BÜYÜK ALDATICI ŞEYTAN!
Bu çalışma ilk olarak Mesihte Kardeşler İzolasyon
Ligi'nin Kutsal Kitap Çalışması Bölümü tarafından
Bazı Zor Pasajlar başlığı altında
yayınlanan bir dizi makale olarak ortaya çıkmıştı.
Daha sonra konu, 1969 ve 1970 yıllarında Mesihte Kardeşlerde
yayınlanan Şeytan üzerine bir dizi makalede daha
ayrıntılı olarak ele alındı. Şimdi, büyük ölçüde
anonim bir eleştirmenin yararlı tavsiyesi üzerine, makaleler
genişletildi ve bir girişim daha mantıklı bir sekans sunmak
için malzemenin hafif bir yeniden düzenlenmesiyle hazır hale
getirilmiştir.
Hizmet eden Kardeş James White, Mesihte Kardeşlerde (Temmuz ve
Ağustos, 1950) yayınlanan Şeytan ve Melekleri hakkındaki
iki makalesi ile verimli bir tartışma için merhum W. William Watkine
teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Bu iki kardeş bana gerçekten çok yardımcı oldu ve bu
inanılmaz Kutsal kitap konusunu anlamama gerçekten katkıda
bulundular. Bundan dolayı Tanrı'ya şükrediyorum.
EKİM, 1971
PETER WATKINS
ÖNSÖZ
Kutsal yazıların bizlere kendi içerisinde
bazı konularda zıtlık kavramlarını gösterdiğini
görebiliriz. Karşılıklı ve karşıt (zıt)
bazı konuların olması bizler için Tanrı'nın amacını
insanlığa açıklamak için kullandığı yollardan
biri olduğunu gösterir. Örnek vermek gerekirse Kötülüğün aksine,
mutlak iyilik önümüze çıkıyor. Günah kavramı
karşısında doğruluk kavramını görüyoruz.
Aynı zamanda mükemmellik ve tanrısallık için çaba
göstermemiz ve kötülükten kaçınmamız öğretiliyor. Kurtuluşa
ihtiyaç duyuyoruz çünkü çaresizliğimizi anlıyoruz ve
Krallığın huzurunun açıklanışını
barışını ve adaletini dört gözle bekliyoruz.
Çağlar boyunca insan, kötülüğün doğasını ve
kökenini düşünmüş ve belki de bir çeşit doğal simetriden
yola çıkarak, genellikle iyi bir Tanrı varsa, bir de kötülüğü temsil
eden bir ilahın Yada Tanrının olabileceği sonucuna
varmıştır. Bu şekilde süre geldiği için insanın
aydınlanmamış düşüncesi bundan etkilenmektedir.
Aslında bu düşüncenin ilk kez çöktüğü yer burasıdır.
Tanrıya eş, başka bir güç olamaz yani onun karşısında
bir güç ona denk olamaz.
RAB benim, başkası yok,
Benden başka Tanrı yok.
Beni tanımadığın halde seni güçlü
kılacağım. Öyle ki, doğudan batıya dek
Benden başkası
olmadığını herkes bilsin.
RAB benim, başkası yok.
Işığı biçimlendiren, karanlığı yapan,
Esenliği ve felaketi yaratan (ibranice Orjinal
metinde iyiliği ve kötülüğü),
Bütün bunları yapan RAB benim.
Yeşaya 45:5-7
Peki özellikle Yeni Antlaşmada neden
Şeytan'a ve iblislere yapılan göndermeler vardır? Bu soru,
rahmetli Peter Watkins'in ele aldığı sorudur.
Ancak sadece olumsuzlukları - kötülük, günah ve
bunun büyük bir aldatmaca olup olmadığı sorusunu ele almaz!
Kendisi aynı zamanda zıt pozitifler yani itaat, kurtuluş ve
Efendimiz İsa Mesih'te görülecek mükemmellik ile de ilgilenir.
Takip eden sayfalarda amaç sadece
yanlış anlaşılmış bir öğretiyi çürütmek
değil aynı zamanda anlayışımızı yerlerden
göksel anlayışa çevirmenin bir tespitini göstermek
istiyoruz.
Mesih'le birlikte dirildiğinize göre, gökteki
değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrı'nın
sağında oturuyor. Yeryüzündeki değil, gökteki değerleri
düşünün. Çünkü siz öldünüz, yaşamınız Mesih'le birlikte
Tanrı'da saklıdır. Yaşamınız olan Mesih
göründüğü zaman, siz de O'nunla birlikte yücelmiş olarak
görüneceksiniz. Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini fuhşu,
pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan
açgözlülüğü öldürün. Koloseliler 3:1-5
JOHN MORRIS
Nihai şeytan denen şey insanın
eğilimlerinin kişiselleştirilmiş halidir. Yalnız
dikkat edilmesi gereken nokta, Tanrı'nın
suretinde yaratılan insan değil, itaatsizlikle bu sureti bozan ve
ölüme mahkum edilen insan!
İlk başta şaşırtıcı
gelebilecek bu çıkarımın elbette ki açıklanması ve
altının doldurulması gerekmektedir! Bu çalışmanın
amacı tam da budur. Bu geniş konunun bazı karmaşık
görülebilecek detaylarını çözmeye çalışacağız ve
buradaki yöntemimiz yani ilkemiz kutsal
yazıların kendi sağladığı rehber çizgilerini
takip etmekle olacaktır. Bir tanımlama yapılması
gerekiyorsa bunun aynı zamanda bir Kutsal çalışması
olduğudur! Ve Kutsal Kitap kendisini açıklayacaktır.
Şeytan, iblis, cinler, kötü ruhlar, yılan ve
ejderha tanımlamaları yani tüm bu Kutsal kitap temaları
büyük bir resime kapı açar. Tüm parçaların üzerinde hikmetle
çalışılmalıdır. Böylece önümüze çıkan resmi bir
bütün olarak görebilecek konumda oluruz.
Ve elbette resmi bir bütün olarak görmemiz gerçekten
önemlidir. Kutsal yazıların gayretli öğrencilerinin bu konudan
çekinmeleri için bir sebep yoktur ve incelemelerini kendilerine öneririm.
Kutsal yazıları okuyan ve inceleyen çokça
imanlı insanın kutsal kitapta anlatılan şeytanın bir
şekilde insan doğasının bir sembolü olduğu sonucuna
kendi okumalarıyla yönlendirildiğini gözlemlemek güven
vericidir.
Kutsal yazıların bağımsız
çalışılması halinde farklı insanları aynı
cevaba getirmesi de gerçekten güven verici olduğu kadar
sevindiricidir. Ancak çalışmaların sonunda ulaşılan
cevabın kendisi son derece rahatsız edici olabilir. Gerçekten de,
şeytanın yani bu eğilimin içimizden
kaynaklandığını ve dışımızdan
kaynaklanmadığını tespit etmiş olmamız konusuna
alçakgönüllü bir gerçekle yaklaşmak zor olacaktır.
Konuya geri dönersek şeytanın bir
varlık olmasından ziyade benliğimize ait eğilimleri temsil
ettiğini anladıktan sonra kutsal kitap öğrencilerinin konuyu çok
daha önemli bir noktada ele aldığını ve klasik şeytan
inancının basit ve temelsiz olması nedeniyle dikkate
almamaktadır. Gözleri şeytanın ne olduğu gerçeğine
açıldı. Ne de olsa Şeytan doğaüstü bir canavar
değildi. Bazıları ise basit bir şekilde ifade ederek
sıra dışı ve doğa üstü bir şeytan yok
diyebilmiştir.
Not: Şeytan inancı vardır ama bu
şeytanın ne olduğu konusunda bir görüş farkı
vardır. (Çevirmen notu)
Aslında Hayır! Konu bu kadar
sıradan ve şeytan yok diyecek kadar kolay ve basit değildir!
Çünkü bu basit söylem iki açıdan tatmin edici değildir.
İlk olarak anlaşılması gereken
şey, Şeytanı insan doğasının eğilimi veya
insan doğasında istenmeyen dürtü ile anlamak ve bu kötü gücü etkisiz
hale getirmek olduğu anlaşılmalıdır. Ve elbette endişe
verici gerçek şu ki, o bize hayal edebileceğimizden daha
yakındır! İşimiz zor!
İkincisi Kutsal yazılarda Şeytan, iblis
ve kötü ruhlarla ilgili tanımlamaları nasıl
anlayacağız? Bu tanımlamalar kafamızın
karışması için mi kutsal yazılarda yer tutmaktadır?
Çünkü Birçok Kutsal Kitap okuyucusu bu tanımlamalardan hangi
sonuçların çıkarılmayacağını bilirken, hangi
olumlu amaca hizmet etmeyi amaçladıklarını ayırt etmekte
zorluk çekebiliyorlar.
Açıkçası bu doğru ve yerinde bir
varsayım değildir. Kutsal yazılar, bilgelik arayanların
aklını karıştırmak yahut onların anlamalarını
engellemek için verilmemiştir;
Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı
esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk
konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı
adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.
2. Timoteos 3:16,17
Tanrı'nın mesajının bazı bölümleri bizi
endişelendirdiğinde veya utandırdığında,
yapılacak doğru şey sundukları zorluklarla
yüzleşmektir. Başka bir deyişle yapılacak şey üzerinde
daha fazla çalışmak ve dua etmektir.
Önerimiz ele aldığımız mevcut konu
ile ilgili olarak yapmamız gereken ilk şey karşı
karşıya olduğumuz bir şeytan' pasajını
açıklamaya yada savunmaya çalışmak yerine, kendimizi tüm bu
temaları incelemek ve tüm sorgulamaları yaparak ilerlememiz
gerektiğidir.
Tüm bu kutsal metinler
aracılığıyla tüm konunun tutarlı ve kapsamlı bir
resmini elde edebiliriz. Aslında burada da yapmaya
çalıştığımız şey budur. Ve tabi ki
çalışmanın amacı bu şekilde bitmiyor.
Keşfedilecek derinlikler ve bağlamlar için önemli noktalar var. Ancak
bu çalışma, kutsal yazıların,
şaşırtıcı bir dizi pasajdan ziyade harika, büyüleyici
bir tema sunduğunu görmemize yardımcı olursa, faydalı bir
başlangıçta olacaktır.
Bu tür araştırmalar harika bir ödül gibidir.
Kendimizi, ciddiyetle ve dua ederek doğru bir yöntem amacıyla
araştırmayı ele alırsak, Kutsal Kitap bilgiye dair büyük
hazinesinin bizlere neler vereceğini bilmek
şaşırtıcı olacaktır. Sonuçta kutsal yazılar
hakikatleri anlamamız ve tam anlamıyla yetkin olabilmemiz için
verilmiştir.
NİHAİ AMAÇ
Bu detaylı ve bize karmaşık gibi gelen
tema hakkında bilgi edinme süreci önemli bir şey olsa da, bu kendi
başına bir son değildir. Hepimizin tekrar ve tekrar
öğrenmesi gereken bazı dersler vardır. Hepimiz için Tanrısal
bilgeliğe dayanmayan bir bilgi arayışının boş
olduğunu tekrar tekrar hatırlatmamız yerinde olacaktır.
Derin Kutsal kitap çalışması ve dualar daha alçakgönüllü
hissetmemizi sağlamalıdır. Kutsal bir yolda yürüyoruz ve Tanrı'nın sözünün gerçekleri bizi saygı
duygusu ile doldurmalıdır. Ve sözün en büyük konularından birisi
de kendi sefaletimizin yani aciz durumumuzun keskin gerçekliğini ortaya
çıkardığında lütuf tahtının önüne getiriliyoruz.
Bu nedenle de Dünyanın günahını ortadan kaldıran ve
Tanrı kuzusu olan Efendimiz İsa'ya ne kadar
ihtiyacımız olduğunu biliyoruz.
KELİMELER
Zorunlu olarak, zaman zaman dikkatimizi kelimelerin
anlamlarına çevirmek zorundayız. Bu gereklidir, çünkü 'şeytan' ve 'iblis' gibi kelimeler bile kutsal
yazıları iyi bilen insanlar tarafından bile sıklıkla
yanlış anlaşılabiliyor ve yanlış
kullanılabiliyor. Bazı okuyucular için, kelimelerin incelenmesi
sıkıcı ve hatta rahatsız edici bir süreç olabilir. Kutsal
yazılarda ki bazı kelime çalışmaları
abartılabiliyor bu doğrudur ancak kaçınılmaz olduğu
durumlar da vardır. Yapmamız gereken şey kelime anlamları
hakkında ki yorumlar, düşünceler ve dayatılanlardan zihnimizi
arındırmak yani şartlandırılmış aklımızı
bir tarafa koymak olacaktır.
ŞEYTANLAR VE
İBLİSLER
Evet! Bir şeytan var. Bunun başlangıçta
kategorik olarak söylememize izin verin. Yeni Antlaşma şeytana ve
İblis tanımlamalarına atıfta bulunur. Bunu inkar
etmiyoruz.
Tabii ki, bir kişi olan
ve aynı zamanda doğaüstü bir şeytan
olmadığını biliyoruz ve bazen kutsal yazılar bunu
canavar gibi doğa üstü bir varlık olduğunu resmeder. Basit bir
şekilde bunu iddia eden kişilerle meseleye
yaklaşırken bu fikre katılmamız gerekir.
Ama biz hiçbir şekilde şeytan
olmadığını söylersek işte bu doğru olmaz!
Şeytanla ilgili kutsal yazılarda geçen pasajların Yeni Ahit'e
dahil edilmesiyle hiçbir olumlu amacın
tasarlanmadığını ciddi olarak düşünüyor muyuz? Elbette
hayır! Tüm bu tanımlamalar bize bir şeyler
öğretmek için vardır ve bu pasajlara olan tek ilgimiz onları
açıklamaksa önemli gerçekleri gözümüzden kaçırmamalıyız.
Bu konuyu tartışırken,
şeytanın insanüstü bir varlık olduğuna dair geleneksel
inancın yanlışlığını göstermek gerekli
olacaktır: ama orada durmayacağız. Asıl amacımız
mevcut metin materyallerini bir araya getirmek ve bazı olumlu sonuçlara
doğru ilerlemek olacaktır.
YENİ ANTLAŞMADA ŞEYTAN
Yeni antlaşmada Şeytan kelimesinin ilk
ortaya çıkışının Matta 4:1'de olduğunu
öğrenmek bazı insanlar için sürpriz olabilir:
Bundan sonra İsa, İblis tarafından
denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü."
İblis Yeni Antlaşma kelimesidir ve konu
çoğunlukla Yeni Ahit konusudur. Tüm Yeni Ahit konuları gibi, bunun da
Eski Ahit'te doğal olarak uzantıları vardır ve
araştırırken Eski ve Yeni Antlaşma uyumunu ve
öğretisini hesaba katmalıdır.
İBLİSLER
İlk olarak, yetkin kutsal kitap
versiyonlarında her ikisinde de
şeytan olarak tercüme edilen iki Yunanca kelime arasında ayrım
yaparak zemini temizlemeliyiz . Öncelikle ilgilendiğimiz kelime diabolos,
ama daimonion kelimesi de bazı çevirilerde sıklıkla şeytan
olarak çevrilmektedir. Böylece iki farklı Yunanca kelime aynı
İngilizce kelime ile çevriliyor. Bu durum elbette talihsiz ve çok fazla
karışıklığa neden olmuştur. Tercümanların
daimonion kelimesini iblis olarak çevirmesi ve sadece orijinal kelimesi diabolos
olan kelimeyi şeytan olarak kullanması çok daha tatmin edici olurdu . Gözden Geçirilmiş Standart Sürüm çevirmenleri
bunu yaptı ve herhangi bir şüpheye yer bırakmaksızın
bu çeviriye bakarak doğru şekilde tespitlere ulaşabiliriz.
Bazı çevirmenler gereksiz bir zorluk
yarattı, ancak diğer çevirilerin yardımı olmadan bile bunu
tespit etmek zor bir şey değildir. İki pasaj kümesinin
karşılaştırılması, iki kelime arasındaki
farkı gösterecektir.
ŞEYTAN İÇİN KULLANILAN ORİJİNAL
KELİMELERİN DİABOLOS OLDUĞU BAZI PASAJLAR
Matta 4:1 Bundan sonra İsa, İblis tarafından denenmek
üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü.
Matta 13:39 Deliceleri eken düşman, İblis'tir. Biçim vakti,
çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir.
Yu hanna 8:44 Siz babanız
İblis'tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek
istiyorsunuz.
İbraniler 2:14 Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için
İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis'i, ölüm
aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı
insan yapısını aldı.
Yak up 4:7 Bunun için Tanrı'ya bağımlı olun.
İblis'e karşı direnin, sizden kaçacaktır.
Diamonion kelimesi yerine bazı
çevirilerde şeytan kelimesinin kullanılması konusunda bazı
pasajlar
Not: Bu konuda Türkçe çeviride çok hata yoktur.
(Çevirmenin notu)
Ancak yine de evrensel anlamda konuyu
incelediğimiz için belirtiyoruz.
Matta 7:22 Senin adınla cinler kovmadık
mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?
Matta 12:27 Eğer ben cinleri Baalzevul'un
gücüyle kovuyorsam, sizin adamlarınız kimin gücüyle kovuyor?
Luk 4:33 Havrada cinli, içinde kötü ruh olan bir
adam vardı.
Yu hanna 8:48 Yahudiler
O'na şu karşılığı verdiler: Sen, cin
çarpmış bir Samiriyeli'sin demekte haklı değil miyiz?
1.Ko rintliler 10:21 Hem Rab'bin, hem cinlerin
kâsesinden içemezsiniz; hem Rab'bin, hem cinlerin sofrasına ortak
olamazsınız.
Aşağıdaki farklar not edilecektir:
Diabolos - iblis
1-Neredeyse her zaman tekil olarak
kullanılır. Üç istisna şunlardır: 1 Timoteos 3:11;
2.Timoteos 3: 3; Titus 2: 3.
2-Neredeyse her zaman şeytan. Bunun tek
istisnası Yahuda İskaryota denir.
Yuhanna 6:70e bakınız.
3-Tanrı'nın büyük
düşmanı ve insan benliğinin eğilimi.
Daimonion Cinler
1. Genellikle
çoğul.
2. Genellikle , bir (değil ) Şeytan, tekil.
3. Sözcük, belirli
rahatsızlıklar ve bazen de bazı kötülük biçimleriyle
ilişkili etkilere atfedilir.
Her ne kadar diabolos ve daimonion sözcükleri
farklı olsa da farklı şekilde tercüme
edilmiş olmalarına rağmen, bir fikir ilişkisi vardır.
Ancak, her zaman konuyla ilgili ve ilintili değildir. Şimdilik ilgimiz
diabolos üzerinde yoğunlaşacak.
Suçlayıcı / İftİracı
Diabolos iki Yunanca kelimeden oluşmaktadır.
dia (içinden) ve ballo (atmak). Saldırı
genellikle sözlüdür: ho diabolos , şeytan, bir
suçlayıcı veya iftiracı olması olarak
anlaşılmasına neden olur.
Beklenmedik bir şekilde çoğulda diabolos
kelimesinin kullanıldığı üç pasaja atıf yapılmıştır . Bu kelime
çevrilmiştir dikkati çekiyor yerici bu geçitler ve ilk yılında
sahte suçlayanların diğer ikisinde.
1.Timoteos 3:11 Aynı şekilde kadınlar
ağırbaşlı olmalı; iftiracı değil,
ama ölçülü ve her bakımdan güvenilir olmalı.
2.Timoteos 3:2 İnsanlar kendilerini seven, para
düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör,
kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftiracı,
özünü denetleyemeyen, azgın, iyilik düşmanı olacaklar.
