3:1). Ve öyle
görünüyor ki Yılan dik bir şekilde yürüyebiliyor ve
konuşabiliyordu ve aynı şekilde Havva'yı kocasına
günah işletmesi için ikna edebiliyordu.
Şeytanın düşmüş bir melek
olduğuna inananlar şunu diyecektir; "Ah evet, ama sadece bir
yılan değildi. O şeytandı, Şeytan tarafından ele
geçirilmişti yılanın bedeni ve şeytan onun aracılığı
ile konuşuyordu."
Bu iddia'ya karşı yalnızca şu
soruyu sorabiliriz: Kim söylüyor? Yaratılış kitabının
bunu söylemediğini biliyoruz! Yaratılış kitabı
açık bir şekilde Yılanın konuştuğunu söylüyor ve
Şeytan tarafından ele geçirilmekle ilgili hiçbir şey söylemiyor.
Aynı şekilde Pavlus, buradaki olayı anlatırken
"Şeytan tarafından ayartılan Havva" demiyor "Yılanın Havva'yı kurnazlığıyla
aldatması" diyor (2.korintliler 11:3)
İlginç bir şekilde Pavlus, Yılan için "Kurnaz" diyor
ama "Kötü" demiyor. Matta 10:16 ayetinde İsa, bizler için de
"Yılan gibi Kurnaz olun" der ama kötülükten bahsetmez.
Pavlus,
Adem'in düşüşü için hiçbir zaman Şeytanı
suçlamamıştır. Adem'in düşüşünden bir çok yerde
bahseder ama bunların hiçbirini Şeytan bağlamında
değerlendirmedi. Bunun yerine tek bir kişiyi suçladı;
"Günah bir insan
aracılığıyla, ölüm de günah
aracılığıyla dünyaya girdi." (Romalılar 5:12)
O eski Yılan
Yeni Ahit'te
bu Yılanı Şeytan gibi gösteren tek pasaj Vahiy kitabı
12.bölümün 9.ayetindeki 7 kafalı olan garip yaratıktır ve bu
yaratık; "İblis ya da Şeytan denen,
bütün dünyayı saptıran o eski yılan" şeklinde tarif
edilir. Ama bu pasaj Aden bahçesinde neler yaşandığını
anlatmıyordu. Bu bir benzetme ve bize Dünya üzerinde gerçekleşecek ama
henüz gerçekleşmemiş olan bir olayı anlatıyor. Diğer
bir nokta ise yılanın 7 başlı olduğunu söylüyor. Aden
bahçesindeki yılanın böyle olduğuna inanan var mı?
Yaratılış kitabının ve diğer yazarların Aden
bahçesindeki olayı anlatışı oldukça basitti. Günahlı
insan doğası için Şeytanı suçlamayın çünkü Kutsal
Kitap şeytanı suçlamıyor. Aksine bu suçlamanın Adem ve onun
çocukları üzerinde olduğunu anlatıyor.
Musa'nın Yasası
Kutsal kitabın ilk beş bölümüne
(Yaratılış, Mısırdan çıkış, Levililer,
Çölde sayım, Yasa'nın tekrarı) Musa'nın yasası denir
çünkü bu bölümleri Musa yazdı. Bu bölümler Kutsal kitabın sadece ilk
bölümleridir ama yüzlerce yıl boyunca insanların sahip olduğu
tek Kutsal Kitap bu bölümlerdi çünkü Kutsal Kitabın diğer bölümleri
henüz yazılmamıştı. Yine de Musa'nın yasası o
zamanlarda Tanrı'nın halkı için tam olarak bir rehberdi. Yasa
onlara günahtan nasıl kaçınabileceklerini ve Tanrı'nın
isteğine uygun nasıl yaşayabileceklerini gösteriyordu. Ama bu
kitap hiçbir zaman Şeytandan bahsetmemişti. Bu durum ise çok önemli soruyu
beraberinde getiriyor. Eğer gerçekten de insanları günah
işlemeleri için kışkırtan düşmüş bir melek varsa
Tanrı bu konuda insanları neden uyarmaz? Musa'nın Yasası
Tanrı'nın halkına verildiği zaman eğer gerçekten de böyle
büyük bir tehlikenin içindelerse en azından bir ayette yerde
Tanrı'nın şeytan konusunda o halkı uyarmasını
beklemek bence adil olurdu.
Elbette
sessizliğe dayanan bir argüman tek başına sonuç veremez ama yine
de akılda tutulması gereken bir gerçek.
Eski Ahit'in diğer kitapları
Eski Ahit,
Kutsal Kitabın dörtte üçünden fazlasını kapsar ama yine de
"Şeytan" kelimesi Eski Ahit'in 3 ya da 4 yerinde görülür.
Şeytan çok önemli ve öğretilmeye değer bir şey değil
gibi görünür. Eski Ahit'in çok az yerinde ismi geçen "Şeytan"
kimmiş öğrenelim hadi.
Şeytan kelimesi anlamsız bir etiket
değildir. Önüne gelen takılarla birlikte anlamı da
değişebilir. Kelimenin anlamı "Suçlayan kimse" veya
"Düşman" dır. Bu kelime bir isim olarak
kullanıldığı zaman başına isim olduğunu
belirten bir ek alır.
İbranice eski ahitte Şeytan kelimesinin bir
isimmiş gibi kullanıldığını gördüğümüz
yerler; Mezmurlar 109:6, 1.Tarihliler 21:1, Eyüp kitabı ilk iki bölüm
ve Zekeriya 3:1-2
Bu ayetler bir çok modern İngilizce çeviride
"Satan"(Şeytan) olarak çevirilmez ama
"accuser"(suçlayan kimse) olarak çevirilir. Din bilginleri, Kutsal
Kitap yazarlarının bu metinleri yazarken Şeytan kelimesini bir
isim olarak kullanmadığını düşünür çünkü açık bir
şekilde bu pasajlarda tarif edilen "Düşman" ya da
"Suçlayan kimse" sadece normal insanları tarif ediyordu.
Ve elimizde 1.Tarihliler 21:1 var; bir çok çeviride "Şeytan" bir
isim olarak ele alınır. Yine de bazı modern İngilizce
çeviriler bize bu ayetteki Şeytan kelimesinin "the
adversary"(düşman) olarak daha doğru bir şekilde
çevirilebileceğini söyler. Ayrıca bu ayetteki "Şeytan"
kelimesinin bir isim olarak değil ama bir kelime olan
"düşman" şeklinde çevirilmesine inanmanız için de çok
güzel bir neden var çünkü aynı eylem 2.Samuel 24:1'de anlatılır
ve burada Tanrı'nın buna sebep olduğu, Davut'un da bundan
dolayı tüm savaşçı adamlarını saydırdığını
okuyoruz.
Bu ayet Tanrı'nın buradaki "düşman" olduğunu
anlatmaz! Kutsal Kitabın bütününe baktığımızda
"Şeytan" kelimesi, hem İbranice hem de Grekçe metinlerde
önünde "The" ekiyle kullanıldığında iyi olan bir
şeye hiçbir zaman referans etmez.
Yine de Kutsal Kitap kendisiyle çelişmez. Şimdi sizlere
"Tanrı" ve "Düşman", ikisinin birlikte Davut'a bu
eylemi nasıl yaptırabildiğini açıklayacağım.
Eğer Yeşaya 29:3'de Tanrı'nın Yeruşalim'e ne
söylediğine bakarsak anlamak çok kolay olacak;
"Sana karşı çepeçevre
ordugah kuracak,
Çevreni rampalarla, kulelerle
kuşatacağım."
-Yeşaya 29:3
Açıkça görüyoruz ki Tanrı bu şeyleri kendisi
yapmadı Bunun anlamı şudur; Tanrı,
düşman bir ordusunun bunu yapmasına sebep oldu. Benzer
şekilde 1.Tarihliler 21:1 ve 2.Samuel 24:1 bizlere insan olan bir
düşmanın Davut'un paniklemesine ve hata yapmasına neden
olduğunu söylemekte hemfikirdir, ancak bu düşman ordusunun
varlığından Tanrı sorumludur.
Ancak Şeytan'ın büyük bir kötü ruh olduğunu
varsayarsanız, 1 Tarihliler 21: 1 ve 2. Samuel 24: 1 arasındaki
ilişkiyi açıklamanız imkansız olacaktır ve bu bölümler
direkt bir çelişki olarak karşımıza çıkacaktır.
Eyüp ve Zekeriya
Bununla birlikte Eski Ahit'te Şeytan kelimesinin isim olarak
kullanıldığı ve doğaüstü bir varlıkmış
gibi gördüğü 2 pasaj kalıyor: Eyüp 1-2 ve Zekeriya 3
Ama bu bölümler düşündüğünüz gibi değil. Eski Ahit, bazen normal
insanlara sadece vurgulamak uğruna doğaüstü bir
varlıkmış gibi konuşur. Bu ayeti düşünelim mesela;
"Tanrı yerini aldı tanrısal kurulda,
Yargısını açıklıyor ilahların ortasında:
Siz ilahlarsınız diyorum,
Yüceler Yücesi'nin oğullarısınız hepiniz!
Yine de insanlar gibi öleceksiniz,
Sıradan bir önder gibi düşeceksiniz!
-Mezmurlar 82:1-6-7
Cevabı bizlerin tahmin etmesine
gerek yok çünkü Efendi İsa Mesih bunu açıklıyor. Bu ayetlerden
alıntı yaparken buradaki "İlahların" aslında
insanlar olduğunu söylüyor;
"Tanrı, kendilerine sözünü gönderdiği kimseleri ilahlar diye
adlandırır."
(Yuhanna 10:34-35)
Diğer bir deyişler onlar İsrail halkı arasında
Tanrı'nın kendilerine sözünü vermek için yetkilendirdiği
kişilerdir. Tanrı, onların ne kadar kayda değer ve önemli
kişiler olduklarını vurgulamak için onları "İlahlar"
olarak adlandırmıştır.
İnsan olan düşmanlar
Aynı şekilde Eyüp ve Zekeriya bölümlerindeki Şeytan'ın
doğa üstü bir varlık olmadığı açıktır.
"Şeytan"-"Düşman" bu kitapta, o zamanki
Tanrı'ya karşı çıkan ve bir düşman olduğu
özellikle belirtilen bir insanı gösterir. Ya da bu isim,
Tanrı'nın halkına ve kendisine karşı olan kötü
insanları temsil etmek için kullanılmış bir çeşit
sembol olabilir. (Bununla ilgili olarak Yasa'nın Tekrarı 32:15'de
ilginç bir paralellik vardır. Yeşurun ismi bir adamın ismi gibi
görünüyor ama burada sembolik bir isimdir. Bir topluluğun
tamamını temsil eder.)
Eyüp kitabının ilk iki bölümünü yakından incelediğimizde
buradaki Şeytan'ın(düşman) kendiliğinden bir güce sahip
olmadığını görüyoruz. Şeytan'ın Eyüp'e acı
çektirmek için Tanrı'dan izin istemesi gerekiyor(Eyüp 1:11-12). Eyüp'ün
kendisi bile bu acıların doğaüstü bir varlıktan değil
ama Tanrı'dan geldiğini söylüyor(1:21, 2:10). Eyüp
Kitabının sonunda biz diyor ki; Eyüp'ün erkek ve kız
kardeşleri yanına gelip onu avuturlar, "Acısını
paylaşıp RAB'bin başına getirmiş olduğu
felaketlerden ötürü onu avuttular." (Eyüp 42:11). Açık bir
şekilde buradaki Şeytan, Tanrı'nın Eyüp'e acı
çektirmek için yetki verdiği bir veya bir grup şeytani
kıskançlıkta kötü insandı.
Bu konuda geriye sadece Zekeriya 3.bölüm kalıyor.
Bu bölümde Başkahin Yeşu'nun Şeytanla yüzleşmesi
anlatılır. Neyse ki Ezra kitabında Yeşu'nun Şeytan ile
mücadelesi tarihsel olarak açıklanır. Ezra 3.bölüm Yeşu'nın
insanları, Tanrı'nın yıkılmış
tapınağını yeniden inşa etmeye nasıl
yönlendirdiğini anlatır. Ama Yeşu bunu yapması için huzur
içerisinde bırakılmadı. Ezra 4:2-4 ayetlerinde şöyle der;
"Yahuda ve Benyamin halkının düşmanları, sürgünden
dönenlerin tapınağı yeniden inşa ettiğini duydu."
ve onlar "Yahudalılar'ı tapınağın
yapımından caydırmak için korkutmaya, cesaretlerini kırmaya
girişti." Bu düşmanlar Zekeriya'nın benzetme dilinde
"şeytan" kelimesi ile temsil edilir, yani
"düşman" demektir.