Titus 2:3 Aynı şekilde yaşlı
kadınlar saygın bir yaşam sürmeli. İftiracı,
şaraba tutsak olmamalı; iyi olanı öğretmeli.
Orijinal sözcüğün diabolos olduğu
pasajların incelenmesi, normal Yeni Ahit kullanımında
sözcüğün Tanrı'nın büyük
düşmanı ve insanın büyük cazibesine
uygulandığını ortaya çıkarmamaktadır.
Şimdi bu güce verilen ismin iftira eden/ suçlayan kimse olduğunu dikkate alıyoruz .
Bu isim için iyi bir sebep olmalı. Bu düşmanca güçle ilgili bilgi
toplamaya devam ederken, bu ismi aklımızda tutmalıyız ve
düşmanın neden ho diabolos - İftiracı/suçlayıcı
olarak adlandırılması gerektiğini keşfedip keşfedemeyeceğimizi görmeliyiz.
EFENDİMİZ İSANIN DENENMESİ
Efendimiz İsa Mesih'i vahşi doğada
deneyen onunla çatışan kimdi? Daha önce birçok kez
tartışılan bu soruya odaklanalım.
VAHŞİ DOĞADA DENENME
Popüler fikir, Mesih'i ayartmaya çalışan şeytanın
bir kişi olduğu ve aynı zamanda
doğaüstü düşmüş bir meleğin onu denediği
düşüncesindedir.
Matta Markos ve Lukanın
açıklamalarını hızlıca okumak, bu fikri destekliyor
gibi görünebilir. Şeytan ve Efendimiz İsa arasında bir diyalog
var. Şeytan, Tanrı'nın iradesine aykırı olan bazı
şeyleri yapmanın İsa'nın
yararına olacağını ileri sürmektedir. İsa bu önerileri
reddeder ve şeytan onu terk eder ve oradan
ayrılır.
Bununla birlikte, dikkatli bir okuma bir takım
zorlukları ortaya çıkarır. Birincisi, ayartma
koşullarıyla ilgili zorluklar var. Matta, Markos ve Luka'da denenmenin vahşi doğada gerçekleştiği açıkça ifade
edilir. Markos olayı şöyle aktarıyor;
Markos 1:13 İsa çölde
kaldığı kırk gün boyunca Şeytan tarafından
denendi. Yabanıl hayvanlar arasındaydı, melekler O'na hizmet
ediyordu.
Yine de denenmelerin birinde Efendimiz İsa Kudüste tapınağın zirvesine götürülür. Kudüs
vahşi bir doğada değildi. Ve
yine bize şeytanın İsa'yı yüksek bir dağa
çıkardığı ve bir süre sonra dünyanın tüm
krallıklarını gösterdiği aktarılmıştır.
Vahşi doğada veya onun dışında tüm
krallıkların bir anda görülebileceği bir dağ olabilir mi
veya var mıdır? Bu şekilde aktarılan olayın harfi
anlamda anlaşılması gerektiği söylenebilir ve böyle
inanmamız gerektiği söylenebilir. Doğru ancak belki başka
bir şekilde de anlaşılabilir.
İSA TAKİP ETTİ Mİ ?
Ancak var olan zorluklar bitmedi. Tüm
ayrıntıların tam anlamıyla anlaşılması ve
şeytanın bir kişi olduğu
görüşüne karşı daha ciddi itirazlar ortaya
çıkmaktadır. Tapınağın zirvesiyle ilgili denenmeyi
düşünelim. İncil'den Efendimiz İsa Mesihin Babasının
iradesine karşı olan her şeyi hoş görmediğini hatta
mahkum ettiğini okuyoruz. Bunu göz önünde bulundurarak bu tehlikeli
düşmanın Kudüs ve tapınağın zirvesine
çıktığını beraber yürüdüklerini nasıl
düşünebiliriz?
İsa'nın karar
verdiği yeri aklımızda canlandırıyor muyuz? O
hayır demeden önce Tanrı, kötülüğü cezbedenin
Şeytanın onu oraya getirmesine izin verir miydi?
Bu tür tavizleri cazip hale getirmek kesinlikle İsa'nın karakteri hakkında
öğrendiklerimizle tutarlı olmaz. İsa bir şeytanla gerçekten
yürüdü ve onu ciddiye alıp dinledi mi?
Yine Şeytana boyun eğme neticesinde
dünyanın tüm krallıklarına sahip olması ile ilgili
denenmeyi biraz düşünelim. Bazı önemli ve etkileyici kişilerin
bu teklifi bize sunduğunu düşünelim. Tepkimiz nasıl olurdu? Ne kadar cazip olsa da, tarafımıza böyle bir söz
verebilecek kimsenin olmadığını biliyoruz. Bu nedenle
böylesi bir teklif gerçekçi olmadığı gibi buna karşın
vereceğimiz cevap da bizi çok
zorlamayacaktı. O halde bu günaha karşı bir mücadele olabilir
miydi? Zorlanmadan hemen hayır diyebileceğimize göre bunun tam
anlamıyla denenme olması pek olası değildir.
Kuşkusuz Tanrı Sözü'ne bu kadar
saygı duyan, bilen ve her şeyin sahibinin Tanrısı
olduğunu o kadar iyi bilen İsa Mesih, herhangi bir sahtekar
tarafından en ufak bir derecede ayartılamayacaktı. (sahtekar, yalancı ve içinde doğruluk hiç
bulunmayan bir kişi adına söylüyoruz). Hatta Tüm
Krallıkların kendisine teslim edeceğini bilen İsaya bu
teklifler bir denenme olarak görülemezdi.
İBLİSİN YOK EDİLMESİ
Kutsal yazılara bakıp mantıklı
olmayan önerme ve yorumlamalar ciddiye alınmamalıdır. Vahşi
doğadaki denenmenin mantıklı bir şekilde
anlaşılıp anlaşılamayacağını
görmeliyiz. Ama bunu yapmadan önce, bize yardımcı olabilecek
başka bir pasaja da bakmak istiyoruz.
Efendimiz İsa vahşi doğada şeytana
direndi (ancak bu anlaşılmalıdır), çarmıha
gerildiğinde iblisi yok etti.
Böylece İbraniler 2:14 okuyalım;
İbr aniler 2:14 Bu çocuklar etten ve kandan
oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis'i,
ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla
aynı insan yapısını aldı. (Günahlı insan
yapısı benzerliği)
Bu pasaj, bize çocuklar (yani, önceki ayetlerden
öğrenildiği gibi Mesih tarafından kurtarılanlar) et ve kandan olduğu için, Mesih'in de kendilerine
benzer bir doğa taşıdığını açıkça
söyler. Bizim doğamızda gelmesine de
şaşırmamalıyız çünkü insandı. Dünyamıza hangi amaçla gelmişti? Ve onun ne için ölmesi neden
gerekliydi? Bunun cevabı elbette ki ölüm yoluyla iblisi yok edebilirdi!
Bir an için Popüler fikrin doğru olduğunu ve
şeytanın güçlü doğa üstü kötü bir varlık olduğunu
varsayalım. İsa Mesih'in zayıf insan doğamıza gelip bu
canavarı yok etmek için çarmıhta öldüğünü varsaymak makul
olabilir mi? Bu şekilde Mesih'in ölümü, kötülüğün bu güçlü
düzenlemesinin yok edilmesini nasıl etkileyebilirdi ki -gerçekten de
şeytan bu şekilde değerlendirilecekse? Ve eğer
Mesih'in ölümü bir canavarı yani kişisel olan şeytanı yok
etmek amacıyla ise o halde şimdi bu canavarın yaşaması
ve hala dünyayı etkisi altına nasıl alması nasıl
açıklanabilir ki? Burada yine başka bir açıklamaya ihtiyaç
olduğu anlaşılabilir. Kutsal yazılarda denenmenin,
cazibenin Eski antlaşmada yer alan
pasajların anlamlarını anlayacak bir şeytan
tanımımın gerekli olduğunu anlayabiliriz. Böyle bir
tanım bulunabilir mi?
KÖTÜ
EĞİLİM
Aşağıdaki tanımın
sorunları ortadan kaldırdığı belirtilmektedir:
Şeytan, insanlığın benliğine
dayanan eğilimlerin ve arzuların bir simgesidir aynı zamanda
kişiselleştirilmiş tanımıdır. Bu tanım için
senaryo desteği istemiyoruz ve daha sonra konuyu kendi içerisinde
sorgulayacağız. Ancak öncelikle bizim asıl amacımız,
bu tanımın vahşi günaha ve İbranilerin öğretisine
nasıl uyduğunu görmek olmalıdır. İbraniler 2:14
HER AÇIDAN...
Efendimiz İsa'yı deneyen kendi insani
eğilimleri /dürtüleri idi. Şimdi bu noktayı ele alıp
inceleyeceğiz. Efendimiz İsa'nın
tıpkı bizimki gibi bir doğaya sahip olduğuna dair kutsal
yazılarda çok ayet vardır (aynı zamanda insan olduğuna
dair).
İbraniler 2:14 - ayetin ilk kısmına
atıfta bulunuyoruz;
Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için
İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis'i, ölüm
aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı
insan yapısını aldı. Efendimiz İsa'nın gerçekten
bizim gibi bir doğaya sahip olduğu gerçeğini vurgulamak için
kendisi adına aynı kelimesi de
konulmuştur.
Aynı bölümün 17. ayeti
şu noktayı tekrarlamaktadır: Bunun için her yönden
kardeşlerine benzemesi gerekiyordu.
Aynı zamanda İbraniler 4:15te
Çünkü başkâhinimiz zayıflıklarımızda
bize yakınlık duyamayan biri değildir; tersine, her alanda bizim
gibi denenmiş, ama günah işlememiştir.
Bizim gibi her yönden denendiğini okuyoruz.
Mesih'i daha fazla
onurlandırmalıyız. Çünkü bizim gibi her yönden denenmiş
olmasına rağmen günah işlemediğini kabul
ediyoruz. Bu durum kendisini eşsiz kılıyor.
GÜNAHA BİR BAKIŞ
Şimdi denenmenin detaylarını bulmaya
çalışalım. Vaftiz edildikten hemen sonra, Efendimiz İsa,
Kutsal Ruh'u aldı ve Göklerden gelen bir ses,
Sevgili Oğlum budur, O'ndan hoşnudum dedi. Bu yeni bir güç ve yeni
ilan edilen statü heyecan verici ve tehlikeli olasılıklara kapı
açtı. Tüm yaşamı bu noktaya kadar bir
hazırlık olmasına rağmen, bu yeni durum daha kısa ve
yoğun bir hazırlık süreci gerektiriyordu.
İki kez ayartma, Eğer Tanrı'nın
Oğluysan ve en azından iki kez,
bu yeni kazanılmış güçlerin bencil amaçlarla
kullanılabileceği önerisinde bulunuldu.
İsa Mesih kırk gün yemeksiz kaldı ve
bir şey yemedi. Doğal olarak çok aç hissediyordu ve düşüncesi
kısmen yemek yeme sorunuyla ilgiliydi. Kırk gün önce Tanrı'nın ona Oğlu dediğini
duymuştu ve yeni ve harika güçlerle donatılmıştı.
Eğer gerçekten Tanrı'nın Oğlu
olsaydı ve eğer öyleyse, bu güçlere gerçekten sahipse, harekete geçme
vesilesi olabilirdi.
Geçici olarak saygıyla ve haddimizi bilerek
Efendimizin neler ile mücadele ettiğini düşünmeye
çalışalım;
Sen Tanrı'nın
oğlusun, Babanın isteğini yerine getirmeye geldin. Eğer
Babanın iradesini yerine getireceksen, yaşamalısın.
Eğer yaşayacaksan yemelisin. Eğer yiyeceksen, kendin için
yiyecek üretmelisin çünkü bu vahşi doğada hiçbir şey yok.
Mucizevi güçlerini kullanmalı ve bu taşları ekmeğe
dönüştürmelisin ve böylece Tanrı'nın
isteğini yerine getirmek için hayatta kalacağından emin olursun.
Eti ve kanı yani bizim doğamıza sahip olan birinin bu
şekilde akıl yürütmesi normal olurdu. Ve bu tür düşüncelerin
aklımıza gelmesi imkansız değildi. Fakat Efendimiz İsa
bunu yapmış olsaydı işte günaha düşmüş olurdu.
Efendimizin, tapınağın zirvesine
kişisel yani doğa üstü Tanrının düşmanı olan
Şeytan ile çıkmış olmasını hayal etmek zordur.
Ama bireysel anlamda düşüncesinde yani bunu kendisinde
yaşamasını hayal etmek makul bir temele oturur. Eğer Tanrı'nın oğluysan diye kendi kendine
düşünmüş olabilir! Neden herkese gerçeği
kanıtlamıyorsun ki? Böylelikle herkese kendini
kanıtlamış olacaksın! Ve Tanrı yüceltilecek. Kendini
aşağı at!
İsa'nın, dünyanın
tüm krallıklarının bir anda görülebileceği bir dağa
çıktığını düşünmek zor. Ancak düşüncesinde,
Babasının kendisine vaat ettiği büyük alemi görebileceği
büyük bir bakış açısına daldığını
düşünmek akla yatkındır. Evet bu ona vaat edilmişti ve
şimdi onun kavrayışındaydı aynı zamanda da büyük
bir yetkiye sahipti. Eğer şimdi dünyaya sahip olursa Tanrı'nın nihai amacı yerine getirmiş
olacak ve çarmıha gerilmenin acısı ve utancının da
önüne geçmiş olabilirdi. Bu düşünce insanı çekebilir. Tek
yapması gereken kendi isteğine kendisinin ön gördüğü fikre boyun
eğmekti! İşte bu tür bir ayartma gerçektir! Benlik ile ruh
arasındaki bir savaştı ve Ruh galip geldi. Bu deneyimin
değeri çok büyüktü çünkü İsa, görevi sırasında kendilerini
daha incelikli bir şekilde sunacak ayartmalara karşı da
hazırlamıştı.
Luka 4. Bölümde denenmeyi anlatan bölüme
baktığımızda bazı detayları yakalayabiliriz.
Kızgın kalabalık Nasıralı İsa'yı uçurumdan
aşağı atmaya çalıştı. Onlara boyun eğmesi ve
atmasına izin vermesi ne kadar kolay olurdu öyle
değil mi? Uçurumdan düşerken onu yavaşça melekler
tarafından elleri üstünde taşındığını herkes
görünce ne kadar da
şaşıracaktı!
Kendisine cazip gelebilirdi! Çünkü bu kendi
planladığı bir tanıtım gösterisi olmayacaktı.
Koşullar onu bu duruma götürmüştü ve Tanrı kesinlikle
koşullarını yönetiyordu. Ama zaten tekin olmayan doğada bu
tür bir durum hakkında düşünceleri kullanılmıştı.
Tiyatro gösterilerinin Tanrı'nın onun için
amacının bir parçası olmadığını ve
onların arasından geçerek yoluna gittiğini görmeye
gelmişti.
Yuhanna'da bize açıkça İsa'nın
yorgun olduğunu ve Samiriyeli bir kadından su istediğini
okuyoruz. Bu doğal dinlenme, yiyecek ve içecek isteklerini yerine getirme
isteğini güçlü şekilde hissetmiş olması olasıdır.
İBRANİLER
2:14E TEKRAR BİR BAKIŞ
Vahşi doğada hayal
kırıklığına uğramış olan insan
arzuları zorluk çekebilir. Tanrı'nın iradesine karşı
çıkan insani eğilimlerini mücadele edip yenmek yeterli değildi.
Yok edilmeleri gerekiyordu ancak bu başka nasıl yapılabilirdi?
Tabi ki bu eğilimlerin kaynağının - Adem'den
miras kalan doğanın - yok edilmesiyle başarılabilirdi.
Böylece İsa, kendisinde ki eğilimleri yok etti.
Bu İbranilerin 2:14 orjin bir
mesajıdır. İsa ölümü ile şeytanın ya da Tanrıya
ait olmayan eğilimlerinin yok edilebileceğini söyledi.
Öyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan
beri Mesih'in tekrar tekrar acı çekmesi gerekirdi. Oysa Mesih, kendisini
bir kez kurban ederek günahı ortadan kaldırmak için
çağların sonunda ortaya çıkmıştır. İbraniler
9:26
EFSANELER VE GERÇEKLER
Şeytanın doğa üstü bir canavar
olduğu fikrinin, Efendimizin ayartılmaya
çalışılması ile İbraniler 2: 14'ün öğretisi ile
karşılaştırılamayacağını gördük.
Teorinin başka zayıf yönleri de var ve belki bunlara şimdi
bakmalı ve daha olumlu araştırmalar için yolunu
açmalıyız.
SESSİZLİK
Şeytan konusunun Yeni Ahit konusu olduğu
belirtildi. Bu başlı başına gerçekten de
önemlidir. Kişisel bir şeytana inananlar, bu şeytanın Eski
Ahit zamanlarında canlı ve aktif olduğuna da inanırlar.
Öyleyse neden sadece Yeni Ahit'te bahsediliyor? İnsanın baştan
çıkarılmasından ve düşmesinden bu şeytanın
sorumlu olduğu iddia edilir, ancak Yaratılış bölümünde
atfedilen kader rolünün ipucu kadar fazla bir şey
yoktur. Şeytanın sadece büyük insanlık trajedisini
başlatmakla kalmayıp, o zamandan beri derin bir şekilde dahil
olduğu, kötülüğün ve ıstırabın asla insan
ırkından ayrılmamasını sağlamak için kendini
güçlü bir şekilde gösterdiği varsayılır. İnsan
günahının ve ilahi lütfun Eski Ahit'te bulunan uzun
kayıtları, bu kötü huylu ruha tesadüfi bir referans bile vermez.
(Eski ahitte İnsan günahı ve İlahi lütuf a dair ayetler)
Bazıları, Eski Ahit'te şeytanın bu
adla değil, Şeytan, Lucifer ve "meshedilmiş melek"
gibi başka adlarla anılması konusunda ısrar eder ve bu
söylemlerimize itiraz eder.
Şeytan ile ilgili olarak burada, Eski Ahit'te bu
kelimenin kullanımının, sonraki iki bölümde
ayrıntılı olarak ele alacağımız ilginç bir çalışma
olduğunu belirtmek yeterli olacaktır. Diğer iki bölüme
İşaya 14 ve Hezekiel 28'e aittir.
Ey parlak yıldız ,
seherin oğlu,
Göklerden nasıl da düştün!
Ey ulusları ezip geçen,
Nasıl da yere yıkıldın!
İçinden, Göklere çıkacağım dedin,
Tahtımı Tanrı'nın
yıldızlarından daha yükseğe koyacağım;
İlahların toplandığı
dağda,
Safon'un doruğunda oturacağım.
Bulutların üstüne çıkacak,
Kendimi Yüceler Yücesi'yle eşit
kılacağım. Ancak ölüler diyarına,
Ölüm çukurunun dibine
İndirilmiş bulunuyorsun.
Yeşaya 14:12-15
Sen Tanrı'nın
bahçesi Aden'deydin.
Yakut, topaz, aytaşı,
Sarı yakut, oniks,
yeşim,
Laciverttaşı, firuze, zümrütle, çeşit
çeşit değerli taşla bezenmiştin.
Kakma ve oyma işlerin hep
altındandı.
Bunlar yaratıldığın gün
hazırlanmışlardı. Meshedilmiş, koruyucu bir Keruv
olarak
Seni oraya yerleştirdim.
Tanrı'nın kutsal dağındaydın,
Yanan taşlar arasında dolaştın.
Yaratıldığın günden
Sende kötülük bulunana dek
Yollarında kusursuzdun.
Hezekiel 28:13-15
Bu pasajları kendi bağlamlarında okumak,
onların kişisel bir şeytanla hiçbir ilgisi
olmadığını anlamak için gereklidir. Yeşaya ve
Hezekiel, bize kehanetlerinin ne hakkında olduğunu söyleme konusunda
en liyakatli kişilerdir. Yeşaya'nın
sözleri kitabının 'yük' bölümünde yer alıyor ve Babil'in yükünün
bir parçası. Aynı bölümün 4. ayetinde, Bu
atasözünü Babil kralına karşı kullanacaksın
diyor. Benzer
şekilde, Hezekiel'in sözleri,
kitabının Yahudi olmayan milletler hakkındaki yargılarla
ilgili bir bölümünde yer almaktadır. Hezekiel'de sadece bir ayet
öncesinden okumaya başlarsak, İnsanoğlu, Tyrus'un kralına
bir ağıt yak
okuruz. Bu açık ifade sorunu çözer: Tyrus'un
kralı hakkındadır. Cennet ile ilgili sözler, Asur'un Cennet'te
diğer tüm ağaçların kıskandığı bir ağaç
olarak tanımlandığı 31. Bölümdeki pasajda olduğu gibi
bariz bir şekilde mecazidir!
Popüler görüş, şeytanın
düşmüş bir melek olduğu yönündedir. Düşüşün Adem'in
yaratılmasından önce gerçekleşmiş olması
gerekiyor!
Kanıt olarak gösterilen ayetlerden birisi de
Vahiy 12: 7-10'dur:
Va 12:7,9-10 Gökte
savaş oldu. Mikail'le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha
kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden
gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha İblis ya da Şeytan denen,
bütün dünyayı saptıran o eski yılan melekleriyle birlikte
yeryüzüne atıldı. Bundan sonra gökte yüksek bir sesin şöyle
dediğini duydum: Tanrımız'ın kurtarışı, gücü,
egemenliği Ve Mesihi'nin yetkisi şimdi gerçekleşti. Çünkü
kardeşlerimizin suçlayıcısı,
Onları Tanrımız'ın önünde gece
gündüz suçlayan Aşağı atıldı.
Burada kısa bir yorum yeterlidir. Vahiy
Kitabı, esas olarak gelecekle ilgili yoğun bir sembolizm içeren bir
kitaptır. Aynı anlatı, aynı bölümde, ayın altında
ay ile güneşe bürünmüş bir kadından söz ediyor. Bunun gerçek
olduğu konusunda ısrar eden var mı?
Bu arada, Vahiy 12de şeytandan o
eski yılan diye bahsedilir ve dikkat çekmektedir. Bu yüzden aralarında
ki bağlantıyı daha sonrada inceleyeceğiz.
Bu düşmüş meleğin ne tür bir
doğaya sahip olması gerekiyor? Bize meleklerle
ilişkilendirdiğimiz türden bir doğaya sahip olduğu söylendi
- ruhsal bir doğası olduğu düşüncesi! Bu fikir bir sorun
yaratmaktadır. Efendimiz İsa'ya göre melekler ölümsüzdür.
Dirilişin çocuklarıdan söz ederken,
artık ölemezler: çünkü
melekler gibidirder. (Luka 20:36). Bu nedenle şeytan, bir melek gibi
bir doğaya sahipse, ölümsüz olmalıdır. Ancak İbraniler 2:14
gibi kutsal yazılar şeytanın yok edilmesinden söz eder.
Sorunlar burada bitmiyor. Melekler ölmese de, ölümsüzlük onların kendi
başlarına edindiği bir hak değildir. Ölümsüzlüklerini
Tanrı'dan alırlar. Pavlus, "yalnızca Tanrı'nın
ölümsüzlüğe sahip olduğunu" (1 Timoteos 6:16) söyleyerek bu
temel gerçeği ifade eder. Öyleyse, ölümsüzlüğün tek kaynağı
olan Tanrı'nın, baş düşmanın ölümsüz olmasına
müsaade etmesi düşünülebilir mi? Robert Roberts haklı olarak
"ölümsüz bir isyan imkansızdır
Kutsal Kitabın
değindiği şeytan bir günahkardır!
(1 Yuhanna 3: 8) Bu nedenle şeytan ölümsüz olamaz demiştir.
Şeytanın düşmüş bir melek olduğuna dair güçlü
inançları olan Yehova'nın Şahitleri, şeytanın sonsuza
dek yaşayacağına inanmadıklarını söylerler.
Efendimiz İsa ise meleklerin ölümsüz olduğunu söylemişti.
ŞEYTANLAR VE
SONSUZLUK
İnsanın düşüşünde şeytana atfedilen rol ilginçtir.
İlk ebeveynlerimizin her açıdan fazla masum ve fazla iyi olduğu
için bir yılan tarafından ayartılamayacağı iddia
ediliyor. Denilene göre Şeytan insanın günahından sorumlu olan
kötü dahi. Bazılarına göre, şeytan bir yılan
kılığında Havva'ya göründü; diğerlerine göre
şeytan, yılanı Havva'yı ayartmak için bir araç olarak
kullandı. Bunlar sadece aynı konudaki varyasyonlardır; her iki
durumda da şeytan gerçek ayartıcı olarak temsil edilir.
Bu argümanı mantıksal bir sonuca
bağlayalım. Adem ve Havva'nın
doğası o kadar iyiydi ki, sadece çok güçlü bir
ayartıcının düşüşlerine sebep olabileceği
söylendi. O zaman bozulmamış insan çiftinin günah işlemeye
teşvik edilmesi kolay olmadıysa, bir meleği ayartmak çok zor
olmuş olsa gerek!
Düşmüş melek Lucifer'in müdahalesi bu
insanların düşüşüne sebep olabildiyse, bu Tanrı meleği
Lucifer'ı isyan etmeye ikna eden ve
düşmesine neden olan ayartıcı ne kadar güçlü olmalı! Bu
nedenle,düşmüş melek şeytanın
arkasında daha da büyük bir şeytan olmalı. Bu ilginç
mantığa göre, her şeyi başlatmış olması
gereken bu baş şeytandan hiç bahsedilmiyor bile. Bu baş
şeytan gerçekten her şeyi başlatan kişi miydi
?! Kendisi daha büyük bir ayartıcı tarafından kandırılmış
olmalı ...
KATEGORİK
ŞEKİLDE İNKAR
Bu konuda Özellikle bahsedilmeyi hak eden bir Eski Ahit pasajı var, çünkü bu kişisel
şeytan sapkınlığının çok güçlü bir reddi:
Yeşaya 45: 5-7., Bölümün ilk ayetinde belirtildiği üzere Perslerin
kralı Koreie hitaben
yazılmıştır. Bu önemlidir çünkü Persler, her şeyden
önce, kişisel bir şeytana
inanıyorlardı. İyiliğin ve
Işığın tanrısı ile kötülüğün ve karanlığın
tanrısı olmak üzere iktidar için yarışan iki büyük
tanrı olduğuna inanıyorlardı. Bu pasajda Tanrı, bir
rakibi olduğu fikrini öfkeyle reddeder:
Yşa 45:5-7 RAB benim, başkası
yok,
Benden başka Tanrı yok.
Beni tanımadığın halde seni güçlü
kılacağım. Öyle ki, doğudan batıya dek
Benden başkası
olmadığını herkes bilsin.
RAB benim, başkası yok.
Işığı biçimlendiren, karanlığı yapan,
Esenliği ve felaketi yaratan,
Bütün bunları yapan RAB benim.
Yeşaya 45:5-7
Bazıları, Tanrı'nın kötülüğün
yaratıcısı olduğu iddiasından dolayı hayal
kırıklığına uğramış durumdadır.
Kötülüğün günah ile aynı şey olmadığını anlamıyorlar. Kötülük
beladır, genellikle günahkârları ziyaret eder.
Böylece Tanrı, Peygamber
Amos aracılığıyla retorik bir soru sorar;
RAB'bin onayı olmadan bir kentin başına
felaket gelir mi? Amos 3:6
Bu yan meselenin peşinden giderken ana
noktayı gözden kaçırmayalım. Tanrı'nın
Kendisi, Yeşaya aracılığıyla rakibi
olmadığını bildirir. Kişisel, doğaüstü
şeytan yoktur.
ŞEYTAN
Şimdi dikkatimizi Şeytan sözcüğüne
çevirmeli ve kutsal yazılarda nasıl
kullanıldığını görmeliyiz. Kişisel bir
Şeytana inananlar için bu İblisin başka bir adıdır.
Şeytan kelimesinin anlamı itibariyle
anlaşılmasının çok basit bir yolu var.
Şeytan kesinlikle düşman anlamına
gelir! Ancak kelimenin Eski Ahit ve Yeni Ahit'teki kullanımını
ayırt etmeliyiz ve buna göre incelemeliyiz. Eski antlaşma ve yeni
antlaşmadaki kullanımları araştırıp incelememiz
yerinde olacaktır.
ESKİ
ANTLAŞMA
Eski Ahit İbranice
yazılmıştır ve şeytan kelimesi sıradan bir
İbranice kelimedir. Genellikle İngilizce
karşılığı olan düşman şeklinde
çevrilebilir! ve genellikle
bazı çevirmenler bu şekilde yaptı.
Young's Concordance , şeytan kelimesinin
Bazı çevirilerde de düşman olarak çevrildiği
aşağıdaki pasajları bize listeler :
....RAB'bin meleği engel olmak için yoluna
dikildi. Balam eşeğine binmişti, yanında iki
uşağı vardı. Çölde Sayım 22:22
Bu adamı (Davutu) geri getirin
savaşta
bize düşman olmasın. 1.Samuel 29: 4
Davut, Ey Seruya oğulları, bu sizin
işiniz değil! dedi, Bugün bana düşman oldunuz.
2.Samuel 19:22
Oysa şimdi Tanrım RAB her yönden bana
rahatlık verdi. Ne bir düşmanım var,
ne de kötü bir olay. 1. Krallar 5:4
RAB kral soyundan gelen bir düşmanı, Edomlu
Hadat'ı Süleyman'a karşı ayaklandırdı.
1.Krallar 11:14 - benzer
şekilde 23 ve 25 ayetler)
Bu bölümler, düşmanın iyi kötü veya
kayıtsız olabileceğini gösteriyor. İlki, kötü Balam'ın
düşmanı olan Tanrı'nın bir
meleğiyle ilgilidir. ikincisi, Filistlilerin
düşmanı olarak görülen Davut'a, üçüncüsü Davutun yeğenlerine,
dördüncüsü geriye kalanlar (1.Krallar 11:14), Tanrı'nın itaatsizliği
nedeniyle Süleyman'a karşı kışkırttığı
düşmanlardı.
İlgili fiil olan şeytan (düşman olmak;
direnmek, engel olmak) tam dört kez geçer!
(Mezmur 71:13; 109: 20,29;
Zekeriya 3:1)
Bazen çevirmenler, Eyüp'ün ilk iki bölümünde ve
Zekeriya 3'te olduğu gibi, şeytan kelimesini
tercüme edilmemiş şekilde bırakmışlardır. Bu
pasajlarda orijinal kelimenin yer almasına izin vermeleri için elbette ki
sebepleri olmuştur!
Çünkü burada Düşmandan ziyade bir rakip olarak
görülür. Bu kelime özel bir düşmana verilen ayırt edici bir isimdir.
Tabii çevirmenler koyarak ayrım yapmıştır. Ve kelime ünvan
ya da isim olarak kullanıldığı için tercüme edilmeden
bırakılmasında yanlış olduklarını söyleyemeyiz.
Bazı çevirmenlerin bizi gerçekten
yanılttığı iki bölüm daha var:
Şeytan İsrailliler'e karşı
çıkıp İsrail'de sayım yapması için Davut'u
kışkırttı.
1. Tarihler 21:1
Kötü bir adam koy
düşmanın başına, Sağında onu suçlayan biri
dursun!
Mezmur 109:6
Bu kutsal yazılarda hiçbir gerekçe göstermeden
şeytanı bir özel bir isimmiş
gibi çevirmişlerdir. Her birinin İbranice düşman olarak
çevrilmesi en doğru adım olacaktı.
Çevirmenler, 1 Tarihler 21: 1'in
düşmanını belirlediklerini varsayarak bir çelişki
yaratmış oldular. Kişisel bir şeytana inanarak, bu
düşmanın (klasik anlamda ki) şeytan olduğunu zannettiler ve
ona "şeytan" adını verdiler. Bu şekilde tercüme
edildiğinde ise;
2.Samuel 24: 1'deki
paralel anlatım ile uyuşmamaktır.
RAB İsrail halkına yine öfkelendi. Davut'u
onlara karşı kışkırtarak, Git, İsrail ve Yahuda
halkını say dedi. 2. Samuel 24:1
Bir kayıtta Tanrıya atfedilenin, başka
bir kayıtta O'nun baş düşmanına atfedilmesi durumunda pek
çok açıklama yapılması gerekir. Ama Krallar bölümünde Bir
düşman ayağa kalktı olarak çevrilseydi Herkes Tanrının
veya O'nun meleğinin düşman olduğunu anlayacaktı.
Mezmur 109: 6 ile ilgili olarak, Bazı çevirmenler
özel isim olarak şeytanı kullanmamış olup bunu bir
Düşman olarak anlayabilip bu şeklinde yorumlasalar daha iyi olurdu.
YENİ ANTLAŞMA
Şeytan kelimesi Yeni Ahit'te yaklaşık
36 kez kullanılmıştır. Bizi etkilemesi gereken ilk
şey, İbranice olan bu kelimenin Yeni Ahit'te hiç geçmemesidir. Yeni
Ahit grekçe yazılmıştır ve şeytan İbranice bir
kelimedir. Grekçe olan Yeni antlaşmada Düşman anlamına gelen
birkaç Grekçe kelime var. Yeni Antlaşma yazarları
bunlardan kaçınmış ve bunun yerine bu İbranice sözcük
yerine Grekçe ifadeler kullanmıştır. Açıktır ki, Yeni
Antlaşmada bunun yerine sıradan bir Grekçe kelime kullanılsaydı
gözden kaçacak şeyler olabilirdi. Şeytan Ruh'un
amaçladığı (tanrısal esin) kelimeydi ve çevirmenler onu
buraya tercüme etmemekle akıllıca yaptılar. Yeni Ahit'te
Şeytan her zaman özel bir düşmandır - büyük düşman - ve
sık sık duyulan, şeytanı her zamanki gibi düşman
yapmamız gerektiği önerisine direnilmelidir.
ÖZET
Şimdiye kadar şeytan kelimesiyle ilgili daha önemli
bulgularımızı özetleyelim :
1.Sıradan bir İbranice
kelimedir, düşman anlamına gelir .
2.Eski Ahit'te her
türden düşman için kullanılır ve çoğu durumda düşman
kelimesi şeytan kelimesiyle
karşılaşıldığında anlaşılabilir.
3. Eski Ahit'in iki yerinde (Zekeriya ve Eyüp) isim
olarak kullanılır ve düşman özel bir isimdir.
4.Grekçe olan Yeni
Ahit'te, bu tercüme edilmemiş İbranice kelimenin
varlığı, söz konusu düşmanın her zaman özel bir kelime
olduğunu gösterir.
KÖPRÜ GEÇİTLERİ
Şimdi, Eyüp ve Zekeriya'daki şeytan
kelimesinin özel kullanımının, kelimenin Yeni Ahit'te her zaman
nasıl kullanıldığını tahmin etmek için
tasarlandığını anlayabiliriz. Bunlar 'köprü' geçitleridir.
Bir sonraki amacımız, bu kutsal
yazıları daha yakından incelemek ve gerçekten de şeytan
kelimesinin Yeni Ahit kullanımıyla bir bağlantı
sağlayıp sağlamadıklarını görmek olmalıdır .
EYÜP VE ZEKARİYADAKİ ŞEYTAN
İbranice şeytanın Eyüp ve Zekeriya'da
özel bir şekilde kullanıldığını not
etmiştik. Bir düşmandan ziyade bir rakip!
EYÜP KİTABINDA
ŞEYTAN
Eyüp kitabında ki Rakip (düşman) kimdir?
Kişisel bir şeytana inananlar, Şeytan'ın gizemli
gelişleri ve gidişleri, kötü tasarıları ve insanüstü gücü
nedeniyle bunun doğa üstü kişisel şeytan olması
gerektiğini savunuyorlar.
İncil'deki Şeytanın bir kişi olmadığını göstermek için bir
dizi ayet yazabilsek de, Eyüp bölümünde
ki Şeytanının oynadığı tuhaf rolün
açıklaması hala arzu edilir. Dahası, Şeytan kelimesinin
Eyüp ve Zekeriya'daki özel kullanımının kelimenin Yeni Ahit'te
her zaman nasıl kullanıldığını öngördüğü
düşüncesini takip etmek istiyoruz .
Kıssayı biliyoruz. Şeytan
Tanrı'nın önünde durur ve Eyüp'ün istisnai doğruluğunun
değerli güdülerden kaynaklanmadığında ısrar eder. Eyüp bundan çıkarabileceği şey için
Tanrı'dan korkar. O çok zengin bir adamdır: Zenginliği ortadan
kalkarsa, Tanrı'yı terk edebilir. Görünüşe göre Tanrı Şeytan'a özgürce yardım ediyor ve bir dizi felaket
Eyüp'ün tüm mal varlığını kaybetmesine neden oluyor ve buna
on çocuğu da dahil. Eyüp hâlâ Tanrı'dan korkuyor. Şeytan
ısrarcıdır ve Eyüp'ün bedensel ızdıraplara maruz
kalması durumunda Tanrı'yı lanetleyeceğini savunur. Yine
de, görünüşe göre Tanrı Şeytan'ın hareket etmesine izin
veriyor ve Eyüp'ün vücudu ağır bir şekilde eziyet görüyor.
Görünüşe göre! Tanrı gerçekten Eyüp'ü güçlü
bir düşmanın gücüne mi teslim etti? Eyüp'ün karısı, Eyüp'e "Tanrı'ya lanet et ve öl kurtul
(2: 9) diye haykırdığında Tanrı'nın Kendisinin acı çektiğini
düşünüyor gibiydi. Eyüp de onun sıkıntılarını
Tanrıdan bir hayır olarak gördü ve cevap verdi:
Ne? Tanrı'nın
elinden iyilik alacak mıyız ve kötülük almayacak
mıyız?" (2:10)
Eyüp yine eleştirilere karşın
şöyle dedi:
Ey dostlarım, acıyın bana, siz
acıyın,
Çünkü Tanrı'nın eli
vurdu bana. Eyüp 19:21
Daha da önemlisi, Tanrı'nın Şeytan'a
söylediği sözler:
RAB, Kulum Eyüp'e bakıp da düşündün mü?dedi, Çünkü dünyada onun gibisi yoktur. Kusursuz,
doğru bir adamdır. Tanrı'dan korkar, kötülükten kaçınır.
Senin kışkırtmaların sonucunda onu boş yere
yıkıma uğrattım, ama o doğruluğunu hâlâ
sürdürüyor. Eyüp 2:3
Bu kelimeler net şekilde sorunu ortadan
kaldırır. Bize Şeytan ve Tanrı'nın
Eyüp'ün sıkıntılarında rol oynadığını
göstermektedir. Şeytan olumsuzlukları önerdi ve Tanrı
bunları gerçekleştirdi. Eylemde bulunanın Tanrı
olduğunu gösteren bir diğer kesin ifade ise sonuç bölümünde yer
almaktadır. Anlatıcı otoriter bir şekilde şunu belirtir:
Bütün erkek ve kız kardeşleri, eski
tanıdıklarının hepsi Eyüp'ün yanına gelip evinde
onunla birlikte yemek yediler. Acısını paylaşıp
RAB'bin başına getirmiş olduğu felaketlerden ötürü onu
avuttular. Her biri ona bir parça gümüş, bir de altın halka verdi.