Lucifer kimdi?
Düşmüş melek-Şeytan hikayesine
inananlar Eski Ahiti okudukları zaman büyük bir hayal
kırıklığına uğrarlar. Eski Ahitte Tanrı'nın
gerçekten de inanmamızı istediği şey buysa,
Şeytanın düşmüş bir melek olduğunu söylemiş
olması gerektiğini fark ederler. Ve böyle bir şey
söylenmediğinden, Eski Ahitte inançlarına temel olarak
kullanabilecekleri bir şey aradılar. Kullanabilecekleri sadece iki
pasaj bulabildiler. Bunlardan ilki;
Ey parlak yıldız, seherin oğlu,
Göklerden nasıl da
düştün!
(12)
İçinden, Göklere
çıkacağım dedin,
Tahtımı
Tanrı'nın yıldızlarından daha yükseğe
koyacağım; (13)
Ancak ölüler diyarına,
Ölüm çukurunun dibine
İndirilmiş bulunuyorsun.
(15)
-Yeşaya 14:12-15
Sadece umutsuzca zayıf bir teoriyi savunmak isteyen birisi bu ayeti
şeytana uyarlamaya çalışırdı. Bu ayetin açık bir
şekilde melekle hiçbir ilgisi yoktur çünkü bir sonraki ayet şöyle
devam eder;
Seni görenler bakıp bakıp
şöyle düşünecekler: Dünyayı sarsan, ülkeleri
titreten, Yeryüzünü çöle çeviren, Kentleri yerle bir
eden, Tutsakları evlerine salıvermeyen ADAM bu
mu? (16.ayet)
Bu ayette bahsedilen kişi Babil Kralıdır çünkü aynı
bölümün 4.ayeti şöyle başlar; (14:4)
"Babil Kralı'nı alaya
alarak,
'Halkı ezenin nasıl da
sonu geldi!' diyecekler"
Bu adamın neden Lucifer(Parlak yıldız)
olarak anıldığını anlamak çok zor değil. Lucifer,
Venüs'ün eski ismidir ve anlamı "gökteki en parlak
yıldız" dır. O günlerde Babil kralları yeryüzündeki en
güçlü krallardı. Peygamber Daniel Babil Kralı Nebukadnessar için
şöyle dedi;
"Ey kral, o ağaç sensin! Sen büyüdün, güçlendin. Büyüklüğün
giderek göklere erişti, egemenliğin dünyanın dört
bucağına yayıldı."
-Daniel 4:22
Ama ünü "Cennete(Göklere) kadar ulaşan"
son Babil Kralları alçaltılmışlardı. Onun
düşüşü dünyayı sarsan bir olay Gökten
düşmüş Lucifer(Venüs) harika bir şey olacaktı.
Babil Kralı
Yeşaya 14 açık bir şekilde Babil Kralının
düşüşünü anlatan şiirsel bir tanımdır. "Burada
Babil Kralı yazıyor ama aslında Şeytanı
anlatıyor" diyen insanlar suçludur çünkü Kutsal Kitabı kendi
isteklerine göre yeniden yazıyorlar. Tanrı'nın eski dönem
Krallarına onları Gökten yere atacağını söylemesi
bizim modern zihinlerimize biraz garip gelebilir ama bu tarz bir dil Kutsal
Kitapta çok sık kullanılıyor. Örneğin bunlar Efendi
İsa'nın İsrail ülkesindeki kötü Kefernahum şehrine
söylediği sözlerdir;
"Ya
sen, ey Kefernahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır,
ölüler diyarına indirileceksin!"
-Matta 11:23
Kefernahum gerçekten de Gökte(cennette) değildi,
bu yalnızca İsa'nın onu büyük ve gururlu bir şehir olarak
olarak tanımlamasıydı. Aynı şekilde ölüler
diyarına indirilmesi Kefernahum'un çok alçakta olan bir yer haline gelmesi
demekti.
Sur Kralı
İnsanların Şeytan düşüncesine
uyarladığı geriye kalan tek pasaj Hezekiel 28'dir. Ama yine de
çok açık bir şekilde burada bahsedilen kişi İnsan olan bir
Kraldır. Bu bölüm şu sözlerle başlıyor;
"RAB bana
şöyle seslendi: İnsanoğlu, Sur önderine de ki,
Egemen RAB şöyle diyor"
-Hezekiel 28:1-2
ve 12. bölümde şöyle devam ediyor;
İnsanoğlu, Sur Kralı için bir ağıt yak."
-Hezekiel 28:12
Hezekiel, bu Kralı Aden'deki
bir melek olarak adlandırmaya devam ediyor ve bu da bazı
insanları Kralın Aden'deki kılık değiştirmiş
Şeytan olduğunu düşünmeye yönlendiriyor. Yine de bunu
düşünmek için hiçbir neden yok çünkü 4 ayet sonra Hezekiel,
Mısır Kralı ve bazı diğer Kralların da aynı
zamanda Aden'de olduğunu söylüyor ve tüm Kralların hepsi bir araya
gelip tek bir Şeytanı oluşturamazlar. Açık bir şekilde
burada Hezekiel'in kullandığı dil, bu kralların
özellikle ayrıcalıklı olduğunu anlatmasının
şiirsel yoludur çünkü onların yaşadıkları bölge,
Tanrı'nın o an İsrail halkı arasında bir iş
yaptığı zaman dilimindeydi.
Görüyoruz ki Eski Ahitte
Şeytanın düşmüş bir melek olduğunu kanıtlayacak
tek bir kelime dahi yoktur.
BÖLÜM 3: Yahudiler neye inandı?
Eski Ahit, Yahudilerin bir
kitabıdır. Onlar Eski Ahitteki Şeytan referanslarını
nasıl anladılar sizce? Doğaüstü bir Şeytana mı
inandılar yoksa Şeytan kelimesini İnsan kötülüğünün bir
sembolü olarak mı gördüler?
1- Sosyal Bilimci, A Lyons
"Antik Yahudiler çok katı
bir şekilde realistlerdi ve Şeytan İnsanın kötü niyetini
sembolize etti.
2- Yahudi Ansiklopedisi
"Yahudilik hiçbir zaman
Tanrı ile neredeyse eşit olan ve Dünyaya sahip olup bireyleri ele
geçirmek için savaşan bir Şeytan konseptini ciddi ciddi kabul etmedi.
Şeytanın bir kişi olduğuna inananlar çok nadirdir.
3- Yahudi Rabbi(öğretmen), R.
S. Brookes
"Yahudilik inancında
Şeytana ya da Şeytanın gücüne olan bir inanca yer yoktur.
Şeytan daha çok kötülüğün kişiselleşmesi ve kötülüğe
olan eğilimdir."
Doğa üstü Şeytan fikri nereden geliyor?
Akademisyenler bize eski Yahudilerin
de buna inanmadıklarını söyledi. Yine de Mesih döneminde bile
bir çok Yahudi ve Yahudi olmayan kişi, bu düşmüş melek-
Şeytan hikayesine inandı. Peki bu doktrin nereden geliyor?
Tarihçiler her şeyin bugün İran olarak
adlandırdığımız Pers olarak bilinen bu ülkede
başladığını açıklıyor. Yahudiler Mesih'ten
500 sene önce Pers imparatorluğunun altında yaşadılar ve
Perslerin dini inançları hakkında çok şey biliyorlardı.
Pers dini sonunda Zerdüştlük olarak bilinir hale gelmişti. Persliler
bir çok Tanrı'ya inandı ama iki tanesine özellikle
inanıyorlardı. Bir tanesi Ahura Mazda olarak bilinen iyi ruhtu,
Işığın ve mutluluğun Tanrısıydı; diğeri
ise Angra Mainyu olarak bilinen kötü ruhtu, karanlığın ve
mutsuzluğun Tanrısıydı. Persler, bu iki büyük gücün dünyaya
sahip olmak ve insanların ruhlarına sahip olmak için sürekli olarak
olarak savaştığına inanıyorlardı.
Eski Ahit Peygamberi Yeşaya bazı Yahudilerin bundan
etkilenebileceğini öngördüğü için endişeleniyordu. Böylece
Peygamberliklerinden birinde Pers dinene direkt olarak saldırdı.
Belki de kimsenin bu noktayı kaçırmadığından emin
olabilmek için Pers Kralı Cyrus'a bu spesifik peygamberlik görümü ile
hitap etti;
"RAB
meshettiği kişiye, sağ elinde tuttuğu Cyrus'a sesleniyor...
RAB benim, başkası yok, Benden başka Tanrı yok.
Işığı biçimlendiren, Karanlığı yaratan
benim... Esenliği[Mutluluğu] ve Felaketi[Mutsuzluğu] yaratan,
bütün bunları yapan RAB benim."
-Yeşaya 45:1-7
Diğer bir deyişle Tanrı, Zerdüştlük dininin
yanlış olduğunu ilan etti. İki doğüstü güç yoktu
sadece bir tane vardı ve o da Tanrı'nın kendisidir.
Karanlığın Prensi Angra Mainyu gerçek değildi.
Tanrı hem aydınlığın hem de karanlığın
kaynağıydı, hem neşenin hem de acının.
Bunu ilk kez öğreten kişi Yeşaya değildi. Yüzlerce yıl
önce Kutsal Kitabın ilk bölümlerinde Tanrı, Musa
aracılığı ile şunları söylemişti;
"Artık
anlayın ki, ben O'yum, Benden başka Tanrı yoktur! Öldüren de
yaşatan da, yaralayan da iyileştiren de beni. Kimse elimden
kurtaramaz"
-Yasa'nın Tekrarı 32:39
"Şeytan yaralar ve Tanrı iyileştirir." demiyor
"Tanrı yaralar ve Tanrı iyileştirir." diyor.
Eski Ahit'teki kötü ruh
Eski Yahudilerin neye
inandığını görmenin bir başka yolu, Eski Ahit'teki
kötü ruhlara yapılan referansları incelemektir.
Eski Ahit'in tamamında kötü
ruhlardan veya bu türden herhangi bir şeyden bahseden sadece birkaç pasaj
vardır. Hepsi aşağıda
alıntılanmıştır. Çok dikkatli bir okumayı hak
ediyorlar, çünkü onları daha önce hiç fark etmeyen insanlar genellikle bu
ayetleri görünce afallıyorlar.
"Sonra
Tanrı Avimelek'le Şekem halkının arasına kötü bir ruh
gönderdi"
-Hakimler 9:23
"Bu sıralarda RAB'bin Ruhu Saul'dan
ayrılmıştı. RAB'bin gönderdiği kötü bir ruh ona
sıkıntı çektiriyordu.
Hizmetkârları Saul'a, Bak, Tanrı'nın gönderdiği kötü
bir ruh sana sıkıntı çektiriyor dediler, Efendimiz, biz
hizmetkârlarına buyruk ver, iyi lir çalan birini bulalım. Öyle ki,
Tanrı'nın gönderdiği kötü ruh üzerine gelince, o lir çalar, sen
de rahatlarsın."
-1.Samuel 16:14-16
"RAB'bin gönderdiği kötü bir ruh Saul'u yakaladı. Saul
mızrağıyla Davut'u duvara çakmaya çalıştı."
-1.Samuel 19:9-10
İşte RAB bütün bu peygamberlerin ağzına
aldatıcı bir ruh koydu. Çünkü sana kötülük etmeye karar verdi.
-1.Krallar 22:23
"Üzerlerine kızgın
öfkesini,
Gazap, hışım, bela
Ve bir alay kötülük meleği
gönderdi."
-Mezmurlar 78:49
Rab'bin kötü ruhları - kötülüğün melekleri -
bir yıkım meleği... Eski Ahit'in "kötü ruhlar"
hakkında söylediği tek şey bunlardır. Ve bu, Eski Ahit
zamanında Tanrı'nın halkının neye inandığını
görmek için fazlasıyla yeterlidir.
Onlar için kötü ruhlar, Tanrı'dan
bağımsız hareket eden varlıklar değildi. O
günlerde İsrail'in çocukları için kötü ruhlar; dürüst ruhlardı,
Tanrı'nın emri altında günahkar insanlara cezalar uyguluyordu.
(Aslında bunu Kutsal Melekleri aracılığı ile
yapıyordu.)
Onlara "kötü ruhlar" deniyordu, çünkü ceza alan kişiler onu bir
kötülük olarak görüyorlardı. Eski Ahit'te Meleklerin Tanrı'nın
kontrolü altında olan varlıklar olduğuna dair bir çok pasaj
vardır ama ona itaatsiz edebileceklerine dair tek bir pasaj bile yoktur;
"RAB tahtını
göklere kurmuştur,
O'nun egemenliği her yeri
kapsar.
RAB'be övgüler sunun, ey
sizler, O'nun melekleri,
O'nun sözünü dinleyen,
Söylediklerini yerine getiren güç
sahipleri!"
-Mezmurlar 103:19-20
Bölüm 4: Yeni Ahitteki Şeytan
Eski Ahit'ten Yeni Ahit'e döner
dönmez büyük bir sorun ile karşılaşıyoruz. Burada
Şeytana ikinci bir isim verilmiştir, İblis. İncilin ilk
dört bölümünde İblisten çok sık bir şekilde bahseder. Eski Ahit'in
39 kitabının toplamından bile çok bahseder. Yeni Ahit'in
İblis'i korkunç bir canavar gibi görülmektedir ve buradaki İblis,
Eski Ahit'te olduğu gibi Tanrı'nın işlerini değil
kötülüğün işlerini yapmaktadır.
İnançsız kişilerin ve
Yahudilerin tüm bunlar için basit bir açıklaması var. Yeni Ahit'in
Eski Ahit ile çeliştiğini söylüyorlar. Eski Ahit içerisinde
Olağanüstü güçlere sahip bir şeytanın olmadığı
konusunda hemfikirler ama Yeni Ahit'in bunun zıttını
öğrettiğini iddia ediyorlar.
İmanlı olan kimse bu açıklamayı
kabul edemez. Kutsal Kitap kendisi ile çelişemez. Efendi İsa Mesih
bizlere Eski Ahit içerisinde yazan her şeye inanmamızı söyledi
(Luka 24:5, Yuhanna 5:45-47, Luka 16:31, Yuhanna 10:35, Luka 16:17, Matta
5:18). Ve hayır, Yeni Ahit'in Eski Ahit ile çelişme şansı
yoktur. Bu söylenenler için daha iyi bir açıklama olmalı, o halde
gelin bu açıklamayı bulalım.
Bağlama Uymayacak Anahtar
Ofislerle dolu büyük bir binada bekçi olarak yeni bir
işe başladığınızı düşünelim. Yönetici
size "Ana Anahtar" dediği bir anahtarı verdi ve
binanın her kapısını açacağını söyledi. O
gittikten sonra bu anahtarı denemeye karar verdiniz. Denediğiniz ilk
kilitli oda açıldı. Sonra iki farklı odayı daha denediniz
ve onların kilitleri de açıldı. Bir sonraki kilit sert bir
kilittir, ancak biraz çaba ile anahtarın bu kilidi de çevirmesini
sağlayabilirsiniz. Sonra düzgün açılan iki kilit daha geliyor ve
anahtarı cebinize geri koyuyorsunuz, bundan memnun oldunuz. "Bu
gerçekten de Ana Anahtar olmalı" diyorsunuz kendi kendinize. "Bu
her kilidi açabilir!" ama ertesi gün hayal
kırıklığına uğruyorsunuz. Farklı bir
kapının kilidini deniyorsunuz ve ne yaparsanız yapın
açılmıyor. Daha sonra binanın tüm kapı kilitlerini denemeye
karar veriyorsunuz. Ve şunu fark ediyorsunuz, bir önceki gün çok çabuk
tatmin olmuştunuz. Bu anahtar bir çok kapıyı açabiliyordu ama
hepsini değil. Bazılarını yalnızca zorlarsanız
açabiliyorsunuz ve bir çoğu hareket bile etmiyor. Yanlış
anahtarı almış olmalısınız.
Bu kısa hikaye bir kıssaydı. Tabii ki de Kutsal Kitapta
"Şeytan" kelimesinin geçtiği yerlerin bir kısmına
düşmüş bir melek olan kişisel şeytan inancı uyuyor.
Ama bazı kilitler var ki bu öğreti bunlara kesinlikle uymuyor.
İşte bunlardan bazıları:
1) Korint topluluğunda zina eden bir adam vardı. Topluluk
içerisindekiler bu davranışı tolere ediyorlardı ama Pavlus
onlara harekete geçmek zorunda olduklarını söylemek için şunu
yazdı:
"Ben ruhça aranızdayken Efendimiz
İsa'nın gücüyle toplandığınız zaman, bedeninin
yok olması için bu adamı Şeytan'a teslim edin ki, Efendi
İsa'nın gününde ruhu kurtulabilsin." (1.Korintliler 5:5)
Şimdi düşmüş melek anahtarını
burada deneyin. Pavlus gerçekten de topluluğa düşmüş bir
adamı bu doğa üstü güce sahip şeytana teslim etmelerini mi
söyledi? ve şeytan da onun bedenini yok edecekti? Sizce böyle bir eylemin,
günahkar ruhu "Efendi İsa'nın gününde kurtarması"
mümkün mü? Bu anahtar buraya uymamaktadır.
2) Pavlus, günah işeleyen iki farklı korintliye daha
yazmıştı:
"Bazıları temiz vicdanı bir yana
iterek iman konusunda battılar. Himeneos ve İskender
bunlardandır. Küfretmemeyi öğrensinler diye onları Şeytan'a
teslim ettim."
(1.Timeteos 1:19-20)
Şeytan'ın doğaüstü bir varlık
olduğuna inanlar için burada iki büyük sorun var. ilki, Pavlus neden bu
hatalı Hristiyanları kötü bir ruha teslim etmek istiyor? Bunu
günahkar olsa bile topluluğun herhangi bir üyesine bunu yapmak ister
misiniz?
İkincisi, Düşmüş bir melek bu
Hristiyanlara küfretmemelerini öğreterek Paul ile işbirliği
yapar mıydı? Şüphesiz kötü bir ruh insanların
küfretmemesine değil, küfür etmesine yardım ederdi! Yani bu anahtar
burada da işe yaramadı.
3) Bergama isimli bir kasabada topluluk zulüm görüyordu. Efendi İsa Mesih
içerisinde bu ifadeyi de barındıran bir rahatlık mesajı
gönderiyor oraya:
"Nerede yaşadığını
biliyorum; Şeytan'ın tahtı oradadır."
(Vahiy 2:13)
Eğer Şeytan, düşmüş bir melek ise
bu nasıl olabilir? Bergama şehrinin kralı olarak kötü bir
canavar gerçekten bir tahtta mı oturdu? Eğer öyleyse orada Hristiyan
topluluğu nasıl kuruldu? Hristiyanlar neden böyle bir kötülük
merkezinden kaçmadılar?
Bağlama Uyacak Anahtar
Bu bahsettiğimiz üç pasaj Düşmüş Melek
doktrinine uymayacak olan tek yer değildir. Birkaç tanesine daha
hızlıca bakabiliriz ama öncelikle bu üç kilit için farklı
anahtarları deneyelim ve mantıklı olup olmadığını
görelim.
Şeytan'a teslim etmek
İlk pasaj 1.Korintliler 5:5'dendi, Pavlus burada
Zina eden adamı "Şeytan'a teslim et" dedi. Birkaç ayet
sonra burada ne demek istediğini açıklar "Kötü kişiyi
aranızdan çıkarın" (13.ayet)
Bu anahtar kesinlikle uyuyor! "Şeytana teslim etmek" demek
topluluktan uzaklaştırmak anlamına geliyordu. Kendisinin
geldiği yere yani Şeytan'ın (Günahkar insanların) hüküm
sürdüğü kötülüğün krallığına geri gönderildi. Bu sert
ceza onun aklını başına getirmek ve tövbe etmesini
sağlayarak ruhunu tekrardan kurtarılabilir hale getirmek içindi.
Bu aynı zamanda 1.Timeteos 1:20'yi de açıklıyor. Pavlus
burada iki Hristiyanın küfür etmemeyi öğrenebilmeleri için
Şeytan'a teslim edilmelerini söyler. Burada açık bir şekilde
aforoz edilmişlerdir çünkü Pavlus, 2.Timeteos 2:16-17'de açık bir
şekilde Timeteos'a onlardan uzak durması gerektiğini söyler.
Böylece aforoz edilen Hristiyanların tövbe etmesini ve "küfür
etmemeyi öğrenmiş" olmasını ummuş olmalı.
Sonra Şeytan'ın tahtının Bergama şehrinde
olduğunu söyleyen Vahiy 2:13'e baktık. Pergamum'un Roma İmparatorluğu'nun
bir eyaletinin başkenti olduğunu fark ettiğimizde bu
mantıklı hale geliyor. O zaman Roma valisi Hristiyanlara
zulmediyor ve bazılarını öldürtüyordu. Bu korkunç
eylemleriyle, insanın kötülüklerle dolu bir doğaya sahip
olduğunu göstermiş oldu. Böylece "Şeytan" -
"Düşman" adını kazandı ve bu kötü hükümdarın
tahtı gerçekten de Bergama şehrinde idi.
Şimdi Vahiy Kitabı'ndaki başka bir ayeti anlayabiliriz:
"Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma! Bak,
denenesiniz diye İblis içinizden bazılarını yakında
zindana atacak. On gün sıkıntı çekeceksiniz."
(Vahiy 2:10)
Hangi "İblis" ilk Hristiyanları hapse attı?
Düşmüş bir melek mi? Yoksa kötü Roma hükümeti mi? Cevap
açıktır.
Şimdi kafa karıştırıcı olan başka bir ayeti
de anlamlandırabiliriz. İnsanüstü bir şeytana inanan insanlar,
onun sessizce ve görünmez bir şekilde dünya'ya süzüldüğünü
düşünürler. Yine de Petrus şunu yazdı:
"Ayık ve uyanık olun.
Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini
arayarak dolaşıyor. Dünyanın her yerindeki
kardeşlerinizin de aynı acıları çektiğini bilerek
imanda sarsılmadan İblis'e karşı direnin."
Bu pasajın ikinci cümlesindeki "acı çekmek"
referansına bakın. Petrus'un Roma İmparatorluğu'nun acımasız
hükümdarları hakkında konuştuğu çok açık değil
midir?
Bu adamlar vahşice Hristiyanlara zulmetti ve onları aslanlara
atmıştı. Kuşkusuz, Petrus onları kükreyen bir aslana
benzetirdi. Pavlus da, Roma makamları hakkında benzer bir ifade
kullanmıştı.
"Aslanın ağzından böyle
kurtuldum!" (2.Timeteos 4:17)
Sonuç olarak, Eski Ahit ile Yeni arasında hiçbir çelişki
olmadığı görünmeye başladı. İsyancı bir
düşmüş meleğin Yeni Ahit'te uymadığı beş
pasaja baktık ama henüz bitirmedik.
Daha Fazla Sorunun Çözülmesi
Bu anahtar ile birlikte şimdi çok daha fazla
sorunu çözebiliriz.
Örneğin Efendi İsa Mesih, Yahuda'yı "İblis"
olarak çağırır, bir pasajda da Petrus'a Şeytan der.
İsa onların Şeytan/İblis tarafından ele
geçirildiğini söylememişti; O Yahuda ve Petrus'u gerçekten de
şeytan adlandırdı.
(Yuhanna 6:70-71, Matta 16:23)
İsa burada ne demek istemişti? Bu iki havarinin de Mesih'e
karşı çalıştığını
hatırladığımız zaman anlamak çok da zor
değil. Yahuda, Efendisine ihanet etmesine yol açacak bir eylem
başlatmıştı. Petrus ise o anda İsa'yı görevinden
kaçmaya ikna etmeye çalışıyordu. İsa bu kişileri
azarladığı zaman aslında günahkar
davranıyorlardı. Her biri insan günahkarlığı ile adlandırılmayı
hak ediyordu ve bu da "Şeytan" demektir. (Şeytan kelimesini
kast ediyoruz)
Bir başka ilginç pasaj sadakatsiz Hristiyan Hananya hikayesinde
gerçekleşir. Bu adam kiliseyi kandırmaya ve Havari Petrus'a yalan
söylemeye karar verir. Ancak Petrus, Hananya'nın aldatmacasını
açığa çıkardı, çünkü Kutsal Ruh'a sahipti. Dedi ki:
Hananya, nasıl oldu da Şeytan senin yüreğini doldurdu, Kutsal
Ruh'a yalan söyleyip mülkün parasının bir kısmını
kendine sakladın?...Neden yüreğinde böyle bir düzen kurdun?