Eyüp 42:11
DÜŞMAN
KİMDİ ?
Ama yine de bir sorun var! Şeytan'ın
yalnızca Tanrının istediği şekilde hareket
edebildiği önermelerde bulunduğunu gördük. Bu nedenle Şeytan,
Eyüp'ün acı çektiğini görmek isteyen kötü bir varlık gibi
görünüyordu, ancak ille de güçlü bir varlık değil. O zaman kim olabilirdi? Onun gelişlerini ve gidişlerini,
görünüşünü ve Tanrı'nın
oğulları arasında yeniden ortaya
çıkışlarını nasıl anlamalıyız?
İşte bir öneri! Şeytan'ı
değersiz insan düşüncelerinin bir sembolü olarak düşünmeye
çalışalım - dünyada değil, "Tanrı'nın
oğulları" arasında. Rüzgarlar gibi, bu düşünceler de
inananlar arasında görünmez ama güçlü bir şekilde hareket edebilir.
Tanrı'nın oğulları ibadet için bir araya geldiklerinde, bu
değersiz düşünceler, Eyüp'e karşı kıskançlık
düşüncelerinin yanlarında
getirilmiş olması ihtimali yüksekti!
Ama kesinlikle "Tanrı'nın
oğullarının" en alçak gönüllüleri Eyüp'ün bu tür
ızdıraplara maruz kaldığını görmek istemez mi? Yapmaz ama yine de benliklerine uyup isteyebilirlerdi. Nefretle bakmak
cinayetse ve şehvetle bakmak zina ise (Tanrı'nın
Matta 5'te açıkladığı gibi), o zaman kıskanç ve
çekemez bir şekilde bakmak da mümkündür. Nihai kötü düşünce asla yüzeye çıkarılamayabilir
hatta düşünür
tarafından tanınmayabilir! Ama yine de her zaman oradadır.
Örnek verelim;
Kardeş Eyüp için her şey çok iyi
sağlığı iyi ve işleri çok daha iyiye gidiyor, hiçbir mali kaygısı veya iç sorunu yok. Benim yerimde
olsaydı acaba bu tür bir kardeşçe yaklaşımları olur
muydu merak ediyorum?
Gizli düşünceler - Kardeş Eyübü
olduğundan daha da kötü bir durumda görmeyi arzu edebilir bir an
için!
Tanrı şaşırtıcı bir
güçle, değersiz hizmetçilerinin en içteki düşüncelerini
açığa çıkabilir! Eyüp, onların gizli arzularına uygun
olarak, mevcut durumundan kötü bir duruma gelir ve bedeninde de acılar
çeker. Elifaz, Bildad ve Zophar, kötü ve gizli düşüncelerinin yerine
getirildiğini gördüklerinde şaşkınlıkla susarlar. Yedi
gün sessiz kalıyorlar. Ancak Eyüp ağzını açıp gününü
lanetlediğinde konuşmaya cesaretlenirler.
Ve dikkat edelim
Elifaz söze nasıl başlar? Eyüp'ün lanetlemesi eski kötü
düşünceleri canlandırır. Bu defa Elifaz Şeytan'ın
bıraktığı yerden durumu devralır. Şeytan,
olumsuzluklar Eyübün gerçek yüzünü gösterecek
demişti. Elifaz şimdi, Sen acı çektin
ve gerçek yüzünü gösterdin diyor ve sonra
belki kendi kendine sessizce tam düşündüğüm gibi demiş olması çok yüksek bir ihtimal!
Elifaz ve arkadaşlarının sadece
Şeytan ortadan kaybolduğunda hikayeye girmekle kalmayıp,
aynı zamanda Şeytan'ın argümanını da kullanmaları
kesinlikle önemli ve dikkat çekici bir detaydır. Bu adamlar ve belki de
onlar gibi diğerleri, kesinlikle Şeytan sınıfını
temsil ediyor. Hikaye, günümüzde kardeşlerimizle ilgili kötü, şeytani
düşünceleri ve onları bizden daha çok kutsayan Tanrı'yı
ilgilendirmesin diye bize öğretmek için tasarlanmıştır.
ZEKERİYADA ŞEYTAN
Şimdi Zekeriya bölümünde yer alan
Şeytan kavramına daha yakından bakalım. 3. paragraf şu şekildedir;
RAB, meleğinin önünde duran Başkâhin
Yeşu'yu ve onu suçlamak için sağında duran Şeytan'ı
bana gösterdi. RAB'bin meleği Şeytan'a, RAB seni
azarlasın, ey Şeytan! dedi, Yeruşalim'i
seçen RAB seni azarlasın! Bu adam ateşten
çıkarılan yarı yanmış odun parçası değil
mi? Yeşu meleğin önünde çok kirli giysiler içinde duruyordu. Melek
önündeki meleklere, Üzerinden kirli giysileri çıkarın dedi. Sonra
Yeşu'ya, Bak, suçunu kaldırdım. Sana bayramlık giysiler
giydireceğim dedi.
Zekeriya 3:1-4
Zekeriya'nın vizyonu, ilahi
olarak düzenlenmiş ayrıntılı bir dramanın
parçasıdır. Yahuda ile onu anlamamıza yardımcı olacak
bağlantılar var. Yahuda 9. ayet şu
şekildedir;
Oysa Başmelek Mikail bile Musa'nın cesedi
konusunda İblis'le çekişip tartışırken, söverek onu
yargılamaya kalkışmadı. Ancak, Seni Rab azarlasın
dedi.
Yahuda 9. Ayet
Şimdi iki bölümü
karşılaştıralım:
ZEKERİYA 3. Bölüm
*Yeşu Başkâhin
*Şeytan Rab'bin meleği
*Tanrı seni azarlar (ifadesi)
*Kirli giysiler
*Ateşten koparılmış bir yara
YAHUDA 9. Ayet
*Musa'nın bedeni
*Şeytan
*Başmelek Mikail
*Rab seni azarlıyor
*Lekeli görülen giysiler (23. ayet)
*Onları ateşten çekip almak(23. ayet)
Bazı maddelerde paralellik açıktır.
Şeytan, zorlanmadan şeytanla eşitlenebilir; Rab'bin meleği
Yahuda'da Mikail adı verilmiştir. Temiz olmayan giysilere
yapılan atıflar ve ateşten kaçma her iki bölümde paralellik
göstermektedir. O halde baş rahip Yeşu'nun (Zekeriya'daki
tartışma merkezi) Musa'nın bedenine
(Yahuda'daki tartışma konusu) karşılık geldiği
sonucundan kaçamayız. Denklem bunu gerektiriyor gibi görünmektedir.
John Carter, Musa'nın
cesedi konusunu şöyle açıklamaktadır:
Pavlus'un 1. Korintliler 10: 2'deki ifadesi, anlamamız için önemli bir
anahtar sağlar. İsrail bulutta ve denizde Musa'ya vaftiz edildi.
Mesih'e vaftiz edilenler 'Mesih'in bedenini' oluştururken,
İsrailoğulları da 'Musa'nın bedenini' oluşturdular.
İsrail milleti bu şekilde belirtilmiştir.
O halde Musa'nın
bedenini İsrail ulusu olarak görmek mantıklı görünüyor.
Başkâhin Yeşu, Musa'nın bedeniyle
özdeşleştirilecekse, o da İsrail ulusunu temsil etmelidir. Bu
kesinlikle geçerlidir. Bir rahip temsili bir adamdır. O, hizmet
ettiği insanların yaşayan bir sembolüdür. Zekeriya'nın
restorasyonun bir peygamberi olduğunu ve Yeşu'nun restorasyonun
rahiplerinden biri olduğunu hatırlıyoruz. Peki ya kirli
giysiler? Tuhaf eşlerle evlenen ve Tanrı'nın
emirlerini çiğneyen bu insanların ruhi kirliliklerini temsil etmezler
mi?
Ezra ve Nehemya'da onların kirletildiğini
okuyabiliriz!
Zekeriya 3'te Şeytan
denilen gücün Yahudada ki şeytan olarak
adlandırıldığını gördük. Bu, iki ismin birbirinin
yerine kullanıldığı tek durum değildir. Matta'da
efendimizin vahşi doğadaki denenmesine ilişkin
açıklamasında, ayartıcıya şeytan, Markosta
ayartıcıya Şeytan dendiğini okuyoruz.
Vahiy 12: 9 ve 20: 2'de bir güç büyük ejderha
o eski
yılan, Şeytan ve Şeytan olarak tanımlanır.
Ama Zekeriya 3. bölümünde ki
Şeytana geri dönelim ve tanımlamada daha fazla ilerleyip
ilerleyemeyeceğimize bir bakalım. Daha önce de belirtildiği
gibi, tarihsel arka plan Ezra tarafından sağlanmaktadır. Birçok
Yahudi esaretten dönmüştü. Kudüs kararnamesine göre
tapınağı inşa etmeye başlamıştı.
Samaritanlar bu Yahudi faaliyetine içerlediler ve Pers
kralını bu işi durdurması için ikna ettiler.
Böylece Tanrı'nın
Yeruşalim'deki Tapınağı'nın yapımı, Pers
Kralı Darius'un krallığının ikinci yılına
dek askıda kaldı. Ezra 4:24
Bu, Hagay ve Zekeriya'nın
peygamberlikte bulunmaya başladığı zamandı. Her iki
peygamber de bunu bize anlatmaya dikkat ediyor!
Ezra 5: 1 de şöyle yazmaktadır;
O sırada Peygamber Hagay ile İddo oğlu
Peygamber Zekeriya, Yahuda ve Yeruşalim'deki Yahudiler'e İsrail Tanrısı'nın adıyla peygamberlikte
bulundular.
Bu peygamberlerin halkı tapınağı
inşa etme işine geri dönmeye teşvik ettiği
açıktır, çünkü anlatı şöyle devam eder:
Bunun üzerine Şealtiel oğlu Zerubbabil ile
Yosadak oğlu Yeşu Tanrı'nın
Yeruşalim'deki Tapınağı'nı yeniden kurmaya
giriştiler. Tanrı'nın peygamberleri de
onlarla birlikteydi ve onlara yardım ediyordu.
Hemen Tattenay,
Şetar-Bozenay Yahudilere meydan okudular ve bu
kışkırtıcı faaliyet durumunu Pers kralı Darius'a
şikayet ettiler!Ancak Tanrı hizmetçileriyle birlikteydi ve iş
devam etti.
Tıpkı Eyüpte Şeytanın, Tanrı'nın oğulları arasında
yararsız olan birisi olup itiraz ve çekememezlik edenleri temsil etmesi
gibi, Zekeriya'da ki Şeytanda restorasyon sırasında
Tanrı'nın halkına değersiz bir şekilde karşı
çıkanları temsil ediyor gibi görünüyordu.
Baş melek, Tanrı'nın
halkının işini boşa çıkarmaya çalışan
adamlara Rab seni azarlıyor demişse burada neye işaret
ettiğini de anlayabiliriz.
Zekeriya'nın vizyonunda üç ana
aktör olduğunu ve her birinin birden fazla kişiyi yada direk bir
grubu temsil ettiğini belirtmekte fayda var. Örneğin Peygamber
Yeşu, Tanrı'nın halkını temsil ediyordu Ve
düşmanları şeytanı temsil ediyordu. Ve elbette bir taraftan da muhtemelen Tanrı'nın
halkına hizmet etmeye hazır başka melekler vardı.
BİR İFTİRA
Şimdi bir yanda Zekeriyada hemen Şeytan ile
Eyüp ve diğer yanda Yeni Antlaşmada ki büyük düşman olarak
temsil edilen güç arasında başka bir bağlantı
düşünelim.
Eyüp ve Zekeriya'da Şeytan bir
suçlayıcı rolünü oynamıştır. Eyüp'te geçen Şeytan ,Eyübü,
Zekeriya'da geçen şeytan ise Yeşu'yu suçlar. Şeytanın bu
iki yerde iftira atıyor olması çok önemlidir.
Zekeriya'da Şeytan denilen güce Yahudiyede
şeytan denildiğini gördük ve şimdi kendimize Yunanca diabolos
(tercüme edilen şeytan ) kelimesinin iftira veya
suçlayıcı anlamına geldiğini hatırlatmanın
faydalı olacağını düşünüyoruz.
Aşağıda ki bölüm ve ayetleri burada
paylaşmamızın önemli olacağını belirtmek
istiyoruz:
Büyük ejderha İblis ya da Şeytan denen,
bütün dünyayı saptıran o eski yılan melekleriyle birlikte
yeryüzüne atıldı. Bundan sonra gökte yüksek bir sesin
şöyle dediğini duydum! Tanrımız'ın
kurtarışı, gücü, egemenliği
Ve Mesihi'nin yetkisi şimdi
gerçekleşti.
Çünkü kardeşlerimizin
suçlayıcısı,
Onları Tanrımız'ın önünde gece
gündüz suçlayan Aşağı atıldı. Vahiy 12:9-10
ÖZET
Şimdi Şeytan'ın kutsal yazılarda
kullanımına ilişkin şimdiye kadarki
bulgularımızı özetlemeye çalışalım:
1. Eski Ahit'in iki yeri dışında
hepsinde şeytan, düşman anlamına gelir .
2. İki yerde de (Eyüp ve Zekeriya 3)
şeytan kullanımı özel düşmanı gösterir ve kelimenin Yeni Antlaşma kullanımı ile bir
bağlantı önerilir.
3.Grekçe olan Yeni Antlaşma da tercüme
edilmemiş şeytan kelimesinin varlığı, söz konusu
düşmanın her zaman özel bir düşman olduğunu da bizlere
gösterir.
4. Zekeriyada şeytan bir grubu temsil
ederek tanımlanır.
5. Yeni Antlaşmada ki şeytan ve iblis
kelimeleri aynı güce ilişkin farklı isimlerdir.
6. Eyüp'te ve
Zekeriya'da Şeytan bir iftiracıdır.
7. İlgili Yeni Antlaşma kelimesi olan
diabolos (şeytan) iftiracı/düşman anlamına gelir .
Dahası, Yeni Antlaşmanın
tarif ettiği şeytanı, kardeşlerimize iftira eden /düşmanlık eden niteliğinde temsil eder.
Bu durumda, Eski Antlaşmada iki özel Şeytan
pasajları ile Yeni Antlaşmada ki tanımlanan şeytan
kavramının kutsal yazılar arasında açık
bağlantılar olduğunu görebiliriz.
Eyüp ve Zekeriyada geçen Şeytan, Tanrı'nın
halkının düşmanı ve suçlusunu temsil eder. Kıskanç ve
düşmanca tutum gösteren insanlar (ve onların düşünceleri)
kişiselleştirilir. Yeni Antlaşma da ise bu tanım
gelişerek tanımını derinleştirdi. Suçlanan,
aldatılan ve ayartılan insanlar Mesih'in takip eden
kişilerdir.
Şeytan, imanlı
kişinin kalbinde veya sadık bir topluluk içinde
çalışabilir. Şeytan, kalbin değersiz arzularının
kişiselleşmiş halidir. Nihayetinde Şeytan engellenmelidir!
Cinsel şehveti taşıyan eğilimler Hıristiyan'ın
kalbinden çıkarılmalı ve dünyevi düşünen insanlar Hıristiyan toplumundan
arındırılmalıdır.
O ESKİ YILAN
Şimdi amacımız, Aden yılanı,
şeytan ve Yeni Ahit'in iblisi arasında çok yakın
bağlantılar olduğu gerçeğini not etmektir. Bu gerçek
bazı önemli noktalara işaret ediyor.
Vahiyde iki kez iblis ve şeytan olarak
adlandırılan güç de "o eski yılan" olarak
adlandırılır.
"Büyük ejderha İblis ya da Şeytan
denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan melekleriyle
birlikte yeryüzüne atıldı." (12:9)
"Melek ejderhayı İblis ya da
Şeytan denen o eski yılanı yakalayıp bin yıl için
bağladı. Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha
saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya
kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir
süre için serbest bırakılması gerekiyor." (20:2-3)
Bu kutsal yazıların yılan, şeytan
ve iblis arasında bir bağlantı olduğunu gösterdiğini
söylemek yetersiz kalan bir ifadedir. Onlar bir şekilde yılanın
şeytan ve iblis olduğunu gösterirler.
Bu pasajların her birinde iktidarın büyük
bir aldatıcı olarak temsil edildiğini belirtmekte fayda -
Aden'deki yılanın oynadığı rolün bir
hatırlatıcısı.
Şimdi iblisi yılanla birleştiren
diğer iki pasaja bakalım. Birincisi Romalılar 16:17-20:
"Kardeşler, size yalvarırım,
aldığınız öğretiye karşı gelerek
ayrılıklara ve sapmalara neden olanlara dikkat edin, onlardan
sakının. Böyle kişiler Rabbimiz Mesih'e değil, kendi
midelerine kulluk ediyorlar. Saf kişilerin yüreklerini kulağı
okşayan tatlı sözlerle aldatıyorlar. Sözdinlerliğinizi
herkes duydu, bu nedenle sizin adınıza seviniyorum. İyilik
konusunda bilge, kötülük konusunda deneyimsiz olmanızı isterim.
Esenlik veren Tanrı çok geçmeden iblisi ayaklarınızın
altında ezecektir."
Bu pasaj etkileyici çünkü Aden ile çok fazla
bağlantı içeriyor. Sahte öğretmenlere karşı bir
uyarı var: böyle bir yılandı."İyi sözler ve adil
konuşmalarla birlikte"yılan, talimat istemek için basit olan
Havva'yı aldattı. "Göbek" kelimesi, Aden'deki
yılanın hikayesinde özel bir öneme sahiptir. Pavlus'un Roma'daki
inananların itaatini takdir etmesi, Adendeki gibi bir itaatsizliğe karşı örtük bir uyarıdır.
İyi ve kötü referans iyi ve kötüyü bilme ağacını bize hatırlatıyor.
Ve Tanrı'nın iblisi ayaklarının
altında kısa bir süre çürüteceğine dair güvence,
yılanın kafasının çürüğüne dair bir ipucu
olacaktır.
Aden'de bir yılandı. Romalılar 16'da iblistir.
Denklem açık değildir.
Diğer alıntı 2. Korintliler 11:
"Sizler için tanrısal bir
kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız
gibi tek ere, Mesih'e sunmak üzere nişanladım. Ne var ki,
yılanın Havva'yı kurnazlığıyla aldatması
gibi, düşüncelerinizin Mesih'e olan içten ve pak
adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum."
(2,3 ayetler)
" Bu tür adamlar sahte
elçiler, düzenbaz işçiler, kendilerine Mesih'in elçisi süsü verenlerdir.
Buna şaşmamalı. İblis de kendisine ışık
meleği süsü verir. Ona hizmet edenlerin de kendilerine
doğruluğun hizmetkârları süsü vermesi şaşırtıcı
değildir. Onların sonu yaptıklarına göre
olacaktır."(13,15 ayetler)
Pavlus bu duyguları ifade ederken bizi bir an
için Aden bahçesine götürür. ... Yılan Havva'yı incelikleriyle aldattığı gibi, sahte
öğretmenler böylece ilk aldatan yılana benzetilir. Bu düşünce
bizlerin 13. ayet
için bağlantı kurmamızı sağlar.