(Elçilerin İşleri 5:3-4)
Dikkat ederseniz eğer ilk pasajda Şeytan'ın sorumlu
olduğunu söylerken bir sonraki pasajda Hananya'nın sorumlu
olduğunu söylemektedir. Şeytan gerçekten düşmüş bir
melek olsaydı, bu iki pasaj birbiriyle çelişirdi.
Ama şimdi doğru anahtara sahip olduğumuza göre, hiçbir
çelişki ve zorluk yok. Şeytan insanın kötülüğünün bir
sembolü olduğundan, bu iki ifade, aynı şeyi söylemenin sadece
farklı yollarıydı. Hananya Tanrı'ya
karşıydı: Tanrı'nın düşmanı,
"Düşman", Şeytan gibi davranıyordu.
Bölüm 5
İsa Mesih Şeytan'ı nasıl fethetti?
İsa'nın Şeytan'la birkaç büyük
savaşı vardı ve hepsini kazandı. Bu bölümde bunlara
bakacağız ve İsa'nın fethettiği bu şeytanın
kim olduğunu göreceğiz.
Çöldeki denenmeler
"Tanrı Oğlu İsa gökleri aşan
büyük başkâhinimiz olduğu için açıkça benimsediğimiz inanca
sımsıkı sarılalım. Çünkü başkâhinimiz
zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan biri
değildir; tersine, her alanda bizim gibi denenmiş, ama günah
işlememiştir." (İbraniler 4:14-15)
Bu pasajın anlamı oldukça açıktır. Bizden farklı
olarak İsa her zaman denenmeleri geçti. Asla günah işlemedi, bir kez
bile işlemedi. Ama tıpkı bizim gibi her açıdan
denenmiştir. Yine de çöldeki büyük denenmelerinin detaylı
açıklamaları, bunların bizimkine çok benzemediğini
gösteriyor. En azından İsa'yı cezbeden şeytan
gerçekten düşmüş bir melek olsaydı bu bizim yaşadığımız
şeylere benzemezdi. Matta 4'ün ilk on bir ayetini okuyun ve kendiniz
görün. Şeytan, İsa'yı Yeruşalim'deki
tapınağın tepesine götürüp ve kendisini yere atması için
ikna etmeye çalışmıştı.
"İblis bu kez İsa'yı çok yüksek bir dağa
çıkardı. O'na bütün görkemiyle dünya ülkelerini
göstererek, Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana
vereceğim dedi." (Matta 4)
Bu ayet, doğaüstü bir şeytana inananlar için zorluklarla doludur.
Tanrı'nın Oğlu, düşmüş bir melekle birlikte
tapınaklara ve dağlara tırmanmaya gitmek ister miydi? Kötü bir
canavar böyle söylediği için kendini atması muhtemel miydi?
Peki "Dünyanın tüm krallıklarını ve onların
ihtişamını" görebileceğiniz bir dağ nerede? Her
durumda, insanüstü bir şeytanın bu krallıklara işaret edip
"Bütün bunları sana vereceğim" demesi aptalca olurdu.
İsa, bu dünyanın krallıklarının Tanrı'ya ait
olduğunu ve hiçbir düşmüş meleğin onları birisine
verme gücüne sahip olamayacağını çok iyi biliyordu. Eski Ahit'in
bir bölümünde üç kere, Tanrı'nın insanların krallıklarına
hükmettiği ve kimi seçerse ona verdiğini söylüyor (Daniel
4:17,25,32).
Ama Şeytanın, düşmüş insan doğamız olduğunu
kabul ettiğimiz an tüm bu problemler yok olacaktır. Bu bölümler
İsa Mesih'in kendi zihninde gerçekleşen savaşı
anlatmaktadır. Tüm insanların her gün yaşadığı
aynı tür mücadelenin canlı bir açıklamasıdır: gerçek
Şeytan'la savaş kendi benliğimizle olan savaştır!
Sadece İsa'nın bu mücadelesi çok daha yoğundu.
Ona Kutsal Ruh'un gücü verilmişti, sınırsız bir yetki.
Artık her şeyi yapabileceğini biliyordu. Kendisine
taştan yiyecek üretebileceğini, tapınağın üstünden
atladığını ve zarar görmediğini, isterse tüm
dünyayı fethedebileceğini hayal edebiliyordu.
Bu şeyleri yapmak için gücünü kullanmalı mıydı peki?
"Şeytan" (yani İsa'nın kendi içgüdüsü) bunu
yapmanın harika olacağını öne sürdü. Ancak
Tanrı'nın verdiği gücün, kendi zevkine göre değil,
başkalarının iyiliği için kullanılması
gerektiğini biliyordu. Bu yüzden, doğal insani arzuları
bastırdı ve "Git Şeytan!" dedi.
Böylece, düşmüş melek olarak Şeytan'a inanan İncil
öğrencilerini her zaman şaşırtan başka bir pasajı
anlayabiliriz. Markos 3: 27'de İsa Şeytan'ı zaten
"bağladığını" iddia etti. Yine de o zamanlar
kesinlikle hiçbir doğaüstü Şeytan'ı bağlamadı.
İsa'nın yaptığı şey kendi içindeki insan
doğasını yani Şeytanını
bağlamaktı. Bunu her gün kendisine gelen denenmelari fethederek
ve günahsız bir hayat yaşayarak yaptı.
İsa Şeytanı Nasıl Yok Etti?
Denenmeleri yaşadığı sırada
Efendi İsa Mesih Şeytanı yendi. Ölümlü hayatı boyunca
şeytanı "bağlı" tuttu. Ve öldüğünde
aslında şeytanı yok etti. O öldükten yaklaşık 30
yıl sonra yazılmış olan bu ayet bize şunu söyler;
"Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne
sahip olanı, yani İblis'i, ölüm aracılığıyla
etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını
aldı." (İbraniler 2:14)
Bu pasaj, düşmüş melek olarak şeytana
inananlar için problemlerle doludur. İlk bölümdeki son ifadeye bakın,
Şeytan ölüm gücüne sahip. Fakat daha önce gördük ki, Tanrı
kendisinden başka kimsenin can alamayacağını söylüyor
(Yasa'nın Tekrarı 32:39). İsa, ölümünün çok öncesinde, hiç
kimsenin öğrencilerinin hayatını ondan
alamayacağını söylemişti (Yuhanna 10:28).
Bu bize Tanrı'nın Kendisinden başka hiç
kimsenin ölüm gücüne sahip olmadığını kesin bir
şekilde söyler. Bu nedenle, kötü, asi bir meleğin ölüm gücüne sahip
olabileceğini söylemek küfür olurdu. Yine de İbraniler 2:14,
şeytanın bu güce sahip olduğu konusunda ısrar ediyor.
Bu durum bizlere şeytanının
doğaüstü bir melek ya da herhangi bir tür insan olamayacağını
ispatlıyor.
Günah ve Ölüm
Şimdi çok zor pasajları açıklayan
anahtarı deneyelim. Tanrı'nın yanı sıra ölümün gücünü
elinde tutan hiç kimse yoktur. Ama onu tutan bir şey var: insan
günahkârlığı. İşte böyle söyleyen iki ayet:
"Çünkü günahın ücreti ölüm."
(Romalılar 6:23)
"Günah olgunlaşınca da ölüm
getirir." (Yakup 1:15)
Kuşkusuz, İbranilerin 2:14'deki şeytan,
ölüm gücüne sahip olan şeytan yani insan
günahkârlığıydı.
Şimdi İbraniler 2:14'ün ilk ifadesine geri
dönelim. İsa'nın şeytanı yok etmek için insan
doğamızı paylaşması gerektiğini nasıl
söylediğine dikkat edin. Bu ifade doğaüstü bir şeytana
inananlar için başka bir cevapsız soru daha sunuyor. Eğer
yok etmek istediği şey güçlü bir kötü ruh olsaydı, İsa
neden insan olsun ki? Herhangi bir insan böyle bir canavarı nasıl
yenmeyi umabilir?
Ayrıca, İsa'nın şeytanı yok
etmek için öldüğünü öğreten bu ayete dikkat edin. Fakat bir
insan ölerek neyi yok edebilir ki? Artık şeytanın insan
doğası olduğunu bildiğimize göre - aslında Benlik veya
Bencillik dediğimiz şey şeytandır, hepsi çok açık.
Elbette İsa insan doğamızı paylaşmak zorundaydı.
Aksi halde, içinde yok edilecek bir şeytan olmazdı. Tabii ki ölmek
zorunda kaldı. Aksi halde asla "benliği" tamamen imha
etmezdi.
İnsan doğasının gücü
Elimizdeki doğru anahtar ile bu ayetteki her
şey birbirine uyuyor ve mantıklı. Benlik, insan-doğa
şeytanı, sen ve ben için çok güçlü; üzerimizde ölüm gücü var;
bizi yok edebilir. Fakat Efendi İsa Mesih, insan doğasının
her denenmesini fetheden tek insandı. Ve son nefesine dek bunu
yapmaya devam etti.
Ölmeden önceki gece babasına insan
doğasının ona karşı geldiğini itiraf etti. Fakat
kendi insani arzularından çok Babasına itaat etmeye
kararlıydı. Şu şekilde dua etti:
"Benim değil, senin istediğin
olsun." (Luka 22:42)
Kendi isteğini yerine getirip haçtan
kaçsaydı, insan doğasının şeytanı onu yok ederdi.
Ama böyle bir şey yapmadı. Bunun yerine Babasının
isteğini yerine getirdi. Acı verici bir ölümle cesurca ileri gitti.
Ve böylece şeytanı yok etti.
Farklı bir problem
Şimdi tüm Kutsal Kitaptaki en zor sorulardan
birine bakmalıyız. İncil'de okuduğumuzda, kötü bir ruh
tarafından ele geçirilmiş ya da Şeytan tarafından ele
geçirildiği söylenen mutsuz insanları görüyoruz.
BÖLÜM 6: Şeytan tarafından ele geçirilme
sorunu?
Şeytan
referanslarının Yeni Ahitte anlaşılmasının kolay
olmadığını itiraf etmiştim. Ama bir şeyi
netleştirelim. Bu sadece İnsan doğası olan Şeytana
inanlar için değil aynı zamanda da Doğaüstü Şeytana inanlar
için de büyük bir zorluktur.
İlk üç İncil bunun tipik olduğu birkaç olayı tanımlar:
"Kalabalığın içinden bir adam, Öğretmenim diye
seslendi, Yalvarırım, oğlumu bir gör, o tek
çocuğumdur. Bir ruh onu yakalıyor, o da birdenbire
çığlık atıyor. Ruh onu, ağzından köpükler gelene
dek şiddetle sarsıyor. Bedenini yara bere içinde bırakarak
güçbela ayrılıyor. ...
İsa şöyle karşılık verdi: ...
"Oğlunu buraya getir."
Çocuk daha İsa'ya
yaklaşırken cin onu yere vurup şiddetle sarstı. Ama
İsa kötü ruhu azarladı, çocuğu iyileştirerek babasına
geri verdi."
(Luka 9:38-42)
Hastalığın
tanımları
Bu bölüm çok hasta bir çocuğun iyileşmesini
anlatıyor. Matta'nın aynı olayı anlatması,
gençlerin epilepsi denilen hastalıktan muzdarip olduğunu veya bu
tanıma uyduğunu gösterir. Yeni Ahit'teki diğer tüm iblis
tarafından ele geçirilme vakaları, epileptik, deli, sağır,
dilsiz, kör veya felç olan insanları içermektedir. Cüzzam ve
ateş gibi katil hastalıklar hiçbir zaman İncil'de iblis
tarafından ele geçirilmekle suçlanmaz.
Eğer Tanrı'nın bu hikayeleri
olduğu gibi ele aldığını varsayarsak cevaplaması
çok zor olan üç soru ile baş başa kalırız.
İlki, İncilin modern tıp bilimi
tarafından yanlışlandığını mı
varsayıyoruz? İsa'nın zamanında çoğu insan,
bazı hastalıkların iblis tarafından ele geçirilmekten
kaynaklandığına inanıyordu. Bu özellikle bir zamanlar
kutsal hastalık olarak adlandırılan epilepsi için geçerlidir.
Ancak günümüzde doktorlar bunun böyle
olmadığının farkındalar. Bu
hastalıkların gerçek nedenini biliyorlar ve onlara nasıl
davranılacağını biliyorlar. Her yıl doktorlar
binlerce epilepsi vakasını ilaçlarla tedavi ediyor. Fakat
insanların "şeytan çıkarma" olarak
adlandırdığı şey (şeytanları kovarak
hastalıkları tedavi etme girişimi) tıp mesleğinde kötü
bir şaka olarak görülür. Doktorlar, şeytan çıkarma işe
yaradığında çok çok nadir durumlarda görürler ve bunun sadece
"madde üzerinde zihin" olgusu olduğunu bilirler.
Sonuç olarak, neredeyse tüm doktorlar, uzun zaman önce
ilkel insanların yanıldığına ikna oldular. Eski
Yunanlıların çoğu iblis tarafından ele geçirilmeye inanmıştı,
ancak bugün yanlış olduklarını biliyoruz: böyle bir
şey yok. Tanrı esinlenmesi ile Yeni Ahit'i kaleme alan
yazarların aynı hatayı yaptığını
düşünecek miyiz? Kesinlikle hayır!
İkinci soru da aynı derecede endişe
vericidir. Sözlükler bize "iblis" in Greklerin ibadet ettikleri
sahte tanrıların çoğunu tanımlamak için
kullandıkları bir kelime olduğunu söylüyor. Elçi Pavlus,
diğer tüm Yeni Ahit yazarları gibi Grekçe yazdı ve
aşağıdaki iki ayette sahte tanrı demek için iki kez
"iblis" kelimesini kullandı:
"Öyleyse ne demek istiyorum? Puta sunulan kurban
etinin bir özelliği mi var? Ya da putun bir önemi mi var? Hayır,
yok! Dediğim şu: Putperestler kurbanlarını Tanrı'ya
değil, iblislere sunuyorlar. İblislerle paydaş
olmanızı istemem"
(1.Korintliler 10:19-20)
İncil'de anlatılan İblis
tarafından ele geçirilme vakaları gerçek olsaydı, o zaman
iblisler gerçekmiş gibi görünürdü. Sizce bu ne anlama gelirdi? Daha
önce gördüğümüz gibi, Yeni Ahit'in dili olan Grekçe'de "İblis"
kelimesi aslında "bir tanrı" anlamına gelir. EĞER
Grekçe konuşan ilk Hristiyanlar iblislerin gerçek olduğunu
düşündülerse, bu da sahte tanrıların gerçek olduğuna
inandıkları anlamına gelir.
Üçüncü soru ise, Tanrı'nın Kendisinin, Yeni
Ahit'te iblislerin suçlandığı tüm şikayetlerden
(sağırlık, aptallık ve körlükten) sorumlu olduğunu
iddia etmesidir. O Musa'ya dedi ki:
"RAB, Kim ağız verdi insana? dedi,
İnsanı sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim? Ben
değil miyim?"
(Mısırdan Çıkış 4:11)
Bu nedenden ötürü Kutsal Kitaba iman eden bir çok
Hristiyan, Yeni Ahit'te İblis tarafından ele geçirilme hikayelerini
Literal anlamda ele almamız gerektiği inancını reddeder.
Daha iyi bir açıklama arayalım
Bir şey oldukça kesindir. İsa'nın
zamanında Grekçe konuşan dünyadaki herkes İblis tarafından
ele geçirilmeye inanmadı.
Şimdiye kadar yaşamış en ünlü doktor Hipokrat adı
verilen bir Grek idi. İsa'dan önce beşinci yüzyılda
yaşadı ve 2.400 yıl sonra bile kendi doktorlarımız ona
çok büyük saygı duyuyor.
Bazı kitapları günümüze kadar korunmuştur. Bunlardan biri
epilepsi üzerine bir tezdir. Bunda iblis tarafından ele geçirilmeye olan
inancın doğru olmadığını söyler. Hipokrat,
tıpkı diğer tüm hastalıklar gibi, epilepsinin tıbbi
bakım ile tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.
Yaklaşık 600 yıl sonra, Mesih'ten sonraki ikinci yüzyıla
kadar, en iyi eğitimli Yunan doktorlara bunu öğretti. Kaç tanesinin
bu iblis olayına bilmediğimiz halde, bu öğretimin bir
kısmı sıradan insanlara için filtrelenmiş olmalı, çünkü
ne tarih ne de İncil bize bunu söylemiyor.
Kutsal Kitabın bize söylediği şey, Ferisiler adı verilen
Yahudi din öğretmenlerinin doğaüstü bir şeytana ve iblis
tarafından ele geçirilmeye inanmalarıdır. Matta 12:27'de
şeytan çıkarmayı uyguladıklarını bile gösteriyor.
Ama bu iblislerin (cinlerin) gerçek olduğu anlamına
gelmiyor. Ferisiler çok sık yanılıyorlardı ve en
sonunda Efendi İsa Mesih'in çarmıha gerilmesine yardım ettiler.
İsa Mesih, bir keresinde onlara şöyle demişti:
"Böylelikle, töreniz uğruna Tanrı'nın sözünü geçersiz
kılmış oluyorsunuz" (Matta 15:6)
Ferisilerin İblislere olan inancı İncil'de iblis tarafından
ele geçirilmeye neden bu kadar çok referans olduğunu açıklamaya
yardımcı olabilir. Ancak, Ferisilerin inançlarının
çoğunun yanlış olduğunu daima
hatırlamalıyız.
Yeni Ahit yazarlarının iblisler hakkında tam olarak neye
inandıklarını bilmek son derece ilginç olurdu. Ne yazık ki,
bize anlatmak için uygun görmediler. Yaptıkları tek şey, birkaç
küçük ipucu bırakmak ve ardından kendi sonuçlarımızı
çıkarmamıza izin vermektir. Bu ipuçlarından neler öğrenebileceğimizi
görmek ilginç olacaktır.
İncil'e dikkatli bir bakış
Matta bölümünden gelen aşağıdaki
ayetler, onları dikkatli bir şekilde incelersek, iblis
tarafından ele geçirilmeyi anlatmak için çok yararlı bir şeye
sahiptir.
"Akşam olunca birçok
cinliyi kendisine getirdiler. İsa onlardaki kötü ruhları tek sözle
kovdu, hastaların hepsini iyileştirdi. Bu, Peygamber Yeşaya
aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye
oldu:
Zayıflıklarımızı O kaldırdı,
Hastalıklarımızı O üstlendi.
(Matta 8:16-17)
Matta'nın alıntıladığı
bu sözler Yeşaya bölümündendir. İsa burada iki peygamberlik sözünü
yerine getirir.
Peygamberlik (Yeşaya tarafından yazılan):
1) hastalıklarımızı o üstlendi.
2)Acılarımızı o yüklendi.
Peygamberliğin tamamlanışı (Matta tarafından yazılan):
1) O kötü ruhları kovdu / Şeytan çıkardı.
2)Hastaları iyileştirdi.
Matta'nın kötü ruhları kovmak olarak
adlandırdığını; Yeşaya, hastalıkları
üstlenmek olarak adlandırmıştı.
Çok açık bir şekilde görüyoruz ki Matta'nın dilindeki
"İblis tarafından ele geçirilme / Cinli olmak" bir
çeşit hastalığın tanımıydı.
Şimdi Yeni Ahit'in bir başka pasajına bakalım.
"kötü ruha tutulmuş bir adam mezarlık
mağaralardan çıkıp O'nu karşıladı. ... İsa, Ey kötü ruh, adamın içinden çık! demişti.
... İsa'nın izin vermesi üzerine kötü ruhlar adamdan
çıkıp domuzların içine girdiler. Yaklaşık iki bin
domuzdan oluşan sürü, dik yamaçtan aşağı
koşuşarak göle atlayıp boğuldu." (Markos 5:2-13)
Buradaki sayılara dikkat etmenizi istiyorum. Markos en başta orada
tek bir kötü ruh olduğundan bahsederken, ayetin sonunda ise orada çok daha
fazla kötü ruh olduğunu söyler. Peki bu çelişkiyi nasıl
açıklayabilirsiniz? Eğer bu kötü ruhların gerçek olduğuna
inanırsak açıklayamayız.
Fakat Markos "kötü ruha tutulmuş" ifadesini "hasta" demenin
başka bir yolu olarak kullanıyorsa hiçbir çelişki veya sorun
yoktur. Bu durumda, "bütün bir lejyon [çok] kötü ruha tutulmuş
olmak" basitçe "çok, çok hasta" anlamına gelir.
Belki de bunun bir sorunu çözdüğünü, ancak daha da büyük bir sorun
yarattığını düşünüyorsunuz. İncil
yazarlarının İblislere gerçekten inanmazlarsa iblis
tarafından ele geçirilme hakkında konuşabileceğine
inanmakta zorlanabilirsiniz.
Resim Dili
Eğer bu konuda zorlanıyorsanız,
olaylara şu şekilde bakın. Bizler kelimeleri sadece fikirleri
iletmek için kullanırız. Önemli olan kelimelerin kendileri
değil, fikirlerdir. Çoğu zaman kelimeleri yanlış
şekilde görünen şeylerde kullanırız, ancak
anlamını karşıdaki kişiye ilettiğimiz sürece bu
önemli değildir.
Bunun bir örneği için, Venüs'ün yıldız
olarak adlandırıldığı önceki bölümleri
hatırlayın. Bilimsel bir makale yazsaydım, bu korkunç bir söylem
olurdu. Venüs bir yıldız değildir, çok daha farklı bir
şey olan bir gezegendir. Ama bu önemli değildi. Bir kelimenin
farklı kullanımına rağmen anlatmak istediğimi mükemmel
bir şekilde kavradınız. Muhtemelen hiç, "Bu
zavallı adam bir yıldız ve bir gezegen arasındaki
farkı bilmiyor" demek hiç aklınıza gelmedi. Ve bunu düşünmüş
olsaydın, aslında yanılmış olurdun. Bu zavallı
adam, bir yıldızın bir gezegen olmadığını
çok iyi biliyordu, ancak bu gerçeği görmezden bu pasajda amacına
uygundu.
Benzer şekilde, birçok Yahudi'nin iblislerin
varlığına gerçekten inanmadan iblis mülkiyetinden bahsetmesi
muhtemeldir. Şeytanlardan bahsetmek, çok kötü hastalık türlerini
tanımlamak için canlı bir resim diliydi. Bütün Yahudiler
benzetmelerle konuşmayı severdi ve bu hastalığı tarif
etmenin bu yolu onlar için bizden çok daha doğal olurdu.
Aynı şeyi söylemenin iki yolu
Şimdi bu bakış açısını
desteklemek için bir örnek daha verelim. Aşağıdaki mucizenin
açıklamasını düşünün lütfen:
"Kalabalığın yanına vardıklarında bir adam
İsa'ya yaklaşıp önünde diz çöktü.Efendim dedi, Oğlumun
haline acı! Sarası var, çok acı çekiyor. Sık sık
ateşe, suya düşüyor. Onu senin öğrencilerine getirdim, ama
iyileştiremediler.
(Matta 17:14-16)
Matta'nın sade sözleri bize çok net bir resim veriyor. Çocuk hastaydı
ve iyileşmeye ihtiyacı vardı. Ama daha sonra Matta, 18.ayette
şöyle devam ediyor:
"İsa İblisi azarlayınca, İblis çocuktan
çıktı, çocuk o anda iyileşti."
Bu gerçekten de şaşırtıcı bir son değil mi?
Hastalık hikayesi ile başlayan ayet İblis tarafından ele
geçirilme vakası ile sona eriyor.
İblisler ve Hastalıklar
Matta'nın bu belirgin
karışıklığını nasıl anlayabiliriz?
Makul olan sadece bir açıklama var gibi görünüyor. Matta, gizemli
hastalıkların (Çocuğun yaşadığı epilepsi
gibi) ve "iblis tarafından ele geçirilmenin" gerçekte aynı
şey olduğunu biliyordu. Bu yüzden bir dilden diğerine
kayması doğal bir şeydi.
Matta başka bir bölümde de aynı şeyi yapıyor:
"Daha sonra İsa'ya kör ve dilsiz bir cinli getirdiler. İsa
adamı iyileştirdi." (Matta 12:22)
Aynı şeyi Luka da yapıyor:
"Tam o sırada İsa, çeşitli hastalıklara, illetlere ve
kötü ruhlara tutulmuş birçok kişiyi iyileştirdi, birçok körün
gözünü açtı."
(Luka 7:21)
"İblisler" , "kötü ruhlar" ile başlayan pasajlar;
Hastalığın iyileştirilmesi durumunda "İblisin
kovulması" olarak söyleniyor ama burada iki farklı fikir iç
içedir. Matta iblisler tarafından ele geçirilmişlerin (cinliler)
iyileşmesinden bahsederken; Luka, kötü ruhlara tutulmuş
kişilerin iyişemesinden bahseder. Bir kez daha müjde yazarları
bizlere gerçek inancın ne olduğu konusunda ipuçları verir.