Sahte öğretmenlerden bahsetmişken,
Pavlus şöyle devam eder:
"Bu tür adamlar sahte elçiler, düzenbaz
işçiler, kendilerine Mesih'in elçisi süsü verenlerdir."
Bu tüm sahte öğretmenlerin prototipinin
yılan olduğunu ve ayrıca Tanrı'nın
atadığı bir elçi olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade
ettiğinde merak edilmemesi gerektiğini söylemesine karşın
dikkatli olmamız gerektiğini söylememiz gerekiyor nitekim:
"Buna şaşmamalı. Şeytan
da kendisine ışık meleği süsü verir."
Yılan Havva'ya konuşurken Tanrı'nın
sözlerinden de alıntılar yaparak kendisini adeta bir rehber olarak
faydalanabileceği bir kişi olarak sundu.
"Tanrı biliyor ki
" dedi.
Yılanın mesajı Kesinlikle
ölmeyeceksin" oldu ve Havva tarafından o sözler kabul edildi. O
zamandan beri insan düşüncesine egemen olan felsefe oldu yani canın
ölümsüzlüğü konusu...
Neredeyse tüm dindar insanlar ne olursa olsun, ölümsüz
olduklarına inanırlar ve tüm insanlar neredeyse istisnasız asla
ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Böylece, yılanın ilk yalan
mesajı insanın ilk inancıdır desek yanlış
olmayacaktır!
Böylelikle ilk sahte haberci, insanın zihninde
göksel bir ışık taşıyıcıya
dönüştürülür.
O halde, daha az
aldatıcıların bu kadar yüksek saygınlığa sahip
olması ve inananlar için böyle bir tehdit oluşturması
şaşırtıcı değildir.
Detay arayışımızın ana
noktasını gözden kaçırmamalıyız. İşte
yılana dair açık bir referans:
Yılana ~ iblis
Aden ile bu Yeni Antlaşma
bağlantıları arasında ki büyüleyici bir
çalışmadır! Ancak şu aşamada daha fazla örneğe
bakmak bizi asıl amacımızdan saptırır. Şimdi
sorulması gereken soru şudur: Aden'in yılanı ile
şeytan ve iblis arasında bir bağlantı olduğu
gerçeğini nasıl açıklayabiliriz?
Bazıları bağlantının
açık olduğunu söyler: iblis bir yılan şeklinde Aden'e
geldi.
Yılan iblis olur
Burada aslında gerçeğin tam tersi
olduğu ortaya çıkmaktadır. İblis bir yılan
olmadı, yılan iblis oldu!
Yılan ilk baştan çıkarıcı
olduğu için, daha sonra insanı baştan çıkaranın
sembolü haline geldi. Tanrısız insan arzuları ve günahkar insan
arzularının kişiselleştirilmiş diğer iki adı
şeytan ve iblistir.
Aden bahçesinin yılanı, günahkar insan
arzularının bir sembolüdür. Yaratılış 3:14,15'in ünlü "düşmanlık" pasajı bu
düşünceyi ortaya koymaktadır:
"Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, Bu
yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların
En lanetlisi sen olacaksın dedi, Karnının üzerinde sürünecek,
Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle
kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman
edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.
Bu pasajın ilk kısmı açıkça
doğrudan Aden yılanı ile ilgilidir. İkinci bölüm,
Yaratılış fermanlarına özgü bir şekilde, acil
durumların ötesine geçer.
Düşmanlığın üç ifadesi
vardır, ya da karşılıklı düşmanlık:
1. Yılan ile kadın arasında (seninle
kadın arasına düşmanlık edeceğim).
2. Yılanın tohumu ile kadının
tohumu arasında (tohumunuz ve tohumu arasında).
3. Yılan ve kadının tohumu
arasında (ve topuğuna saldırılacak ve başı
ezilecek).
Üçüncü düşmanlık ifadesinin iki ilginç ve
aydınlatıcı özelliği vardır. İlk olarak,
kadının tohumunun tekil olduğunu not edelim:
"başını
ezecek" Bu kadının tohumunu yani Efendimiz İsayı
olarak tanımlar.
İkinci kayda değer özellik şudur:
ilk
düşmanlık yılan ve kadını ilgilendirirken, ikinci
düşmanlık kendi tohumunu ilgilendirirken, üçüncü
düşmanlık ise dünya ile imanlılar arasını
betimlemektedir.
Burada yılan (literal anlamda yılanın
tohumu değildir) ve kadının tohumu arasında ölümcül bir
mücadele var. Kutsal Yazılar o kadar kesin ki, bu
beklenmedik durum için bir nedenler aramalıyız. Kadının
tohumu ortaya çıktığında yılanın hala var
olacağı (ancak anlaşılmalıdır) görünmektedir. Ve
kadının tohumu tekil olduğu ve Mesih için geçerli olması
sebebiyle terimlerimizi değiştirebilir ve Mesih ortaya
çıktığında yılanın da var
olacağını söyleyebiliriz.
Mesih ortaya çıktığında yılanında var
olacağını söylemek bu orijinal Aden bahçesinde ki yılan
olduğunu söylemek pek de doğru olmaz!
Bu yılanın başka bir şeyin sembolü haline
geldiğini kesin şekilde anlayabiliriz.
Tanrı'nın iradesine karşı olan insanın
benliğinin arzuları veya eğilimleri
Yeni Antlaşmanın bu kötü arzular için
tanımladığı iki ifade vardır:
Şeytan ve iblis
YILAN VE İBLİS
Aden bahçesine ait yılanın İblis ve Şeytan'a atıfta bulunulan Yeni Antlaşma
pasajlarının temeli olduğu kanıtlanmıştır.
Yılan, Tanrı'nın iradesine
karşı çıkan insanda bunun bir sembolü haline gelmiştir ve
bu isyankar eğilimin Yeni Antlaşmada ki tanımları
şeytan ve iblistir.
Bu Yeni Antlaşmada şeytan ve iblisi her
okuduğumuzda yılanı düşünmemiz ve ilk
atalarımızın düştüğü durumu anımsatan
bağlamda bir şey aramamız gerektiği anlamına gelir. Eğer
her birimiz günah işlemeye yönelik her arzuyu Aden krizinin yeniden
canlandırması olarak görebilirsek, kesinlikle üstesinden gelmemize
yardımcı olacaktır.
Yılan ve şeytan arasındaki ilişki,
daha fazla takip etmeye değer etkileyici bir Yeni Ahit
temasıdır. O zaman yeni Ahit'in baş düşmanı ile Aden
yılanı arasında net bir bağlantı olduğu daha
fazla pasaja bakalım.
EFENDİMİZİN
DENENMESİ
Çölde ki ayartılma kıssası
hakkında zaten görüşlerimizi paylaşmıştık ve biz
bu ayrıntılara artık yabancı değiliz. Havva'nın ayartılması gibi bu denenmenin de
üç aşamalı bir süreci olduğu sık sık dile
getirilmiştir.
Gerçekte her ikisi de bedenin şehvetini,
gözlerin şehvetini ve yaşamın gururunuheyecanlandırabilen
cezbedici olgular olarak görülmüştür(1 Yuhanna
2:16 bkz).
Bir an için Adem'in
eşi tarafından kendisine sunulan yasak meyveyi kabul
etmeyi reddettiğini varsayalım. Bu durumda, kadın bir günahkar
ve erkek doğru bir insan olurdu. Peki ya sonra? Kadın bahçeden
kovulacaktı ve muhtemelen erkeğin orada (Aden) kalmasına izin
verilecekti. Peki ya sonra? Bilmiyoruz! Ama gelini günahla lekelendiğinde
dürüst kalan bir adamı biliyoruz. Her ne kadar
çok denenmiş olsa da doğruluğunu korudu ve bu nedenle
Havva'yı Tanrı'nın lehine geri kazanmayı başardı.
Bütün bunlar Aden bahçesinin denetimli serbestliği ile çölde ki denenmemin karşılaştırılması
önerilmektedir.
(Efesliler 5:25-27)
"Çekil önümden, İblis
"
"Ama İsa Petrus'a dönüp, Çekil önümden,
Şeytan! dedi, Bana engel oluyorsun. Düşüncelerin Tanrı'ya
değil, insana özgüdür.
(MATTA 16:23)
Arka planı biliyoruz. Efendimiz acı çekmek
ve ölmek için Kudüs'e gitmesi gerektiğini söylemişti. Bu
olasılık karşısında dehşete düşen Petrus,
öğretmenini azarladı, ancak efendisi kendisine sert bir cevap verdi. Peki ama neden bu kadar
şiddetli bir azarlamaya ihtiyaç duydu? Ve zamansız müdahalesi
yalnızca Rab'be olan sevgisinden kaynaklanıyorken, Petrus neden
Şeytan olarak adlandırıldı? Yeni Antlaşmada
iblisin/şeytanın her zaman kötü bir anlamı olan bir
tanımlama olduğunu
unutmamalıyız. Petrus'a şeytan demek Yahuda'ya şeytan demek
gibiydi. Sadece Yahuda'nın bu tanımlamaya
maruz kaldığını söylemek bu nedenle de çok mümkün
değildir.
Petrus niyeti ne kadar iyi
olursa olsun, Efendimizi Tanrının yolunda ve tasarısında
itaatsizlik etmeye teşvik ediyordu. Tabiri caiz ise Yılanın
Havva'ya yaptığını yapıyordu. İsa, Kudüs'te ölmeye hazır olduğunu ifade
ettiğinde, Petrus onu azarlamıştı. Petrus'un sözlerinde
yılanın sesini neredeyse duyabilirsiniz,"Kesinlikle
ölmeyeceksin". O halde Petrus'un yılan rolünü oynadığı
için iblis olarak adlandırılması varsayımında
bulunabiliriz. Efendimiz İsa, Petrus'u dinleseydi, Aden trajedisi yeniden
canlandırılırdı - bu sefer tüm insanlık için geri
dönülmez sonuçlarla!
Ardımdan gelmek isteyen kendini inkar etsin,
çarmıhını yüklenip beni izlesin.
Petrus dersi öğrendi. Daha sonra şunu
söyleyebildi:
" Çünkü günah
işleyip dövüldüğünüzde dayanırsanız, bunda övülecek ne var?
Ama iyilik edip acı çektiğinizde dayanırsanız,
Tanrı'yı hoşnut edersiniz. Nitekim bunun için
çağrıldınız. Mesih, izinden gidesiniz diye uğrunuza
acı çekerek size örnek oldu."(1.PETRUS 2:20-21)
Petrusun bunu kendisine karşı da söylemiş olması yüksek ihtimaldir. İsa'nın önünde durmuş ve onu acı çeken
yere gitmesini engellemeye çalışmıştı. Aslında
Efendimiz ona, "Yoluma çıkma....Tam tersine beni
izle ve acı çekerken beni takip et" demişti.
YILANIN TOHUMU
"Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim
sözümü dinlemeye dayanamıyorsunuz da ondan. Siz babanız
İblis'tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek
istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi. Gerçeğe
bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır . Çünkü o yalancıdır ve
yalanın babasıdır. Ama ben gerçeği söylüyorum.
İşte bunun için bana iman etmiyorsunuz."(Yuhanna 8:43-45)
Yılanla olan bağlantı burada
açıktır. Şeytan, tıpkı yılan gibi bir
yalancı ve yaşamı yok eden bir
kişi olarak temsil edilir. Bu Yahudiler gerçeği reddettikleri ve
gerçeği söyleyen bir adamı öldürmeye çalıştıkları
için, ruhsal olarak yılanın çocuklarıyız. Ve böylece
Efendimiz İsa düşüncelerimizi ünlü "düşmanlık"
pasajına yönlendiriyor ve bu insanları yılanın tohumu
olarak tanımlıyor.Burada gerçekten de yılanın tohumu
(çoğul bir tohum) ile kadının tohumu olduğunu iddia
edebilecek insan arasındaki düşmanlığın bir
örneği vardı.
KABİLİN
YOLU
"Günah işleyen, İblis'tendir. Çünkü
İblis başlangıçtan beri günah işlemektedir. Tanrı'nın Oğlu, İblis'in
yaptıklarına son vermek için ortaya çıktı. Tanrı'dan
doğmuş olan, günah işlemez. Çünkü Tanrı'nın
tohumu onda yaşar. Tanrı'dan doğmuş olduğu için günah
işleyemez. Doğru olanı yapmayan ve kardeşini sevmeyen kişi Tanrı'dan değildir. İşte
Tanrı'nın çocuklarıyla İblis'in çocukları böyle
ayırt edilir. Başlangıçtan beri işittiğiniz buyruk
şudur: Birbirimizi sevelim."(1.Yuhanna 3:8-11)
Kadının soyu tek kişiden oluşsa
da, Efendimiz İsa Mesih, bu tek tohum aracılığıyla Tanrı'nın ailesine bir büyük bir
kalabalığı dahil eder. Tanrı'nın çocukları ile
şeytanın çocukları yada yılanın tohumu olarak
adlandırılan iki taraf arasında Yuhanna bize Tanrı'nın
çocuklarının iki ayırt edici özelliğinin olduğunu
söyler:
Günah işlemiyorlar ve birbirlerini
seviyorlar
Şimdi Yuhanna'nın
argümanını nasıl geliştirdiğini görün. Tanrı'nın çocuklarının birbirlerini
sevdiğini söyleyerek, şeytanın çocukları ya da
yılanın tohumu için bunun tersinin geçerli olduğunu gösterir ve
bir örnek gösterir:
"Şeytan'a ait olup
kardeşini öldüren Kayin gibi olmayalım. Kayin kardeşini neden
öldürdü? Kendi yaptıkları kötü, kardeşinin yaptıkları
doğru olduğu için öldürdü." (ayet
12)
Ruhsal olarak Kabil yılanın ve tüm kötü
insanların prototipiydi. Havva Kabil'i doğurduğunda şöyle
dedi:
" RAB 'bin
yardımıyla bir oğul dünyaya
getirdim"(Yaratılış 4:1)
Aslında ne kadar
yanılmıştı! Günahkâr ebeveynlerin bu günahkâr çocuğu
ruhsal anlamda yılanın çocuğuydu yada Yuhanna'nın ifade
ettiği gibi, o kötü olandan idi. Bu nedenle,
kardeşini sevmedi: ondan nefret etti ve onu öldürdü. Kabil, günahkâr
ebeveynlerin ilk çocuğuydu ve kendisi bir günahkardı! Günahında
dikkat çekici bir şekilde, yılanın aldatıcı ve öldürücü
eğilimlerini gösterdi. O kelimenin tam anlamıyla, kötü bir
ırkın babasıydı.
Tufandan önce dünyadaki en önemli iki aile, Kabil ve
Șit'inkilerdi. Kabil'in çocukları, kötülük yolunda
babalarının peşinden gittiler. Onun sayesinde Kabil'in
çocuklarının nasıl gittiğini daha iyi anlıyoruz
"Kabil'in yolundan" ve Şit ailesinin de aynı şekilde
hareket etmeleri ve Tanrı'nın
gazabını başlarına getirmeleri çok uzun sürmedi. Daha
sonraki bir çağın isyancılarından bahseden Yahuda,
onları manevi atalarıyla ilişkilendirir: "Vay onların
haline! Çünkü Kabil'in yolundan gittiler."(ayet11)
1 Yuhanna 3'ten uzaklaştık, ama konudan
değil. Tanrı'nın çocuklarının kardeşlerini
sevmeleri gerektiğini, onlardan Kabil gibi nefret etmemeleri
gerektiğini söyleyen Yuhanna meselenin
kalbine doğru gider ve şöyle der:
"Kardeşinden nefret eden
katildir. Hiçbir katilin sonsuz yaşama sahip
olmadığını bilirsiniz."(ayet
15)
Bu ironik. Bir katil, bir başkasını
hayattan mahrum etmeye çalışır. Gerçekte yaptığı
şey kendini yaşamdan mahrum bırakmaktır. Sonra büyük
karşıtlık geliyor. Yılanın ürünlerinden ilki katil
Kabil'e atıfta bulundu. Şimdi ise Tanrı'nın
ailesinin ilk oğlunu düşünmeye davet ediyoruz.
Başkalarını hayattan mahrum bırakmaktan çok uzakta,
kardeşleri uğruna ölüme gitti ve acı çekti.
Her ne kadar büyüleyici olsa
da, şu dersi yürekten almazsak, bizim için tamamen kaybolur! Ve bizler
gerçekten kardeşler için gerektiğinde hayatlarımızı
feda edebilecek sevgiyi içimizde yaşatmalıyız.
ŞEYTAN VE
KUTSAL RUH
Biz artık şeytan temasının aslında
Yeni Antlaşma konusu olduğunu bir kenara not aldık. Elbette
şeytan olarak bilinen güç Eski Ahit zamanlarında geçerliydi, ve bizi
daha sonra geleceklere hazırlamak için bir ve ya iki tane ilginç Eski Ahit
metinleri var. Ama şeytan konusu, bir konu olarak Yeni Ahit'le
kısıtılıdır.
Başka bir Yeni Ahit Konusu
İlginç olan ise aynı şey Kutsal Ruh için de geçerlidir.
Kutsal Ruh olarak bilinen güç Eski Ahit zamanlarında
kullanılıyordu, ve yine bizi takip etmemiz için hazırlayan
bazı kayda değer Eski Ahit metinleri var: ama Kutsal Güç Yeni Ahit'e
kadar bir konu olarak ele alınmaz.
Ama bu iki konu da bize Matta İncili'nin
başlarında gösterildi. Tanrının hizmetinin en
başında, hem şeytan hem de Kutsal Ruh güçlü, ve potansiyel
olarak kararlı etkiler olarak gösteriliyordu. Aniden, İsa
İsrail'e ifşa edilmeden önce Vaftizci Yahya
Kutsal Ruh'la vaftiz edilen kişinin peşinden
gelmesi gerektiğini duyurdu. Bu çabucak Efendimiz'in su vaftiziyle devam eder: ve sonra,
"İsa, vaftiz edildiğinde, doğruca
sudan çıktı: ve, gökler ona doğru açıldı, ve o Rabb'in
Ruhu'nun bir güvercin gibi onun üzerine inip ışık
saçtığını gördü." (Matta 3:16)
Hemen sonraki olay vahşi doğada
şeytanla karşılaşmadır. Bu iki gücün bize böyle dramatik
bir yolla sunulduğu sonucuna varmak
zordur, o yüzden de biz onları zıt ve rakip olarak görebiliriz.
İsa'da, iyilik ve kötülük arasındaki çatışma bir odak
noktasına getirilir, ve grafikel olarak Kutsal Ruh ve şeytan
arasındakiler bir düello olarak temsil edilir.
BİR DÜELLO
İsa'nın hizmetinin başlangıcındaki
düello fikri, Luka İncili'nde daha açık bir şekilde ifade
edilir. Olaylar sırayla şöyledir:
1. Kutsal Ruh İsa'ya doğru gelir.
2. "Kutsal Ruh ile dolu olan" İsa Ruh
tarafından vahşi doğaya götürülür, burada -
3. O şeytanın cazibesine kapılıyor.
4. Şeytan bir süre için yok oluyor (çünkü Ruh
hüküm sürüyor); ve -
5. Ruh İsa'yı Nasıra'ya götürüyor,
burada -
6. İşaya'dan olan bir metni okuyor
("RABB'in ruhu üzerimde
")
Başka metinlerde, biz iki zıt gücün
doğrudan bir çatışma içerisinde olduğu izlenimini de
alırız. Matta 12:22-31 güzel bir örnek:
"Daha sonra İsaya kör ve dilsiz bir cinli
getirdiler. İsa adamı iyileştirdi. Adam konuşmaya, görmeye
başladı. Bütün kalabalık şaşırıp kaldı.