Açıkcası iblis tarafından ele geçirilmek, onlar için sadece
hastalığın bir diğer ismiydi.
Bunu neden yaptılar?
Geriye tek bir soru kalıyor. İsa ve
Havarileri neden bize sadece onların hastalık olduğunu
söylemediler ve ilginç yöntemlerle bunu anlattılar? Maalesef bu soruyu
tahmin etmeden yanıtlamanın bir yolu yok. Nedenini gerçekten
bilmiyoruz, çünkü Tanrı bize anlatmaya uygun görmedi.
Nitekim Efendi İsa Mesih açıklamadığı bir çok şey
yaptı. Bir keresinde, belli bir miktar paraya ihtiyaç
duyduğunda, Petrus'u bir balık yakalamak için göle gönderdi ve o
balığın ağzında doğru büyüklükte bir akçe bulundu
(Matta 17:27). İsa neden para elde etmek için bu olağanüstü yolu
seçti? Bunu biz bilmiyoruz.
Fırtınayı Azarlamak
O fırtınayı sakinleştirdiği
zaman aslında ona doğru konuşmuştu.
"İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, Sus, sakin ol!
dedi."(Markos 4:39)
Benzer şekilde, ciddi bir hastalıktan bir kadını tedavi
ettiğinde, "ateşi azarladı ve hastalık onu terk
etti"
İsa neden rüzgar, deniz ve
ateşle konuştu? Yaşıyorlardı ve söylediklerini
duyabiliyorlar mıydı?
Belli ki değil!
İsa'nın neden böyle fırtına ve ateşle
konuşmayı seçtiğini söyleyemeyiz. Ancak, sebep ne olursa olsun,
bunun rüzgar ve su ile ateşin canlı olduğu için
olmadığından emin olabiliriz.
Şeytan tarafından ele geçirilme olayı da bu şekildedir.
İsa ve öğrencilerinin bazen neden şeytanlar gerçekmiş gibi
konuştuklarını bilmiyoruz. Ancak, sebep ne olursa olsun,
şeytanların canlı olduklarına inandıkları için
olmadığından emin olabiliriz.
Gördüğümüz gibi, Kutsal Kitap, düşmüş meleklerin ve
Tanrı'ya karşı isyanda hiçbir ruh varlığının
olmadığını gösteren bol miktarda kanıt sağlar.
Yeni Ahit'te "iblis dili" nin nedenini anlayamasak da, hiçbir
şey bu gerçeği değiştiremez.
BÖLÜM 7: Gerçekte günah nereden gelir?
Şimdiye kadar bu
kitapçığın mesajı oldukça olumsuzdu. Bu
kaçınılmazdı. Birçok insan şeytanın
düşmüş bir melek olduğuna inandığından, bunun
İncil'de öğretilmediğini göstererek başlamak gerekiyordu.
Bu bölüm ise pozitif olacak. Şimdi Kutsal Kitabın günahın
kökeni hakkında ne öğrettiğini gösterme zamanı. Başka
bir deyişle, önceki bölümler şeytanın ne
olmadığını göstermişti; bu bölüm ise
şeytanın gerçekte ne olduğunu gösterecek.
Yalın Anlatım
Gördüğümüz gibi,
İncil'in yazarları Şeytan'ı genellikle insan
günahının bir benzetmesi olarak kullandılar. Ama her zaman
benzetmelerle konuşmadılar. Bazen günahın kaynağı
hakkında çok açık bir dilde konuşurlardı. İşte bu
konuda dört örnek:
"Yürek(İnsan doğası) her şeyden daha
aldatıcıdır, iyileşmez, Onu kim anlayabilir?" (Yeremya
17:9)
"Çünkü kötü düşünceler,
cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere
tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı
kirleten bunlardır." (Matta 15:19-20)
"Ayartılan kişi, Tanrı beni ayartıyor demesin. Çünkü
Tanrı kötülükle ayartılamadığı gibi kendisi de kimseyi
ayartmaz. Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak
ayartılır. Sonra arzu gebe kalır ve günah doğurur. Günah
olgunlaşınca da ölüm getirir." (Yakup 1:13-15)
"Bedeninizin üyelerinde savaşan tutkularınız değil mi?
Bir şey arzu ediyor, elde edemeyince adam öldürüyorsunuz." (Yakup
4:1,2)
Kutsal Kitabın bu 4 alıntısının da mesaj gayet
açık. Tanrı bize, aslında: günah işlediğinizde
başkasını suçlamayın. Doğaüstü bir şeytanı
veya başka bir varlığı suçlamayın diyor. Kendini
suçla. İşte bu ayartma ve günah, kendi kalbinizin içinden gelir.
Pavlus'un Romalılar Bölümündeki Öğretisi
Bununla ilgili hala bir şüpheniz
varsa, bir İncil alın ve Pavlus'un Romalılara Mektubunun ilk
sekiz bölümünü okuyun. Burada günah ve ölüm, kurtuluş ve sonsuz yaşam
hakkındaki gerçek harika bir şekilde açıklanmaktadır. Bütün
Kutsal Kitaptaki bu konunun en ayrıntılı açıklamasıdır.
Ancak bu sekiz bölümün hiçbir yerinde
şeytandan veya İblislerden tek bir söz bile yoktur.
Doğaüstü bir şeytana inananlar buradaki gerçekle
şaşırırlar. Eğer düşmüş bir melek, insan
günahının gerçek nedeni ise, Pavlus nasıl oluyor da bu kötü
ruhtan bir kez bile bahsetmeden günahın ve kökeninin bu kadar
ayrıntılı bir açıklamasını nasıl
yazabiliyor? Bu soruya cevap veremezler. Romalıları açık bir
zihinle okuyan herkes için bu açık olmalıdır: Pavlus, düşen
bir meleğin insan ırkının günahından sorumlu
olduğuna inanmadı.
Kutsal Kitabı anlamak neden bu kadar zor?
Bu birçok insan için büyük bir sorundur.
Tanrı insanların Kutsal Kitabı anlamasını istiyor.
Öyleyse neden okuyan herkes aynı sonuçları çıkarmıyor?
Neden bazı pasajlar, Şeytan hakkında insanların
yanlış fikirlere kapılacağı şekilde
yazıldı? Bazıları onun düşmüş bir melek
olduğunu düşündü.
Bu soruyu ele almadan önce, bir şeyin anlaşılması
gerekiyor. Bu tür bir sorun, şeytanın yanı sıra diğer
doktrinlerle bağlantılı olarak ortaya çıkar.
Birçok kişi Kutsal Kitabın önemli öğretilerini yanlış
anlar.
İsa'nın öğrencileri de benzer bir sorundan endişe
ediyorlardı:
"Öğrencileri gelip İsa'ya, Halka neden benzetmelerle
konuşuyorsun? diye sordular. İsa şöyle yanıtladı:
Göklerin Egemenliği'nin sırlarını bilme
ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Çünkü kimde
varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde
yoksa, elindeki de alınacak. Onlara benzetmelerle konuşmamın
nedeni budur. Çünkü, Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz
ve anlamazlar. ... Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor,
kulaklarınız işitiyor!"
(Matta 13:10-16)
İsteyen herkes onun öğrencileri olabilir. Ama bu çok
çalışmak demektir. Kalabalıklar, akşam yemekleri için eve
gittiler ama öğrenciler İsa ile kaldılar.
Öğretilerini anlamakta zorlandılar. Ama Efendileri ile
çalışmaya devam ettiler ve sonunda gerçekten ne demek istediğini
görebileceklerini keşfettiler. İfadelerini anlamak için görebilen
gözler ve duyabilecek kulaklar geliştirdiler. Kitleler çok
çalışkan değildi. Sadece iyi hissettiklerinde ona geldiler;
birkaç şey duydular ve sonra ondan uzaklaştılar. Sonuç olarak
İsa Mesih'in öğretisini tamamen anlayamamışlardı.
İsa'nın sözleriyle, "Gördükleri halde görmezler, Duydukları
halde duymaz ve anlamazlar"
Kutsal Kitabın Dili
Bu dersi kavramanın ilk adımı
olarak, Tanrı'nın insani bir felaketten iyi bir şey
çıkarmak için harika bir yolu olduğuna dikkat etmemiz gerekir.
İsa Mesih Yahudilerin kralıydı ama onlar onu
tanımadılar ve kendi krallarını öldürdüler. Bu bir trajedi
miydi yoksa iyi bir şey miydi? Aslında ikisi birden. Her cinayet
korkunç bir olaydır, ancak bu cinayet diğer trajedilerden
farklıydı. Tanrı, onu dünyanın günahları için bir
Kurban sağlamak için kullandı. Aynı şekilde,
Tanrı yanlış bir ifadeyi gerçek bir ifadenin temeli olarak bile
kullanabilir! Buna inanmakta güçlük çekiyorsanız, güvenilirlik testi
dediğimiz hikayeyi düşünün. (Luka 19:12-27)
Bu kıssada soylu adam (İsa),
on tane hizmetçiye birer mina para verdi
ve Ben dönünceye dek bu paraları işletin dedi.
Bazıları bunu yaptı ama bir tanesi yapmamıştı ve
bahanesi de şuydu:
Efendimiz dedi, İşte
senin minan! Onu bir mendile sarıp sakladım. Çünkü senden korktum,
sert adamsın; kendinden koymadığını alır,
ekmediğini biçersin.
(Luka 19:20-21)
Bu kelimelerle tembel hizmetçi efendisine iftira attı. Efendi İsa
"ciddi bir insan" değildir; "kendinden koymadığını almaz"
veya "ekmediği şeyi biçmez". Fakat Efendi iftirayı
reddetmedi:
Efendisi ona, Ey kötü Hizmetçi, seni kendi ağzından çıkan sözle
yargılayacağım dedi. Kendinden koymadığını
alan, ekmediğini biçen sert bir adam olduğumu bildiğine göre,
neden paramı faize vermedin? Ben de geldiğimde onu faiziyle geri
alırdım.
(Luka 19:22-23)
Efendi'nin cevabından çok şey öğrenebiliriz.
Açılış sözleri: Ey kötü Hizmetçi, seni kendi
ağzından çıkan sözle yargılayacağım çok
önemlidir. Bu, "Söylediklerinizi kabul edeceğim (doğru olmasa
da) ve bunu ne kadar yanlış davrandığınızı
göstermek için kullanacağım" demenin başka bir yoludur.
Aynı ilke, Efendi'nin insanlarla ilişkilerinde birkaç kez
kullanılır. Özellikle Şeytanın Yeni Ahit'teki doktrini için
geçerlidir. Ferisiler Şeytan'ın Eski Ahit ismini
almışlardı ve onu bir şeytan tanrısı olan İblis(cin)
in dinsiz doktrinine uygulayarak bozmuşlardı. İsa hatalarını
düzeltmedi. Ferisiler "Şeytan" kelimesini yanlış
öğretilerinin bir parçası olarak kullanıyor olsalar da, İsa
kelimeyi kendi öğretiminde iyi bir şekilde kullanabildi. Ancak onu
farklı bir şekilde kullandığı açıktır.
Ferisilerin sözünü yani şeytan doktrinini alarak bunu, Eski Ahit'in
Şeytan kelimesiyle yaptığı gibi, insan
günahkârlığının bir anlatımı olarak
kullandı. İsa bu şekilde kendi öğretisini daha etkili hale
getirdi. Güvenilirlik tesi kıssası onun kullandığı
yöntemin başka bir uygulamasıydı sadece, seni kendi
ağzından çıkan sözle yargılayacağım
Zor dersi öğrenmek
Bize yardım eden bu harika
benzetmeler olmadan, kalplerimizde ne kadar kötü olduğumuzu fark etmek son
derece zor olurdu. Tanrı'nın Düşmanı olan doğal
benliklerin -Şeytan- bu iğrenç resmi, Tanrı'nın
gerçeği paramparça bir güçle bize getirme yoludur. Eğer bu bizlere
alçakgönüllüğü öğretmiyorsa ve Efendi İsa Mesih
aracılığıyla kurtuluş ihtiyacını
öğretmiyorsa, o zaman başka hiçbir şey bize bunu öğretemez.
Bölüm 8: Sonuç
Geriye bakmak ve buraya kadar
öğrendiklerimizi görmek faydalı olacaktır. Her şeyden
önce, düşmüş melek olarak nitelendirilen şeytanın Eski
Ahit'te öğretilmediğini gördük. Eski Ahit döneminde Yahudiler
doğaüstü bir şeytana inanmadılar. Persler bu inancı
(veya ona çok yakın bir şeyi) icat ettiler ve ilk başta
Yahudiler onu reddetti. Ancak İsa Mesih'in zamanına
geldiğimizde, birçok Yahudi'nin şeytanın asi bir melek
olduğuna inanmaya başladığını görüyoruz. Bu Yahudilerin
arasında İsa'ya düşman olan Ferisiler de vardı. Ancak Yeni
Ahit'in yazarları bu Pers inancına inanmadıklarına dair bir
çok ipucu bıraktı. Onlara ve İsa'ya göre
"Şeytan", kötü insan doğasının bir benzetmesiydi.
Kısacası, Kutsal Kitabın tamamında, İnsanüstü
Şeytan'ın öğretisini açıkça öğreten hiçbir şey
yoktur ama onunla çelişen çok şey vardır.
Bu sonuç ilginç bir soruya yol açıyor. Doğaüstü bir şeytan fikri
İncil öğretisinin bir parçası değilse, neden bu kadar
popüler bir öğretidir? Milyonlarca insan bu şeytana olan
inançlarına çok güçlü bir şekilde yapışıyor ve onlarla
konuşurken bazen ona inanmaktan gerçekten keyif aldıkları
izlenimini ediniyorsunuz. Neden?
Bazı insanlar Şeytan'a ibadet edecek kadar ileri giderler.
Aslında, şeytan ibadetinin bugün dünyada en hızlı büyüyen
din olduğu söylenir. Tekrar soruyorum: neden?
Bu sorulara çok basit bir cevap var. Bu yanlış inancın
popülaritesinin tek nedeni olmayabilir, ancak şüphesiz önemli bir nedeni
var: insanlar her zaman günahları için suçlayacak bir şey aradı.
İlk insan dünyanın ilk günahını yaparken
yakalandığında, Tanrı'ya şunları söyledi:
Adem, Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana
verdi, ben de yedim diye yanıtladı. (Yaratılış 3:12)
Ama kadın da suçu kabul etmezdi. Kendini savundu: "Yılan beni
aldattı, o yüzden yedim diye karşılık verdi."
(Yaratılış 3:13)
Her iki ilk günahkar da aynı
bahaneyi kullandı: "Tamamen suçlanacak değildim, çünkü
başka biri beni ayarttı!" Bütün erkekler ve kadınlar bu ilk
günahkar çiftin çocuklarıdır. Çağlar boyunca milyonlarca
kişi mazeretlerini tekrarladı. "Lütfen beni tamamen suçlama,
Tanrım beni cezbeden kötülükleri hatırla!"
Kendimizi böyle savunmak rahatlatıcı. Kendinden çok daha kötü olan
her zaman en az bir yaratık olduğu güven verici bir düşüncedir.
Bunlar tutulması hoş inançlar. İşte bu yüzden her zaman
milyonlarca insan onlara tutunuyor.
Ama bunlar yanlıştı. Kutsal Kitap bizi ayartan doğaüstü bir
varlık olmadığını gösterir. Tanrı
günahlarımızı suçlayacak tek bir kişiyi görür o da kendi
benliğimizdir. Bu gerçek şeytandır, kendi içsel benliğiniz.
Onunla yüzleşin ve Mesih'in yardımı ile onu yenerek sonsuz
yaşama giden yolda olacaksınız.
ALAN HAYWARD
Çeviren: Gabriel.Hristiyanlık
Ek Bölüm
Problem oluşturabilecek pasajlar
1) Şeytan'ın Cennetten düşüşü
İncil'de Şeytan'ın
cennetten kovulmuş kötü bir melek olduğunu söyleyen tek bir yer bile
yoktur. Yine de gökten düşen Şeytan'dan bahseden iki Yeni Ahit
pasajı vardır. Şimdi bu ayetlere Şeytan'ın insan
günahkarlığının bir benzetmesi olarak bakalım.
Birincisi, Efendi İsa Mesih'in Şeytan'ın gökten
yıldırım gibi düştüğünü gördüm dediği Luka
10:18'de gerçekleşir. Bununla ne demek istedi?
İlk önce diğer iki soruyu cevaplamadan bu soruyu doğru
cevaplamak mümkün değildir. İsa bunu ne zaman söyledi? Ve kime
konuşuyordu?
Luka'nın onuncu bölümüne dönüp burayı kendi başınıza
okumanız iyi bir fikir olabilir. Sonra göreceksiniz ki, ilk vaaz
turundan döndüklerinde heyecanla
dolu yetmiş öğrencisine söylediği ilk şey
buydu. Onları iki şey yapmak için yollamıştı:
hastaları iyileştirmek ve müjdeyi duyurmak için (9.ayet).
Sevinçle geri döndüler ve Efendim,
hatta şeytanlar bile sizin adınıza bize tabi! Dediler. Bölüm
6'da bunu görmüştük; bu sadece onların "Efendim,
haklısın. En korkunç hastalıkları bile tedavi edebildik!"
deme şekliydi. İsa, Şeytan'ın gökten
düştüğünü gördüğünü söyledi. Binlerce yıl önce olmuş
bir şeye değil, öğrencilerinin söylediklerine
değiniyordu. İsa'nın Şeytan'ın cennete
düştüğünü görmesi açık bir şekilde, yetmiş
öğrencisinin şeytanları kovmasıydı
yani hastalıkları tedavi etmesiydi.
İsa'nın neyi kast ettiğini görmek çok zor
değildi. Hastalık ve ölüm insan
günahkarlığının sonuçlarıdır. Bu yüzden
büyük sorun günahın üstesinden gelmekti. Bundan sonra,
hastalıkların fethi nispeten kolaydı. Yani İsa, insan
günahını kendi yaşamıyla fethedene kadar iyileştirme
mucizesi olamazdı. Diğer bir deyişle, öğrenciler
"şeytanları kovdu" (hastaları iyileştirdiler), bu
tarihte ilk kez Şeytan'ın (insan günahkârlığının)
yenildiğine dair bir kanıttı. Şiirsel dilde, Şeytan
gökten yıldırım gibi düşüyordu.
2) Kırmızı Renkli Büyük Ejderha
Gökten düşen Şeytan'a
yapılan diğer atıf da şudur:
"Ardından gökte başka bir belirti göründü: Yedi başlı,
on boynuzlu, kızıl renkli büyük bir ejderhaydı bu. Yedi
başında yedi taç vardı. Kuyruğuyla gökteki
yıldızların üçte birini sürükleyip yeryüzüne attı.
... Gökte savaş oldu. Mikail'le melekleri ejderhayla
savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı
koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha
İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski
yılan melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı. Bundan sonra
gökte yüksek bir sesin şöyle dediğini duydum:
Tanrımız'ın
kurtarışı, gücü, egemenliği ve Mesihi'nin yetkisi
şimdi gerçekleşti. "
(Vahiy 12:3-10)
Bu anlaşılması zor bir bölümdür. Ama bir şey çok açık.
Şeytan'ın, Tanrı'ya isyan eden ve binlerce yıl önce gökten
atılan kötü bir melek olduğunu öğretmez. Bundan oldukça emin
olmamızın üç nedeni var.
İlk olarak, Vahiy Kitabı bir görüm kitabıdır. Bu görümler
resim dilinde yazılmıştır: canlı ve dünya
dışı benzetmeler gibidir. Hepsinin bir anlamı var,
ancak bu anlama resimleri yorumlayarak ulaşabiliriz. Şeytan
denen bu ejderha bir şeyi temsil eder. Bu benzetme görümünün tüm
özellikler: Yedi başında taç olması, on boynuzu, Kuyruğu
ile yıldızları sürüklemesi, melekler, gök... bunların hepsi
bir şeyleri temsil eder. Tüm bu hikayeyi literal şekilde ele almak
aptalca olurdu. Şu ana kadar kim yedi kafa ve on boynuzlu düşmüş
bir melek duydu!
İkincisi, Vahiy Kitabı bir tarih kitabı değildir. İlk
cümlesi bize "yakında ne olması gerektiğini" göstermek
için verildiğini söylüyor. Bize geçmişi değil geleceği
anlatıyor.
Üçüncü olarak, yukarıda belirtilen pasajın son cümlesine bakın.
Ejderhanın çöküşünün bir sonucu olarak, insanların
Tanrı'nın krallığı geldiğinden sevineceğini
söylüyor. Bu, Tanrı'nın krallığının henüz
gelmediğini bildiğimiz için, bu vizyonda anlatılan olayın
hala gelecek olması gerektiğini teyit etmektedir - bu yüzden
Tanrı'nın çocukları O'na hala "Egemenliğin
gelsin" diye dua ediyor.
Böylece Vahiy 12'nin şeytan-ejderhasının tam olarak neyi temsil
ettiğini söyleyemeyebiliriz. Ama en azından biliyoruz ki,
Tanrı'nın dünya krallığına yol açmak için yakında
yok edilecek bir gücü (bir çeşit insan gücü) temsil ediyor. Bunun bir
insan gücü olduğundan emin olabiliriz, çünkü vahşi hayvanlar
İncil kehanetinde daima orduları ve krallıkları temsil
etmek için kullanılır (örneğin Daniel 7:17'ye bakınız)
ve asla doğaüstü güçleri temsil etmek için kullanılmazlar.
3) Ruhların denenmesi
"Sevgili kardeşlerim, her ruha inanmayın.
Tanrı'dan olup olmadıklarını anlamak için ruhları
sınayın. Çünkü birçok sahte peygamber dünyanın her yanına
yayılmış bulunuyor. İsa Mesih'in beden alıp
geldiğini kabul eden her ruh Tanrı'dandır. Tanrı'nın
Ruhu'nu bununla tanıyacaksınız. İsa'yı kabul etmeyen
hiçbir ruh Tanrı'dan değildir. Böylesi, Mesih
Karşıtı'nın ruhudur. Onun geleceğini duydunuz. Zaten o
şimdiden dünyadadır."
(1.yuhanna 4:1-3)
Bazı insanlar bu pasajı iki tür ruh varlığının
kanıtı olarak ifade ederler: "Tanrı'nın
ruhları" (melekler) ve "Tanrı'nın olmayan
ruhları" (kötü iblis ruhlar). Ancak bu pasajın anlamı bu
değildir. İlk cümlenin sonu "Tanrı'ya ait olmayan
ruhlar" aslında sahte peygamberler olduğunu gösterir.
O zaman Yuhanna neden bu adamlara "ruh" diyor? Çünkü peygamber
olduklarını iddia ediyorlardı. Gerçek peygamberler
Tanrı'nın Ruhu'ndan ilham alarak konuştular (bakınız
2.Petrus 1:21) ve Ruhun ilhamından bahsettiği iddia edilen sahte
peygamberler.
Çeşitli mucizevi güçler ya da Yeni Ahit'in dediği gibi
"hediyeler" birinci yüzyılda bazı Hristiyanlara verildi.
Pavlus bu armağanlardan birini alan kişilerin peygamberlik edenlerden
hangilerinin gerçek peygamber, hangilerinin sahte peygamber olduğunu
ayırt edebileceğini belirtti. Ona "ruhları ayırt etme
yeteneği" adını verdi (1 Korintliler 12:10).
Yani "ruhları test et" şu anlama gelir: Bir adam size gelip
Tanrı'nın Ruhu'ndan ilham alarak konuştuğunu iddia
ettiğinde, sadece iddiasını kabul etmeyin. Tanrı'nın
Ruhunun mucizevi gücüyle gerçekten konuşup
konuşmadığını veya sadece bir sahtekâr, sahte bir
peygamber olup olmadığını görmek için onu dikkatlice
inceleyin.
4) Zindanda Olan Ruhlar
"Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya
ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru
olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürüldü, ama
ruhça diriltildi. Ruhta gidip bunları zindanda olan ruhlara da
duyurdu. Bir zamanlar, Nuh'un günlerinde gemi yapılırken,
Tanrı'nın sabırla beklemesine karşın bu ruhlar söz
dinlememişlerdi."
(1.Petrus 3:18-20)
Zindanda olan ruhların Tanrı tarafından oraya kilitlenmiş
İblisler olduğunu iddia ediyorlar ve Mesih bir keresinde bu
İblislere müjdeyi vermek için gitmişti. Ancak tüm cümleyi okuyarak
ayetin söylediği şeyin bu olmadığını kolayca
görebiliriz. Zindandaki ruhların Nuh zamanında itaat etmeyenler
olduğunu söylüyor. Yani, Tufanda boğulan kötü adamlar ve
kadınlardı.