"Bu, Davutun Oğlu olabilir mi? diye soruyorlardı. Ferisiler
bunu duyunca, Bu adam cinleri, ancak cinlerin önderi
Baalzevulun gücüyle kovuyor dediler. Onların ne düşündüğünü
bilen İsa şöyle dedi: Kendi içinde bölünen ülke
yıkılır. Kendi içinde bölünen kent ya da ev
ayakta kalamaz. Eğer Şeytan Şeytanı kovarsa, kendi içinde
bölünmüş demektir. Bu durumda onun egemenliği nasıl ayakta
kalabilir? Eğer ben cinleri Baalzevulun gücüyle kovuyorsam, sizin
adamlarınız kimin gücüyle kovuyor? Bu durumda sizi kendi
adamlarınız yargılayacak. Ama ben cinleri Tanrının
Ruhuyla kovuyorsam, Tanrının
Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. Bir kimse güçlü adamın
evine girip malını nasıl çalabilir? Ancak onu
bağladıktan sonra evini soyabilir. Benden yana olmayan bana
karşıdır. Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor
demektir. Bunun için size diyorum ki, insanların işlediği her
günah, ettiği her küfür bağışlanacak; ama Ruha edilen
küfür bağışlanmayacaktır. İnsanoğluna
karşı bir söz söyleyen, bağışlanacak; ama Kutsal Ruha
karşı bir söz söyleyen, ne bu çağda, ne de gelecek çağda
bağışlanacaktır
"
Bu iblisler konusunu tartışmak için bir
sebep değil. Burada, ne kadar
anlaşılacaklarsa bile, bu kötücül tesirlerin, Şeytan'ın
krallığı ile ilişkili olduğunu belirtmek yeterli
olmalıdır.
Şimdi argümanı takip edelim. Düşmanlar
İsa'nın iblisleri iblis prensi ise Baalzevul, veya Şeytan'ın
yardımıyla konduğunu söylüyor. İsa gösteriyor ki, insan
mantığı ile bile bu önerme saçmadır. O eğer
Şeytan'ın ajanlarından birisi olsaydı, iblis aktivitesine
ve onu yok etmemeye bağlı olurdu. İsa, Şeytan'ın
krallığına karşı olan bu eylemleri Tanrı'nın
Ruhu sayesinde gerçekleştirir. O, rakip krallık için
savaşıyor: yani Tanrı'nın
krallığı için. Böylece, "Tanrı'nın
Egemenliği size geldi". Kutsal Ruh'un işini Şeytana
atfederek Ferisiler, Kutsal Ruh'a küfrediyor ve sert bir azar
kazanıyorlar.
"Benimle olmayan bana
karşıdır" sözleri, bazen gözden kaçırılır.
Açık delillerle beraber, İsa, Şeytan'ın
düşmanıdır. Dolayısıyla, ona karşı olanlar
ise Şeytan'ın tarafındadır. O zaman, Efendimizi Şeytan'ın ajanı olmakla suçlayan Ferisilerin kendilerini
Şeytan'ın taraftarı olarak göstermesi ne kadar
da ironik!
PETRUSUN
ÇATIŞAN ROLLERİ
Kutsal Ruh ve şeytan arasındaki
doğrudan bir çatışma fikrini daha da ileriye götürerek,
Petrus'un yaşamındaki iki ardışık olayı hatırlıyoruz.
Petrus, "Sen, yaşayan Tanrı'nın Oğlu Mesih'sin"
itirafını yaptığında, İsa, et ve kanın ona
değil göklerdeki Baba'ya gösterildiğini söyledi. Başka bir
deyişle, bu ifade Ruh'tan esinlenmiştir. Hemen ardından, Petrus
Kudüs'e acı çekmeye ve ölmeye giden efendisini durdurmaya
çalıştı ve Şeytan'ı çağırdı. Yine
Şeytan ve Tanrı'nın Ruhu tam olarak zıt bakış
açılarını temsil eder.
ELÇİLERİN
İŞLERİNDEKİ KÖTÜCÜL GÜÇLER
Kutsal Ruh ve Şeytan arasındaki
düşmanlığın diğer ifadeleri Elçiler'in
İşleri'nde bulunuyor. Elçilerin İşleri 4'ün sonunda biz bir
araya gelen birçok sayıda inananın Kutsal Ruh'la dolu olduğunu
okuyoruz; ve hemen ardından bize özel eşyalarını
sattıkları ve her şeye ortak sahip oldukları söylendi. Tüm
servetlerini bir araya toplama dürtüsü, Kutal Ruh'u elde etmelerinin
doğrudan bir sonucu gibi görünüyor. Eğer doğruysa, bu Hananya ve
Safira'nın bir toprak parçasının satışı için elde
ettikleri her şeyi teslim ediyormuş gibi yaptıkları
aldatmacanın Kutsal Ruh'a yalan olarak tanımlanmasının nedenini
açıklar.
Bu neden doğru olsun ya da olmasın, Hananya'ın
günahı bir şekilde Kutsal Ruh'a karşı bir günahtı,
çünkü anlatı öyle diyor. Şimdi Kutsal Ruh'a karşı bu
günahın Şeytan'ın etkisine atfedildiği gerçeğini not
alalım:
"Petrus ona, Hananya, neden Şeytana uyup,
Kutsal Ruha yalan söyleyip mülkün parasının bir
kısmını kendine sakladın? dedi." (Elçilerin
İşleri 5:3)
Bu metnin, kişisel bir şeytana inananlar
için cephane sağlayan bir metin olarak düşünülmesin diye,
"Kalbini neden Şeytan doldurdu?" sözlerinin "Bu şeyi
neden yüreğinde düşündün?" ayetiyle paralel olmasına dikkat
etmek gerekir.
Petrus'un Kornelyus'a söylediği sözler
ayrıca Kutsal Ruh ve şeytanın rakip olarak temsil edildiği
bir pasajı da içerir:
"
Tanrının, Nasıralı
İsayı nasıl Kutsal Ruhla ve kudretle meshettiğini
biliyorsunuz. İsa her yanı dolaşarak iyilik yapıyor,
İblisin baskısı altında olanların hepsini
iyileştiriyordu. Çünkü Tanrı Onunla birlikteydi."
CİNLERİN
(KÖTÜ RUHLARIN) SESLERİ
Pek çok insan, Yeni Ahit'te, iblislerin sahip
olduğu insanların, İsa'nın Tanrı'nın Oğlu
olduğunu ve elçilerin Tanrı'nın hizmetkarları olduğunu
yüksek sesle ilan etmeleriyle ilgili pek çok örnek olmasından etkilenmiştir.
İşte bazı örnekler:
"Uzaktan İsayı görünce koşup geldi,
Onun önünde yere kapandı. Yüksek
sesle haykırarak, Ey İsa, yüce Tanrının Oğlu, benden
ne istiyorsun?" (Markos 5:6,7)
"Havrada cinli, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, Ey Nasıralı
İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun? diye bağırdı.
Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu
biliyorum, Tanrının Kutsalısın sen! (Luka 4:33,34)
"Bir gün biz dua yerine giderken,
karşımıza, falcılık ruhuna tutulmuş köle bir
kız çıktı. Bu kız, gelecekten haber
vererek efendilerine bir hayli kazanç sağlıyordu. Pavlusu ve bizleri
izleyerek, Bu adamlar yüce Tanrının
kullarıdır, size kurtuluş yolunu bildiriyorlar! diye
bağırıp durdu." (Elçilerin İşleri 16:16,17)
Başka örnekler de var. Onları nasıl
açıklarız? Bazıları, iblislerin sadece insanların söylediklerinden
duyduklarını tekrar ettiklerini öne sürdü. Tabii ki, açıklama bu
olsaydı, demek ki iblislerin ele geçirdiği insanlar, İsa'yı
ve havarilerini küfür ve sahtekarlıkla suçlama olasılıkları
daha yüksek olmasa da, birçoklarının bu suçlamaları duyduklarını
duyacaklardı. Ama hâlâ da bize Tanrı'dan gönderilen bu
öğretmenler hakkında doğru olan şey dışında
bir şey söyledikleri söylenmedi.
Burada sunulan öneri, şeytanlarla olan bu
yüzleşmelerin, rakip güçlerin, yani Kutsal Ruh'un ve şeytanın
düşmanlığını keskin bir biçimde odak noktasına
getirdiğidir. Durumlar bir sorun teşkil ediyordu. Bu deli insanlar
şeytan tarafından (kutsal yazı dilinde) acı bir
şekilde ezildi. Ama Tanrı'nın Ruhu öyle
güçlüydü ki, bu sefil yaratıkları yüce ifadeler söylemeye
zorladı. Kelimenin tam anlamıyla ifade etmek gerekirse, bu adamlar,
günahın çirkin sonuçlarını hemen hemen her şeyden daha
açık bir şekilde ortaya koydular. Demek ki bu, Tanrı'nın
günah üzerindeki gücünün, tüm insanların Tanrı'nın
hizmetçilerine böyle bir övgüde bulunmaları gerektiğinin bir
kanıtı! İsa'nın gönderdiği
yetmiş kişi bundan çok etkilenmiş görünüyor. Onlar sevinçle
döndüler, "Efendimiz, şeytanlar bile senin isminle bize
bağırıyorlardı.
ŞEYTAN VE MELEKLERİ
Şeytanlar (İblisler) konusuna doğrudan kendimize
hitap etmenin zamanı geldi. Sorunun ne olduğunu anlamaya
başlıyoruz. Evet Yeni Ahit'te şeytanların ve kötü
ruhların faaliyetlerinden bahseden bölümler var. Bu pasajların
açık bir şekilde okunması bizi, insanların zihinlerini
rahatsız eden ve bedenlerine eziyet eden
bazı görünmez, kötü varlıkların var olduğunu - ve belki de
göklerde var olduğunu - varsaymamıza yol açıyor olabilir.
Delilik, sağırlık, dilsizlik ve diğer hastalıklar
İncillerde ve Elçilerin İşleri'nde bu kötü ruhlara
atfedilmiş gibi görünüyor.
İblislerin şeytanla hiçbir ilgisi olmadığı
izlenimi doğru da değildir! ikisi arasında önemli bir
bağlantı vardır. Bu, önceki bölümde 'Baalzevul'
tartışmasında belirtilmiştik. Efendimiz, iblislerin prensi
Baalzevul tarafından
iblisleri kovmakla suçlanmıştı. İsa bu suçlamayı
reddederek Baalzevul'a
karşı Tanrı için hareket ettiğini ve mücadele
gösterdiğini ifade ediyor. Kötü ruhları kovduğunu ancak bunu
Tanrı'nın gücüyle yaptığını belirtiyor. Böylece
İsa, Baalzevul ile cinler
arasında bir bağlantı olduğunu kabul eder! Ayrıca Baalzeul'u Şeytan ile
eş ve paralel tuttuğu için (Matta 12: 26,27) bu, Şeytan veya
iblisler ile cinler arasında bir bağlantı olduğu
anlamına gelmektedir.
Şeytan ile cinler arasında bir ilişki
olduğunu gösteren bir başka pasajda Luka 10: 17,18
ayetleridir! İsa'nın vaaz etmesi için
gönderdiği yetmiş elçiler sevinçle;
Efendimiz dediler, Senin adını
andığımızda cinler bile bize boyun eğiyor.
İsa onlara şöyle dedi: Şeytan'ın
gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm."
Bu pasajlarda sadece Şeytan ve İblisler
arasında bir ilişki görmekle kalmayız aynı zamanda bu
ilişkinin doğasını anlayabiliriz. İblislerin, Şeytan'ın askerleri veya hizmetkar
melekleri olarak ileri sürülür. Şeytanın bir krallığı
vardır ve bu kötü ruhlar onun hizmetkarlarıdır. Tüm bu konunun
yinelenen bir Yeni Ahit figürü olarak görülmesi gerektiği sonucuna
işaret ediyor gibi görünüyor! Nitekim Markos, Baalzebub anlaşmazlığıyla ilgili olarak bize İsa'nın benzetmelerle konuştuğunu
yazmıştı:
Yeruşalim'den gelen din bilginleri ise, Baalzevul
O'nun içine girmiş ve Cinleri, cinlerin önderinin gücüyle kovuyor
diyorlardı. Bunun üzerine İsa din bilginlerini yanına
çağırıp onlara benzetmelerle seslendi. Şeytan, Şeytan'ı
nasıl kovabilir? dedi. Markos 3:22-23
SÜRDÜRÜLEN BİR
BENZETME
Markos bu 'benzetme' kelimesini kullanarak, konunun
bir bütün olarak anlaşılması için bize hayati bir ipucu veriyor.
Şeytan ve iblislerin konusu - ya da şeytan ve melekleri -
ayrıntılı şekliyle genelinde bir Yeni Antlaşmada
sürdürülen bir benzetme olarak düşünülmelidir.
Kutsal yazılar tarafından "iblis"
pasajlarını şeytanla ilgili daha geniş temanın bir
yönü olarak düşünmeye yönlendirildik.
Şeytanların varlığı sorusunu
bu nasıl etkiler? Açıkçası, iblis bölümleri için bir tür gerçek
temel var olduğunun altını çizmemiz yerinde olur. Bu
anlatılar uzun süreli bir benzetmenin elbette parçaları
durumundadır. "Benzetmeler" kelimesini kullanarak olayları
mutlaka elden çıkarmayız, ancak onları farklı bir
ışıkta görebiliriz.
İblis hikayelerinin bazı özellikleri elbette
gerçektir. İnsanlar gerçekti, acıları gerçekti ve Efendimizin
onların acılarını dindirmek için yaptığı
mucizeler de gerçekti. Ve böylece anlatılardaki gerçek olmayan
öğenin, sıkıntıları ve tedavi yöntemlerini
tanımlamak için kullanılan dil olduğu düşüncesine
geçiyoruz.
Böylelikle delilik, sağırlık ve
dilsizlikten muzdarip insanlar, cinlere sahip insanlar olarak
tanımlanır ve onların tedavileri, bu şeytanların
kovulması olarak temsil edilmektedir. Yeni Antlaşma yazarlarının
mevcut hurafeleri reddeden bir dil kullandıklarını söylemenin
yeterli olmadığını kategorik olarak zaten söylüyoruz. İblis batıl
inancının dönemin diline damgasını vurduğu
şüphesiz doğrudur! Ancak konuyla ilgili tek gerçek bununla bitmiyor.
Aslında en önemli gerçek bu değildir. İncil
yazarlarını iblis terminolojisini böylesine ayrıntılı
bir şekilde kullanmaya zorlayan dilin sınırlamaları
değildi:
Tanrı'nın Ruhu idi. Kötü bir efendiye ve onun kölelerine ilişkin pagan
hurafesi, gerçek düşmanla ilgili bir benzetme için takdire şayan bir
temel sağlamıştı. Yeni Ahit yazarları, bir baş
düşmanın ve iblislerinin varlığını inkar etmek
yerine, onların varlığını kabul
eder, ancak onları tamamen farklı bir şekilde ele alırlar.
Gerçek baş düşmanı, bizzat insanın kalbinde gizlidir.
İBLİS BATIL İNANÇ
Özellikle Grekler için daimonion kelimesi ne ifade ediyordu ? Önce genel olarak tanrılara, daha sonra kötü
tanrılara uygulandı yani onlar için
tanımlanmıştı. Bu kötü tanrıların veya
şeytanların, insanların ölmüş ruhları olduğu da
düşünülüyordu. İyi ruhlar iyi insanlardan, kötü şeytanlar kötü
adamlardan gelir. Kötü iblisler, insanları avlar, bedenlerine girer ve
bazı hastalıklara neden olur. Böylelikle delilik,
sağırlık ve dilsizlik gibi rahatsızlıkları olan
insanlar, şeytanlara sahip olarak tanımlandı.
İblislere atfedilen rahatsızlık
türlerinin, bariz bir fiziksel durumla ilişkilendirilemeyecek
rahatsızlıklar olduğunu belirtmek gerçekten de ilginçtir!
Örneğin Topallık ve benzeri sorunlar iblislere yada kötü ruhlara
atfedilmiyordu çünkü topal insanların uzuvlarının anormal
durumu, yürüyüşleri konusunda bir açıklama sağlıyordu. Ama
deli insanlar, sağır insanlar ve dilsiz insanlar diğer normal
insanlar olarak görünüyordu... Bu nedenle bu konuya ilişkin bildikleri
basit bir fizyolojik açıklama yoktu - ve bu yüzden iblis tarafından
ele geçirildiği varsayıldı. Matta 9:28 ve 9:32 okuyarak
karşılaştırmasını yapabilirsiniz.
GERÇEKTEN Mİ YOKSA FARKLI BİR TANIM MI ?
Şimdi birisinin Yeni Ahit'te iblis denen
varlıkların var olduğunu ve bunu açıkça
öğrettiğinde ısrar ettiğini varsayalım: Nasıl
cevap vereceğiz?
İlk olarak, Markos 3:23'e atıfta bulunarak,
Şeytan ve iblislerin konusunun bir benzetme olduğunu ve diğer
benzetmeler gibi çok dikkatli bir şekilde ele alınması
gerektiğini belirtiyoruz.
Daha sonra, iblisolojinin pagan kökenine ve kutsal
kitapların son derece kararlı bir şekilde çürüttüğü ruhun
ölümsüzlüğü doktrinine bu kadar yakından
bağlı olduğu gerçeği göz önüne
alındığında, kutsal yazıların kendilerinin
gerçekten öğretmesi olası değildir. Bu doktrin son olarak, kutsal yazıların şeytanlara sahip olmaktan söz
etmesine rağmen, bunu yapmalarının, iblislere
inanmadıklarını gösterdiğini gözlemliyoruz. Bunu
desteklemek için birkaç bölüm;
Akşam olunca birçok cinliyi kendisine getirdiler.
İsa onlardaki kötü ruhları tek sözle kovdu, hastaların hepsini
iyileştirdi. Bu, Peygamber Yeşaya aracılığıyla
bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu:
Zayıflıklarımızı O kaldırdı,
Hastalıklarımızı O üstlendi. Matta
8:16,17
Matta burada bize, İsa'nın
cinleri kovarak ruhsal haftalıklarımızı bitirdiğini ve
hastalıklarımızı ortadan
kaldırdığını söyler: bu nedenle, cinlere sahip olmak,
hastalık ve hastalıkları tarif etmenin bir yoludur.
Tam o sırada İsa, çeşitli
hastalıklara, illetlere ve kötü ruhlara tutulmuş birçok kişiyi
iyileştirdi, birçok körün gözünü açtı. Luka 7:21
İsa burada insanları kötü ruhlarından
kurtaran ve tedavi eden eden biri olarak
tanımlamaktadır.
Daha sonra İsa'ya kör ve dilsiz bir cinli
getirdiler. İsa adamı iyileştirdi. Adam konuşmaya, görmeye
başladı. Matta 12:22
GERESALILARIN CİNLERİ
Bazı durumlarda dilin İncil
yazarlarının ve aslında İsa'nın
cinler olarak bilinen canlı varlıkların var olduğuna
inandığını öne sürdüğü söylenebilir. Geresada domuz
olayında (Markos 5: 1-20), anlatımının üç
ayrıntısı bu sonuca işaret ediyor gibi görünüyor:
İsa'nın cinlere hitap etmesi, onların zeki yaşayan
varlıklar oldukları anlamına gelmez; İsa'nın rüzgâr ve
denize hitap etmesi (Markos bölümünde hemen öncesinde kaydedilen olay bkz)
"Göle, sakin ol" demesi gibi... Rüzgar ve denizin
zeki varlıklar olduğunu ima eder ama
gerçekten de öyle midir? Kutsal yazılarda bilinçli bir varlık olarak
ele alındığı birkaç örnek vardır: sunak, incir
ağacı, cennet ve yeryüzü...
Ve bir zamanlar Musa'ya bir kayaya konuşarak
talimat vermesi istendi. Öne sürdüklerimizle tutarlı olarak, bu
olayların her biri de eylemde bir benzetme amacıyla
kullanıldı.
İBLİSLER
İSA İLE KONUŞMUŞLAR MIYDI ?
Markos bize delirmiş bir adamın
İsa'yı uzaktan gördüğünü ve Yüksek sesle haykırarak, Ey
İsa, yüce Tanrı'nın Oğlu, benden ne istiyorsun? Tanrı hakkı için sana
yalvarırım, bana işkence etme! dedi." Markos 5:7
Çünkü ona,
Çünkü İsa, Ey kötü ruh, adamın içinden
çık! demişti. Markos 5:8
1.İsa, görünüşe göre cinlere hitap ederken,
Adamdan çık, sen kötü ruh demişti (ayet 8).
2.Adam cevap verir,
Yüksek sesle haykırarak, Ey İsa, yüce Tanrı'nın
Oğlu, benden ne istiyorsun? Dedi. (Ayet 7)
İsa kötü bir Ruha hitap ediyor gibi görünse de,
özellikle adamın konuştuğuna dikkat edin.
Sonra İsa adama "Senin adın ne?"
Diye sorar. Adam cevap verir, ancak cevabında kendini kötü ruhlarla
özdeşleştiriyor: "Benim adım Legion: çünkü biz çok
sayıdayız"demiştir.
Adam daha sonra cinleri kendinden
dışarı göndermemesi için İsa'ya yalvarır ama sonuç
değişmeyince sonrasında görünüşe göre iblisler domuza
gönderilmeye razı oluyor. İsa cinlere hitap ettiğinde adamın
cevap vermesi ve adamın cinler/ kötü ruhlar hakkında biz çok sayıdayız
demesi gerçeğinden yola çıkarak adamın baştan sona
konuşmacının kendisi olduğu sonucuna kesin şekilde
varıyoruz.
Benzer bir olay Markos 1:23-26'da kaydedilmiştir,
burada yine İsa ile kötü bir ruh arasında bir konuşma meydana
gelir, ancak "kötü ruha sahip olan" adam
asıl konuşmayı yapar. Dikkatli bir okuma bunu bize konuyu
açıkça netleştirir:
Tam o sırada havrada bulunan ve kötü ruha
tutulmuş bir adam, Ey Nasıralı
İsa, bizden ne istiyorsun? diye bağırdı. Bizi mahvetmeye
mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı'nın
Kutsalı'sın sen! ... İsa, Sus, çık adamdan! diyerek kötü ruhu
azarladı. Kötü ruh adamı sarstı ve büyük bir
çığlık atarak içinden çıktı.
Markos 1:23,25
KÖTÜ RUHLARIN DOMUZLARA GÖNDERİLMESİ
Kötü Ruhlar canlı varlıklar değilse, neden bize bu kötü
ruhların iblislerin domuzlara aktarıldığı söylensin?
Adamın çoklu kişilik bozukluğu olan bu kötü hastalığı
kesinlikle domuzlara gönderildi. Ancak bu durum onların gerçekten
varlık (bilinç sahibi varlık) oldukları anlamına gelmemektedir.
Ayrıntı arayışımız bizi ana noktadan çok
uzağa götürmesin diye, burada tekrarlansın: iblislerin dili
benzetmenin dilidir.
ŞEYTANIN KRALLIĞI
Şeytan meselesi gerçekten de
ayrıntılı bir meseledir. Kutsal yazıları, özellikle
Yeni Ahit'i geniş bir şekilde aşmış olmamıza
rağmen, henüz keşfedilmemiş geniş bir alan
önümüzde durmaktadır!
Şeytan ve Melekleri (Bölüm 10) konusunu ele
alırken, anahtar pasajın Matta 12: 26-28 ayetleri olduğunu
söylemiştik. Kutsal yazılarda ki temanın şu şekilde olduğunu
görürüz:
Şeytanın Egemenliği ve Tanrının egemenliği
Eğer Şeytan Şeytan'ı kovarsa,
kendi içinde bölünmüş demektir. Bu durumda onun egemenliği nasıl
ayakta kalabilir? Eğer ben cinleri Baalzevul'un gücüyle kovuyorsam, sizin
adamlarınız kimin gücüyle kovuyor? Bu durumda sizi kendi
adamlarınız yargılayacak. Ama ben cinleri Tanrı'nın
Ruhu'yla kovuyorsam, Tanrı'nın
Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. Matta 12:26-18
BU DÜNYANIN
EGEMENİ
Yuhanna bize dünyadaki her şeyin doyumsuzluk ve
yaşamın gururu olduğunu yaklaşık olarak ifade eder. Dünya gerçekten insanların
arzuları yani benlikleri tarafından kontrol ediliyor. Benzetme
dilinde dünya Şeytan'ın krallığıdır. Şeytan
bu dünyanın egemenidir.
Yuhanna 12: 31'de Efendimiz İsa şöyle
söylemişti;
Bu dünya şimdi yargılanıyor. Bu
dünyanın egemeni şimdi dışarı atılacak.
Yuhannada İsanın
konuya dair açıklamasını da ekliyor;
İsa bunu, nasıl öleceğini belirtmek
için söylüyordu. Yuhanna 12:33
Bu nedenle, Mesih'in ölümünün nasıl dünyanın
yargısına neden olduğunu ve bu dünyanın egemeninin
dışarı atılmış olabileceğini
sorgulamalıyız. Bağlam bize bu açıklamayı net
şekilde sağlamaktadır. Efendimiz, meyve verebilmesi için ölmesi
gereken buğday tohumuna atıfta bulunarak, kendini
inkârının gerekliliğinden bahsetmektedir.
Başkalarını kendilerini inkar etmeleri
için teşvik ettikten sonra, efendimiz kısa
bir süre içinde çarmıha gerilip kendini feda ederek tasarıyı
tamamlayacağını ima etmiştir. Bu durum onun insani
eğilimlerine yani dünyasına ilişkin yargısıdır.
Bu final, Tanrı'ya karşı olan o insan
eğilimlerinin/ ruhunun kesin yok edilişine bir işarettir.
Temelde, düşünce İbraniler 2:14 ayeti ile
aynıdır! Burada Efendimiz İsa, zayıf insan
doğasına karşı mücadele edip ve çarmıhta ölerek
şeytanı yok etmesiyle temsil edilmesi tüm her şeyi anlamlı
bir temel üzerine sağlamlaştırmaktadır.
Bu düşüncenin bir uzantısı da Vahiy
12:11'de bulunur. Sadece İnsan olan İsa'nın
ölümüyle kişisel olarak etkilediği için şeytanı yok
ettiğini okuyoruz. Efendimiz İsa'nın
ölümü ile şeytanın üstesinden geldiklerini görebiliriz.
Kardeşlerimiz Kuzu'nun kanıyla Ve ettikleri
tanıklık bildirisiyle Onu yendiler. Vahiy 12:11
Suçlayıcı suçlandı.
Yuhanna 16:7-11'de Efendimiz İsa, bu
Dünyanın egemeninin yargılanmasını
Yardımcının gelişiyle ilişkilendirmektedir!
Bu özellikle enteresandır. Daha önce şeytan
ve Kutsal Ruh'un birbirine karşıt olduğunu fark etmiştik.
Şimdi görüyoruz ki iki güç bu bağlamda kişiselleştiriliyor.
Yardımcı, veya Savunucu, kendisi şeytan yahut
suçlayıcı olan bu Dünyanın egemenini suçlamaktadır.
İBLİSİN
TEŞKİLATI
İblis'in krallığı güçlüdür ve iyi
örgütlenmiştir. Onun hizmetkarları ve melekleri mevcuttur.
Prenslikleri ve güçleri yönetir. Hüküm süren bir monarşiye
yaraşır bir tahtı vardır:
Bergama'daki kilisenin meleğine yaz. İki
ağızlı keskin kılıca sahip olan şöyle diyor:
Nerede yaşadığını biliyorum; Şeytan'ın
tahtı oradadır. Yine de adıma sımsıkı
bağlısın. Aranızda, Şeytan'ın
yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım Antipa'nın günlerinde bile bana olan imanını
yadsımadın. Vahiy 2:12,13
İblis'in bir dini de vardır.Asya
kiliselerine mektuplar da buna "İblis'in Sinagogu" şeklinde
atıfta bulunulmuştur. (Vahiy 2:9 ve 3:9) İblis'in dini çoğu
zaman doğru sanılan bir sahte Hristiyanlık ve sahte dinlerdir!
YAHUDA VE PETRUS
Luka 22'nin anlatısına örülmüş
etkileyici bir düşünce dizisi var. İlk olarak bize İblis'in
Yahuda'ya girdiği aktarılıyor. Bu türden bir nüfuz her zaman iki
taraflıdır. Eğer İblis insanın kalbine girerse o insan
İblis'in krallığına girmiş olur. Yahuda söz konusu
olduğunda günaha karşı olan mücadelesi bitmişti.
Yüreği ikileme düşmemişti bile. İblis ona tam olarak hakim
olmuştu.
Petrus ise farklıydı. Gerçeği fark etmemesine rağmen
yüreğinde bir sadakat çatışması vardı.
Diğerleriyle birlikte, günaha girmesin diye onu gözlemlemesi ve dua etmesi
talimatı almıştı. İzleme kelimesi gerçekten
uyanık kalma anlamına geliyor. Kendisini düşmana teslim edecek
bir durumun gelişmesi olasılığına karşı
tetikte olması için teşvik edilmişti.
Ancak Petrus o kadar ileri gitmişti ki en açık uyarı dahi
onun üzerinde kayboldu. Tanrı'nın yardımına ihtiyacı
olduğunu hissetmiyordu ve kendine dikkat edecek durumda olduğunu
hissediyordu. İblis Yahuda üzerinde hakimiyet kurmuştu ve şimdi
de Petrus'u kazanmaya çalışıyordu. Simun, Simun, işte, ...Şeytan sizi
istedi; fakat senin imanın tükenmesin diye senin için ben dua
ettim;.." (31-32 Ayetler)
İsa Mesih, Petrus için dua etti çünkü Petrus
henüz düşmana tamamen teslim olmamıştı. Teslimiyet tam
olduğunda, Tanrı'nın oğlunun
duası bile etkili olmaz. Tıpkı Yahuda gibi, Baş
rahipler de nihayet ve telafi edilemez şekilde kararlarını
vermişlerdi. Tanrı onları Şeytana vermişti.
Dolayısıyla onlar için şu sözler söylendi: "...bu sizin
saatinizdir, ve karanlığın kudretidir." (Luka 22:53)
ŞEYTAN VE KARANLIK
Şeytan ile karanlık arasındaki
bağlantı ilginç bir çalışmadır. Şimdi bu
temayı ayrıntılı olarak takip etmeden, iyi bir
başlangıç noktasının Elçilerin İşleri 26
olduğu söylenebilir.
Burada Pavlus, Kral Agrippa'ya, yolda
karşısına çıkan Efendimiz İsa'nın, kendisini
insanları karanlıktan aydınlığa, Şeytanın
gücünden Tanrı'ya çevirecek bir hizmetçi yaptığını iletmişti(ayet 18). Pavlus, Koloselilere ve Efesliler'e
yazdığı mektuplarda bu durumdan da bahsetmişti. Elçilerin
İşleri 26 ile sözlü bağlantılar Efesliler 1 ve 2'de bulunur
ve daha sonra Pavlus, Şeytan / karanlık temasını Efesliler 6'nın ünlü Tanrı'nın tüm zırhı
pasajına taşır ki bu tam anlamıyla alıntı yapmaya
değer:
İblis'in hilelerine karşı durabilmek
için Tanrı'nın sağladığı
bütün silahları kuşanın. Çünkü savaşımız
insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara,
bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki
ruhsal ordularına karşıdır. Bu nedenle, kötü günde
dayanabilmek, gerekli her şeyi yaptıktan sonra yerinizde durabilmek
için Tanrı'nın bütün silahlarını
kuşanın. Böylece, belinizi gerçekle kuşatmış,
göğsünüze doğruluk zırhını takmış ve
ayaklarınıza esenlik Müjdesi'ni yayma
hazırlığını giymiş olarak yerinizde durun. ...
Bunların hepsine ek olarak, Şeytan'ın bütün ateşli
oklarını söndürebileceğiniz iman kalkanını alın.
Kurtuluş miğferini ve Ruh'un kılıcını, yani
Tanrı sözünü alın.
Efesliler 6:11-17
Bu pasajdan genellikle kişisel bir şeytana
inananlar tarafından atıfta bulunulduğundan,
açıklanması gerekebilir. Bu savaşın ete ve kana
karşı bir mücadele olmadığı gerçeği, canavarca
bir ruh veya öylesi bir yaratığın önderliğindeki
karanlık göksel bir doğa üstü güçlere karşın bir göstergesi
olarak alınmamalıdır.
Mesele şu ki, bu fiziksel bir mücadele
değil, otorite sahiplerinin güçlü muhalefeti karşısında
ilahi ilkeleri sürdürme mücadelesidir! Hükümranlıklar ve güçler ifadesi otorite sahibi olanlar için neredeyse
teknik bir ifade gibi görünmektedir. Her zaman kötü anlamda
kullanılmaz!
Titus 3: 1'de Pavlus aslında Titus'a,
sorumluluğu altındaki kişilerin yönetimlere ve yöneticilere
tabi olmalarını öğütler.
Pavlus'un göksel yerlerdeki hükümranlıklar ve
güçler için duası çok önem teşkil etmektedir
Öyle ki, Tanrı'nın
çok yönlü bilgeliği, kilise aracılığıyla göksel yerlerdeki
yönetimlere ve
hükümranlıklara şimdiki dönemde bildirilsin.
Efesliler 3:10
Efesliler 3:10'un sözleri özellikle çok önemlidir.
Pavlus, hükümranlıkların ve yönetimlerin kilise tarafından
bilgelik yönünde etkilenme olasılığını öngördüğü
için bunu yazmıştır. Hükümranlıklar ve yönetimler
doğaüstü bir şeytanın önderliğindeki kötü ruhlar
olsaydı, bunu Titusa mektubunda verdiği mesajın şekliyle
anlamak çok zor olurdu.
Efesliler 3 ve 6'daki yönetimler ve
hükümranlıklar- otorite sahibi olanlar - yüksek veya göksel yerleri
işgal ediyor olarak tanımlanmaktadır. Burada bunun sadece
yükselişi değil, aynı zamanda
Hıristiyanlığın ilerlemesine direnen Yahudi liderlerlerin,
İnanmayan Ulus önderlerinin manevi veya dini yükselmeyi de içerdiği
öne sürülmektedir. Efendimiz, çarmıha gerilmeden önce
karanlığın gücünün saldırısını
beklediğinde, öğrencilerini kendisini izlemesine ve dua etmeye
teşvik etti.
Efesliler 6'nın
Tanrı'nın bütün silahlarını kuşanın
pasajından hemen sonra Pavlus'un şöyle demesi ilginçtir:
Her türlü dua ve yalvarışla, her zaman
Ruh'un yönetiminde dua edin. Bu amaçla, bütün kutsallar için
yalvarışta bulunarak tam bir adanmışlıkla uyanık
durun. Efesililer 6:18
ŞEYTANA TESLİM ETMEK
Duada ki "Ayartılmamıza izin
verme" sözlerinin, "Bizim arzularımızın senden
uzaklaşmamıza ve baştan çıkartabilecek düşüncelerden
kurtulmamız için bize güç ver anlamına geldiğini
anlıyoruz.
Efendimizin bizlere öğrettiği duanın
devamında gelen eden sözler de Bizi kötü olandan
kurtar" yakarışını okuyoruz. Bu, Tanrı'nın
bizim için bundan daha fazlasını yapabileceğini gösteren bir
duadır: Yani bizi ters yöne götürecek ve bizi ayartma sahnesinden
uzaklaştırma gücünü talep ediyoruz. Ayrıca Tanrı'nın
bizi arzularımızın tökezlememize neden olacağı
koşullardan alıkoyması yeterli değildir. Onun bizi, dinsiz
arzularımızın ortaya çıkacağı koşullardan
uzaklaştırmasını diliyoruz. Arada ki fark gerçekten de
önemlidir.
Grekçede ki yalın hali çok daha
anlaşılırdır. Kötü/Şerden bizi koru Kötülük
kelimesi burada bir sıfattır kesinlikle özel bir isim
değildir.
Tanrı insanları her zaman kötülükten
kurtarmaz. Aynı zamanda İnsanları asla dinsiz eylemlerde
bulunmaya teşvik de etmez! İnsan
kendi benliğine dayanan arzuları ile bunu yapar! Ve akabinde bu
arzulara uyma ısrarı neticesinde Tanrı o koşullarda
insanı bırakabilir! Bu kötülükten kaynaklanan bir durum
değildir! Tanrı terk edebilir! Tanrı terk ettiğinde
doğal olarak o kişi dünya tarafından
ağırlanır! Örneğin, imanlılar topluluğunda ki
günahlarında ısrar edenler ve tövbesiz arzularına uyanlar için
de bir süreç görüyoruz:
Bedence olmasa da ruhça aranızdayım. Bu suçu
işleyeni, aranızdaymışım gibi Rabbimiz İsa'nın adıyla zaten
yargılamış bulunuyorum. Ben ruhça aranızdayken Rabbimiz
İsa'nın gücüyle toplandığınız zaman, bedeninin
yok olması için bu adamı Şeytan'a teslim edin ki, Efendimiz İsa'nın gününde ruhu kurtulabilsin.
1.Korintliler 5: 3-5
İmana ve temiz vicdana sarıl.
Bazıları temiz vicdanı bir yana iterek
iman konusunda battılar. Himeneos ve İskender bunlardandır. Küfretmemeyi
öğrensinler diye onları Şeytan'a teslim ettim. 1. Timoteos 1:19,20
Yeni Antlaşmada Şeytan'a teslim etmek, bir
insanı kendi tanrısız arzularının sonuçlarına
teslim etmek ve Dünyaya teslim etmek anlamına gelir. Bu tema
Romalılar 1'de çok net ifadelerle açıklanmıştır!
Aşağıdaki pasajlar bu konuda bizlere bir hatırlatma görevi
görecektir:
Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini
aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları
içinde ahlaksızlığa teslim etti.
Romalılar 1:24
İşte böylece Tanrı onları utanç
verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki
yerine doğal olmayanı yeğlediler.
Romalılar 1:26
Tanrı'yı tanımakta yarar görmedikleri
için Tanrı onları yararsız düşüncelere,
yakışıksız davranışlara teslim etti.
Romalılar 1:28
Tanrı yardımsever tavrını geri
çeker ve insanların kendi dinsiz arzularının
sonuçlarını görmelerine izin verir. Günah çekici göründüğü için
insanlar ondan etkilenmektedir. Acı meyvelerine karşı
uyarılmayı reddederler, bu yüzden zor yoldan öğrenmeleri gerekli
oluyor! Bazen teslim olma geri alınamaz ve korkunç kesinliği ile
diğer imanlılara bir uyarı olarakta ibret haline gelebiliyor.
Bazen kararsız bir imanlıyı yeniden bir sorumluluk duygusuna
sokacak tek tedavi türü çeşidi de olabiliyor.