Neden ruhlar deniyor? Bir önceki bölümde,
Tanrı'nın Ruhu'na sahip olan ya da sahip olduklarını iddia
eden insanların ruh olarak adlandırıldığını
gördük. Tanrı, Nuh'un gününün insanlarına Ruhum insanda sonsuza dek
kalmayacak, çünkü o ölümlüdür dedi. Bu muhtemelen Petrus'un bu insanlara ruh
demesinin nedenidir.
Nuh'un zamanındaki kötü insanlarına Mesih'in vaaz edildiği
nasıl söylenebilir? Sadece Petrus'un zaten benzer bir ifadeyi
kullandığı anlamda, iki bölüm daha erken. Mesih'in Ruhu'nun,
Mesih'in ortaya çıkmasından çok önce gelmesini öngören eski
peygamberler içinde olduğunu söyledi (1 Petrus 1:10).
Nuh bir peygamber gibi görünüyor. Petrus başka bir bölümde Nuh'a
"doğruluğun müjdecisi [vaiz]" adını verir (2
Petrus 2:5).
Öyleyse, Petrus'un kendi dilinde,
komşularına kurtuluş yolunu vaaz ettiğinde Mesih'in Ruhu
Nuh'ta olmalıydı.
Bu fikir, söz konusu pasajla iyi uyuyor, bu da Mesih'in bu insanlara
kişisel olarak vaaz ettiğini söylemiyor. Onlara ruh tarafından
vaaz verdiğini söylüyor.
1. Korintliler 5:3 ve 4'te Pavlus'un
mektuplarında kendisi için ruhça aranızdayım
olarak bahsettiği ilginç bir paralellik de vardır.
5) Günah İşlemiş Melekler
Bu konuda birbirine bağlanan bu iki pasajı
birlikte inceleyelim:
"Tanrı günah işleyen melekleri esirgemedi; onları cehenneme
atıp karanlıkta zincire vurdu" (2.Petrus 2:4)
"Yetkilerinin sınırı içinde kalmayıp kendilerine ayrılan
yeri terk etmiş olan melekleri, büyük yargı günü için çözülmez
bağlarla bağlayarak karanlığa hapsetti." (Yahuda
1:6)
Şeytan ve şeytanların asi melek olduğuna inananlar
genellikle bu iki ayeti görüşlerini haklı çıkarmak öne sürerler.
Ancak her iki bölümü de kritik eder ve detaylı bir şekilde
incelersek, bu fikirleri desteklemediklerini göstereceğiz. Petrus ve
Yahuda'nın bahsettiği bu melekler - her kim olursa olsun -
insanları kışkırtmak veya bedenlerine sahip olmakta özgür
değildirler. Kıyamet Gününe kadar güvenli bir şekilde
zincirlenirler.
Bu ayetlerin tarihsel arka planı karmaşıktır ve bunu
anlamak için Petrus ve Yahuda'nın zamanında popüler olan bir Yahudi
efsanesi hakkında bir bilgiye bakmamız gerekir. Tufandan kısa
bir süre önce gökten dünyaya düşen ve insan kadınla evlenen 200 melek
hakkında efsanevi bir hikaye vardı.
Ancak, öncelikle, mitin detaylarından daha önemli
olan şey, Petrus ve Yahuda'nın söyledikleridir. Petrus ve Yahuda,
meleğin "sonsuz zincirler" olduğunu söyledi. Bu nedenle,
hikaye doğru olmasa bile (ki değil) bu melekler, erkekler ve
kadınlar için bir tehdit değildir ve şeytanın
varlığını kanıtlamak için kullanılamaz.
Aslında bu ayetler şeytanın kanıtı değildir.
2.Petrus'un orijinal metininde "eğer" ifadesini kullanan bir
durum olduğunu unutmayalım: "Tanrı günah işleyen
melekleri (Eğer günah işleseler bile) esirgemedi onları,
karanlık zincire vurdu..." Yani bu Yahudi efsanesi doğru olsa
bile korkacak bir şey yok. Böyle bir varsayım düşmüş melekler için
bir kanıt değildir. Aslında bağlam, Petrus ve
Yahuda'nın bu efsaneye inanmadıklarını göstermektedir:
2Pe.2:1-2 Topluluğu
yanlış öğretmenlere dair uyarır
2Pe.2:3 Günah işleyen melekler
hikayesini "Uydurma sözler" olarak tanımlar
2Pe.2:10 Yanlış
öğretmenlerin "İlahi varlıklara(Meleklere) iftira
attığını" söyler
2Pe.2:12 Yanlış
öğretmenlerin "Anlamadıkları konularda sövüp sayan bu
kişiler" olduğunu söyler
Eğer sahte öğretmenler meleklerin günah işlediğini ve
Petrus da bunun "iftira" olduğunu söylerse, o halde bu ayet
meleklerin günah işlemediğinin en katı
kanıtıdır.
200 melek hakkındaki bu efsane, Petrus ve Yahuda'nın günlerinde
Yahudileri arasında çok popülerdi, ancak birçok Yahudi bunun
gerçekleşmediğine inandığı için. Titus 1:14'teki Paul,
Titus'u Yahudi mitlerinden kaçınması konusunda uyarır.
Görünüşe göre Mesih de melekler, "Tanrı'nın
oğulları", evlenme ve günah etme hakkındaki bu efsaneyi
duymuştu, çünkü Luka 20: 35-36 ve Markos 12:25'te İsa bu hikayeyi
kınadı. İsa, dirilişte erkeklerin ve kadınların
evlenmeyeceklerini, çünkü Tanrı'nın oğulları
olacağını, meleklere eşit olacaklarını ve
meleklerin evlenmediğini söylüyor. Eğer İsa Meleklerin
evlenmediğini söylüyorsa; Petrusun bu hikayeyi tanıtan insanlara İlahi
varlıklara iftira attıkları görüşünü destekler. Son olarak
da İbraniler 1:14 tüm meleklerin (bazı melekler değil) hizmet
etmek için gönderilen görevli ruhlar olduğunu söyler. Yani
İbraniler'in yazarı da bu hikayeye inanmamıştı.
6) Kötülüğün Göksel Yerlerdeki
Ruhsal Orduları
"İblis'in hilelerine
karşı durabilmek için Tanrı'nın
sağladığı bütün silahları kuşanın. Çünkü
savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere,
hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün
göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır."
(Efesliler 6:11-12)
Bu pasajda dikkat çeken ilk şey, benzetme dilinde yazılmış
olmasıdır. Aslında, Efesliler'in içinde gerçekleştiği
tüm bölüm (bölüm 6, 10 ve 17 arası) bir çeşit benzetmedir.
İçinde Hıristiyanlar bir askere benzetiliyor, zırh giyiyor ve
silah taşıyor.
Onun "zırhı" doğruluktur ve
"kuşağı" gerçekliktir. Onun
"ayakkabıları" müjdenin ekipmanını temsil eder,
onun "kalkanı" iman, onun "miğferi" kurtuluşu
ve "kılıcı" Tanrı Sözü'dür. Okuyucularına
Hıristiyan'ın bu benzetmedeki düşmanlarının gerçek
asker olmadığını hatırlatmak için Pavlus, "ete ve
kana karşı mücadele etmiyoruz" diyor. Daha sonra
düşmanları: (1) Ülkeler, güçler ve dünya yöneticileri; (2)
kötülüğün manevi konakçılar olarak adlandırır.
Pavlus'un Efesliler için diğer uyarısına bakarsak, bu iki
düşman türünün ne olduğunu görmemize yardımcı olur.
Elçilerin işlerinde Pavlus'un Efes'teki kilisenin büyüklerine iki
tehlikeye dikkat etmesini nasıl söylediğini okuduk:
"Kendinize ve Kutsal Ruh'un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği
bütün sürüye göz kulak olun. Rab'bin kendi kanı pahasına sahip
olduğu kiliseyi gütmek üzere atandınız. Ben gittikten sonra
sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurtların aranıza
gireceğini biliyorum. Hatta öğrencileri kendi peşlerinden
sürüklemek için sizin aranızdan da sapık sözler söyleyen kişiler
çıkacak." (Elçilerin İşleri 20:28-30)
Bir numaralı tehlike, "Yırtıcı kurtlar",
açıkça kilisenin dışından gelen zulüm gibiydi. (Matta 10:
16-18'i karşılaştırın, bu da zulümlerin Mesih'in
koyunlarına saldıran kurtlar olduğundan söz ediyor.) 2
numaralı tehlike, topluluğum içerisindeki sahte öğretmenlerdi.
Efesliler'deki pasajın dikkatli bir şekilde incelenmesi bizlere,
Pavlus'un hala aynı iki düşman grubuna sahip olduğunu
gösteriyor. "mevcut karanlığın yöneticileri, güçler ve
dünya hükümdarları" Bunun, Pavlus'un ilk Hıristiyanlara zulmeden
Roma yöneticilerini isimlendirmelerinden biri olduğu
anlaşılıyor.
Aslında Titus 3: 1'de çevrildikleri Roma imparatorluğunun
yöneticilerini için kullanılan "yönetici" kelimesini,
"yöneticiler ve otoriteler" olarak kullanıyor.
İkinci düşman "kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal
orduları" dır. Bu zor bir ifadedir, ancak tüm
olasılıklar aslında "Elçilerin İşleri 20"
nin ikinci düşmandır: Topluluğun içindeki sahte
öğretmenlerdir. Bunu her kelimenin kendi zamanındaki anlamına
bakarak görebiliriz. "Göksel yerler" tam anlamıyla
"cennet" anlamına gelmeyen Grekçe bir kelimenin çevirisidir.
Pavlus'un birkaç kez kullandığı mecazi bir ifadedir. Neredeyse
her zaman "yüksek onur pozisyonları" anlamına gelir.
Efesliler 1: 3'te bu dünyadaki Hıristiyan topluluğuna ait
olmanın büyük onurunu ifade eder. Efesliler 6:12'de de kastedilmesi
gereken şey budur. Peki topluluğun ilk dönemlerinde bu
"kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal orduları" kimlerdi?
İlk olarak
"kötülüğün" ifadesinin sadece "kötü" demenin
İbranice bir yolu olduğuna dikkat edin. İbranice Eski Ahit'te
"adamların değersizliği" ifadesi sıklıkla kullanılır
ve her zaman "değersiz adamlar" anlamına gelir.
Yasa'nın Tekrarı 13:13'te, Haydi, bilmediğiniz başka
ilahlara tapalım diyen erkekleri tanımlamak için
kullanılır ve Pavlus Efesliler 6: 12'yi yazarken bu ayeti akılda
tutmuş olabilir.
"Ruhsal ev sahipleri" Grekçe
bir kelimenin, "Ruhsallığın" kelimesinin eksik bir
çevirisidir. Bu kelime açıkça topluluğun başlangıcında
Kutsal Ruh'un etkisi ile peygamberlikte bulunabileceğini ya da en azından
bunu yapabileceğini iddia eden Hıristiyanlara atıfta bulunmak
için kullanıldı. Bu kelime 1.Korintliler 14:37'de bu şekilde
kullanılmıştır. Görüyoruz ki, Pavlus ve okuyucuları
tarafından kullanılan dilde, "kötülüğün göksel yerlerdeki
ruhsal orduları" açıkça "Topluluğun içerisindeki sahte
peygamberler" anlamına geliyordu. Elçilerin İşleri 20'deki
paralel geçiş bize tam olarak bunu verir.
Alan Hayward
Not: İngilizce orijinalinde altı ek bulunmaktadır. Bunlar
Türkçe versiyona dahil değildir.
Kaynaklar / Referanslar
1. The Hierarchy of Hell (Robert Hale, London, 1972), page 91.
2. Jesus Christ (Hodder and Stoughton, London, 1927), Chapter 1, Section V.
3. Jesus of Nazareth (Thornton Butterworth, London, 1929), Chapter 2, page
47.
4. Satan Wants You (Hart Davis, London, 1971), page 28.
5. Article, "Satan", in The Encyclopedia of Jewish Knowledge
(Behrman, New York, 1934), page 492.
6. Dictionary of Judaism (Shapiro Valentine, London, 1959), page 67.
7. Cited by I. Asimov, in Guide to Science (Basic Books, New York, 1972),
Volume 2, Chapter 4.
8. Articles "Hippocrates", and "Galen", in The Penguin
Medical Encyclopedia (Penguin Books, London, 1972).