EJDERHA
ŞEYTAN'IN krallığı hiçbir engel
tanımıyor. Günah işlemiş insanların olduğu her
yerde Şeytan hüküm sürer. Yehova'nın
Şahitlerinin öğretilerinde de tüm insani hükümetlerin şeytandan
olduğu gerçeği vardır. Onların hatası, bu
şeytanın kim olduğunu keşfetmekte
başarısız olmalarıdır.
Burada ki ana konumuzdan çok uzaklaşmadan
kişisel bir Şeytannın
varlığı neden bu kadar önemli olabilir diye sormak yerinde
olacaktır.
Ciddi bir şekilde ve alaya almaksızın
konuya derinlemesine baktığımızda şeytanın bir
ilah/ yük hafifleten bir kurtarıcı seviyesine getirildiği
algısını da görüyoruz. Kişisel anlamda
varlığı kabul edilen Şeytan
kavramı, insanları aslında taşımak zorunda
kaldıkları ve kalacakları büyük suçluluk yükünden
kurtarmaktadır. Eğer Şeytanın
varlığının olmadığı anlaşıldığında
ise omuzlarına büyük bir günah sorumluluğu yüklenir ve bu suçluluk
hissinden insanlar kaçamaz.
Kutsal kitap, Şeytanı bir zalim olarak
temsil ederken, İmanlıların ise Şeytanı
İnsanları ezici bir sorumluluktan kurtaran ve neredeyse Efendimiz İsa'nın kendisi için söylediği ben size
rahat veririm (matta 11:28) cümlesinin yerini alacak konuma gelmesine neden
olmuş gibidir.
SİYASİ
İSYAN
Konumuza geri dönecek olursak, tüm insan hükümetleri
şeytandan olsa da, bazıları diğerlerinden daha açık
bir şekilde şeytani durumdadır.
İnsan doğası temelde itaatsizdir!
Dikkatimizi Vahiy kitabına çevirdiğimizde, Tanrı'nın
halkıyla aynı ortamda faaliyet gösteren bir çok insan hükümetine
yönelik sembolize ifadeler kullanılmıştır. Ve Tanrı
halkına karşı Kaçınılmaz şekilde büyük bir
düşmanlık vardır. Tanrı halkına düşman olan bu
hükümetlere/ kuruluşlara "ejderha, o eski yılan, iblis ve Şeytan" dendiğini bir çok yerde
görebiliyoruz
Ejderha kelimesinin kullanımı bize
faydalı bir ipucu sağlamaktadır. Diğer isimler, o eski
yılan, iblis ve Şeytan! Bu tanımlar, dinsiz ve şehvet
sembolünün büyüklüğü ve evrenselliği hakkında bizlere bir
izlenim verir. Neredeyse bizi bu canavarı tüm tezahürlerinde bir günah
sembolü olarak görmeye davet ediyor! Bu sonucun doğru olduğuna dair
bir düşüncemizi doğru kılan şeyler var. Dört vahşi
hayvanın "kral" olarak açıklandığı Daniel
7'den öğrendiğimiz gibi, kutsal kitaplarda canavarların insan
yöneticilerini sembolize ettiği gerçeğini de hesaba
katmalıyız!
İnsanoğlu nihayetinde yeryüzü üzerinde Canavarlar üzerinde
egemenliğe sahip olmak üzere atanacaktır! Ve aynı bölümde,
"İnsanoğluna benzer" birinin - şimdiye kadar canavar /
krallar tarafından kontrol edilen krallığın mülkiyetini
alacağını okuyoruz!
Burada Vahiy 12'nin militan günah-gücünün kimliği sorunuyla çok fazla
ilgilenmeyeceğiz. Ejderhanın yedi başının hükümetin
farklı aşamalarını temsil ettiğini ve bir dizi olarak
düşünülebileceğini söylemek yeterlidir.
Ejderha, zamanın herhangi bir noktasında yaşamış
yedi başlı bir canavar değildir. Bu günah-gücüne panoramik
olarak baktığımızda, bu yedi başın tümünü bir
arada olduğunu yani kökünü bir yerden aldığını
görüyoruz! Genel anlamda, burada manevi bağlamda organize halinde ki
siyasi gücün doğal olarak günahın bir sembolü olduğunu ve aynı
zamanda Tanrı'nın halkına karşı çıkan bir güç
olduğunu görüyoruz.
Birincisi bu gücü tüm tezahürüyle kapsamlı bir şekilde
görebiliriz. Vahiy dramasında ejderha gücünün eylemleri 12. ve 20.
bölümlerde anlatılmaktadır. Ejderha anlatımında beş
aşama vardır:
1. Göklerde
2. Yeryüzünde
3. Dipsiz
karanlığa bağlı ve hapsedilmiş
4. Dipsiz karanlıktan
çıkış
5. Ateş gölüne atılması.
Ejderhanın bin yıl boyunca bağlanması ve hapsedilmesi,
sembolik olarak, dünya halklarının tüm siyasi eylemlerinin ve
insanların kötü faaliyetlerinden
kısıtlandığını temsil etmesinin uygun bir
yoludur.
Bin yıllık dönem - kelimenin tam anlamıyla alınsın
ya da alınmasın - ilk dirilişe katılan
kutsanmışların Mesih'le yaşayıp hüküm sürdükleri bin
yıla uygun bir şekilde karşılık gelir.
Bin yılın sonunda, günahkar iktidarın kısa bir süre
için kendini göstermek için harekete geçtiği görülür. İnsan
doğası, kaçınılmaz olarak, potansiyel kötülüğünü
ortaya çıkarır. Ateş gölünde isyan, savaş ve yok olma var.
İkinci ölüm olarak da tanımlanan ateş gölü, tüm asi insan
arzularının nihai ve mutlak yıkımını
simgelemektedir.
SEN İNSANSIN
Şeytanın teması, günahtan muzdarip insan doğası
hakkında sürekli bir Yeni Ahit benzetmesidir. Fakat Ruh'un bu konuyu bize
bir benzetme olarak sunmayı neden gerekli gördüğü sorulabilir?
Diğer benzetmeler gibi, şeytanın
benzetmesi de çifte bir amacı yerine getirir. Ortaya çıkarır ve
gizler. Ayırt edenlere günahın günahkarlığına
ilişkin hayati bilgiler sağlar. Kendilerini gerçekte oldukları
gibi görmelerini sağlar. İnsanlara günahkar olduklarını
söylemek bir şeydir; kendi sefil durumlarının sert
gerçekliğini anlamalarını sağlamak başka bir
şeydir. Şok tedavisi gereklidir. Bu iğrenç canavarı
önümüzde görüyoruz ve onun aldatmacası, acımasızlığı
ve kötülüğü ile titriyoruz. Ve sonra korkunç gerçek bize dönüyor.Bu benim
bir fotoğrafım! Koyun kuzu benzetmesi ona
yorumlandığında kendimizi Davut'la aynı konumda buluyoruz.
Acımasız, zengin adamın mutlaka ölmesi gerektiğini sertçe
ilan ettikten sonra, "Sen insansın" korkunç sözlerini nasıl duyduğunu hatırlayın.
Tanrı'nın hizmetkarlarına indirilen, dünyalılardan gizlenmiştir.
Zaten kendileri hakkında yüksek bir görüşe sahipler. Kutsal
yazılar, insan doğasını tüm çirkinliğiyle reddeden bir
aynadır. Bu insanlar aynaya bakar, kendi yansımalarını
görür ve kendilerini tanımada başarısız olurlar. 'Suçlu ben
değilim' diyorlar, kendi
imajlarından neşeyle uzaklaşırken. 'Tüm bu belalardan ve
kötülükten şeytan sorumludur.' Gözleri vardır ama görmezler
Bu manevi körlük ne kadar
trajik! Tanrı yalnızca kendilerini gerçekten oldukları gibi
görenleri - kendilerini Tanrı'nın
gördüğü gibi görenleri - kurtarır ve çoğu insan kendi
sefaletiyle yüzleşmeyi tamamen reddeder.
MANEVİ ÇIPLAKLIK
Zayıflığı ve kötülüğü örtbas
etme ve var olmadıklarını iddia etme eğilimi, günahtan
hemen sonra Aden'de başladı. Yasak ağacın iyiyi ve kötüyü
bilme ağacı olduğunu düşünün.Bu gerçek, Tanrı'nın
merhametini gösterir. Yeme eylemi bir insanı günahkar haline getirirken,
bu ayırt edici meyveyi yemenin etkisi, günahkarın durumunun
ciddiyetini görmesini sağlamak olacaktır, bu olmadan Kurtuluş
gerçekleştirilemez.
Adem ve Havva günah işlediğinde,
günahlarının sonuçları onlara açıklandı. Gözleri
açıldı ve çıplak olduklarını biliyorlardı. Bu hem
ruhsal hem de fiziksel bir durumdu. Sadece kıyafet yeterli
değildi.Adem ve Havva bunu zor yoldan öğreneceklerdi.
Yaptıkları şey, kıyafetler dikmek ve fiziksel
çıplaklıklarını örtmekti; ve bunu yaptıktan sonra bir
süre için oldukça mutlu oldular.
Bahçede yürürken Tanrı Rab'bin sesini duyana kadar oldukça mutluydular. Tanrı'nın
onları kınaması gerekli değildi. Yargıcın
varlığının farkında olarak, kendilerini daha önce
yapmadıkları şekilde yargıladılar. Yargıcın
yapacağını düşündükleri gibi kendilerine baktılar ve
artık mutlu değillerdi. İncir yaprağı kıyafetleri
yeterli değildi ve bahçenin ağaçları arasında daha fazla
örtü arıyorlardı. Şimdi iki kat örtülü olsalar da, hala kendi
gözlerinde ve Tanrı'nın gözünde
çıplaktılar. Adem çıplaklığını itiraf
ettiğinde, Tanrı yeterli bir örtü sağladı.
Bunda bizim için büyük bir ders var. İlk ebeveynlerimiz
gibi, önce kendimize sonra da Tanrı'ya özgürce itiraf etmek yerine
suçumuzu örtbas etme eğilimindeyiz. Onlar gibi, sefil durumumuza
karşı "gözden uzak, akıldan uzak" bir tutum
benimsiyoruz. Makul bir görünüm sunabilirsek, memnun oluruz.
Başkalarını aldatırken, kendimizi kandırırız
ve görülmeyen şey yoktur.
Adem aniden Tanrı'nın varlığının farkına
vararak aklını başına topladı; ve diğer
insanların vicdanları da aynı şekilde
"uyarılır". Yeşaya, Hezekiel, Daniel ve Yuhanna gibi
değerli karakterler bile, melekler ve Tanrı'nın vizyonları
ile karşı karşıya kaldıklarında yetersizlik
duygusuyla boğulmușlardı. İnsan ölçeğinde bunlar iyi
insanlardı: yine de olayları gerçek perspektifte gördüklerinde
kendilerini küçük hissediyorlardı. Küçük isyancılar,
Yargıcın yakında olduğunun farkına
vardıklarında ne kadar da yetersiz hissederler. Ekstremitelerinde
dağlara ve kayalara derler ki, Dağlara, kayalara, Üzerimize
düşün! dediler, Tahtta oturanın yüzünden ve Kuzu'nun
gazabından saklayın bizi! Çünkü onların gazabının
büyük günü geldi. Buna kim dayanabilir? (Vahiy
6:16-17).
Yargıç her zaman yanındadır. Kendimize hatırlatmak ve
kendimize bu gerçeği hatırlatmaya devam etmek, kendimizi
yargılamak için bize teşvik sağlar: "Kendimizi
doğrulukla yargılasaydık, yargılanmazdık"
(1.Korintliler 11:31).
İTİRAF VE
BAĞIŞLAMA
Kaçınılmaz olarak, bu düşünceler bizi Mezmur 32'ye götürür:
"Ne mutlu isyanı bağışlanan,
Günahı örtülen insana! Suçu RAB tarafından sayılmayan, Ruhunda
hile bulunmayan insana ne mutlu! Sustuğum sürece Kemiklerim eridi,
Gün boyu inlemekten. Çünkü gece gündüz Elin üzerimde
ağırlaştı. Dermanım tükendi yaz sıcağında
gibi. Günahımı açıkladım sana,
Suçumu gizlemedim. RAB 'be isyanımı itiraf edeceğim deyince,
Günahımı, suçumu bağışladın. Bu nedenle her
sadık kulun Ulaşılır olduğun zaman sana
dua etsin. Engin sular taşsa bile ona erişemez.
Sığınağım sensin, Beni sıkıntıdan
korur, Çevremi kurtuluş ilahileriyle kuşatırsın." (1-7
ayetler)
Günahı örtülmüş olan kişi
mutludur: ama örtünme insan tarafından değil, Tanrı
tarafından sağlanmalıdır. Günahını örtmekten çok
uzak, insan bunu kabul etmelidir: çünkü insan ortaya
çıktığında, Tanrı örter ve suçluluk lekesi tamamen
kaldırılır. Ve böylece Mezmur ahlakını çizer.
Tanrısal insanlar, Tanrı erişilebilir olduğunda
günahlarını şimdi itiraf etmelidir. Adem gibi Tanrı'dan
saklanmak yerine, saklandıkları yeri Tanrı'da bulmaları
gerekir.
Davut tüm bunları biliyordu. Hayatında
sessizliğini koruduğu kasvetli bir dönem olmuştu (3. ayet).
Kendi sefaleti ve Tanrı'nın üzerindeki
ağır eli, hayatı bir yük haline getirdi. Ardından rahatlama
geldi. Davut sessizliğini bozdu, günahını itiraf etti - ve
Tanrı affetti.
Mezmur 51, tövbesinin derinliğini ortaya
çıkarır. Kederden hemen hemen kırılmış bir kalbi
ile Tanrı'ya itirafını döküyor ve merhamet diliyor.
"Ey Tanrı, lütfet bana, Sevgin uğruna;
Sil isyanlarımı, Sınırsız merhametin uğruna.
Tümüyle yıka beni suçumdan, Arıt beni günahımdan.
Çünkü biliyorum isyanlarımı, Günahım sürekli
karşımda
" Beni
mercanköşkotuyla arıt, paklanayım, Yıka beni, kardan beyaz
olayım. Neşe, sevinç sesini duyur bana, Bayram etsin
ezdiğin kemikler. Bakma günahlarıma, Sil bütün
suçlarımı. Ey Tanrı, temiz bir yürek yarat, Yeniden
kararlı bir ruh var et içimde. Beni
huzurundan atma, Kutsal Ruhun'u benden alma. " (1-3 ; 7-11 ayetler)
Tüm bunlar merhametle kaydedilmiştir, biz de
Tanrı'ya dönüp günahlarımızı itiraf edebiliriz ve
bağışlanma alırız. Eğer
günahlarımızı reddedersek, kalplerimizde, bu şeylerin
yapılmaması gerektiğini söyleyen Tanrı ile aynı
fikirdeyiz. Zayıflık içinde günah işlesek bile, kalbimiz
Tanrı ile haklıdır. Pavlus'un sözleriyle, "Öyleyse bunu
artık ben değil, içimde yaşayan günah yapıyor
(Romalılar 7: 17). Kendimize rağmen günah
işlediğimizde, kendimiz yüzünden değil, Tanrı
tutarsızlık olmadan kalplerimizin arzusunu yerine getirebilir ve bizi
doğru yapabilir.
GİZLİ HATALAR
O halde kendimizi gerçekte olduğumuz gibi
görmemiz önemlidir. Bağışlama, Tanrı'ya itiraf etmeye
bağlıdır; ve sadece bildiklerimizi itiraf edebiliriz. Bu bir
sorun yaratır. Kendimizi incelesek bile, henüz farkında
olmadığımız bazı günahlar olmalı. Bunları
itiraf edemeyiz. Mezmurlar bu zemini uzun zaman önce ele almıştı
ve iki pasaj özellikle önemlidir:
"Uyarırlar kulunu, Onlara uyanların
ödülü büyüktür. Kim yanlışlarını görebilir?
Bağışla göremediğim kusurlarımı, Bilerek
işlenen günahlardan koru kulunu, İzin verme bana egemen
olmalarına! O zaman büyük isyandan uzak, Kusursuz olurum."(Mezmurlar
19:11-13)
" Ey Tanrı, yokla
beni, tanı yüreğimi, Sına beni, öğren
kaygılarımı. Bak, seni gücendiren bir yönüm var mı,
Öncülük et bana sonsuz yaşam yolunda." (Mezmurlar 139:23-24)
Farkında olduğumuz günahları itiraf
ederek; kendimizde keşfetmediğimiz başka günahların
olabileceğini kabul ederek; pişmanlık
duygusuna sahip olmak ve Tanrı'dan bizi gizli hatalardan
arındırmasını istemek: bu yollarla kendimizi
Tanrı'nın ellerine koyabilir ve doğruluk yolunda tutabiliriz.
Bu, tüm geçmiş günahlarımız silinip
gittiğinde vaftizde aldığımız doğruluk yaşam
boyunca yargılanana kadar sürdürülebileceği
anlamına gelir. Bu ihmal edilmiş gerçek o kadar
önemlidir ki, birkaç kutsal yazı parçası alıntılamaya
değerdir:
"Bizi Mesih'te her ruhsal kutsamayla göksel
yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih'in Babası
Tanrı'ya övgüler olsun. O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz
olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih'te seçti."
(Efesliler 1:3-4)
Dikkat edilmesi gereken kelimeler:
"kusursuz". Bir sonraki alıntı, mesajını o kadar açık bir şekilde taşıyor ki,
herhangi bir yoruma gerek yok:
"Yaptığınız kötülükler
yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı'ya yabancı ve
düşmandınız. Şimdiyse Mesih sizi Tanrı'nın önüne kutsal,
lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi
Tanrı'yla barıştırdı." (Koloseliler 1:21-22)
Ve son olarak:
"Kurtarıcımız tek Tanrı, sizi
düşmekten alıkoyacak, büyük sevinç içinde lekesiz olarak yüce
huzuruna çıkaracak güçtedir
" (Yahuda 24)
Sevinci aşmak! Beklenti,
anlayışımızın ötesinde harika. Bu görkemli vizyon her
zaman önümüzdeyse, uzun ve zorlu yolculuğumuz sırasında
katlanmak zorunda kalacağımız acılara kıyasla zayıf
görünecektir.
VİCDAN
Eğer bizim bu sevincimiz çok olacaksa, o zaman
bir şey çok önemlidir. Tanrı'nın
Yasası kalbimize kazınmalıdır. Romalılar 2'den, bir
yasa insanların kalplerine yazıldığında, kendileri
için bir yasa olduğunu öğreniyoruz (ayet 14). Bu, yasanın
onların bir parçası olduğu anlamına gelir; onlar Tanrı'nın yasasının
somutlaşmış halleridir. Eğer o zaman suçlarlarsa, sadece
Kanun koyucuya değil, kendilerine de saldırırlar, çünkü kanun
onların bir parçasıdır. Böylece vicdan devreye girer ve Tanrı'nın kanunlarını yürekten
suçlayanların düşünceleri onları mazur görür (ayet 15,
Vahiy)
Bu nedenle, eylemlerimizin iki yargıcı var. Vicdanımız
anlık yargıçtır ve Tanrı nihai Yargıçtır.
Eğer Tanrı'nın Yasası gerçekten kalbimizde
yazılmışsa, o zaman anlık yargıç bize nihai
yargıcın beraat edip etmeyeceğini veya
kınayacağını söyleyebilir.
Pratik olarak bu, kendimizi kutsal yazıları incelemeye
adamamız gerektiği anlamına gelir. Kutsal Kitap okuma öncelik
listemizin üst sıralarında yer almalıdır. Mezmurlar gibi
biz de "Ne kadar severim yasanı! Bütün gün düşünürüm onun
üzerinde." diyebilmeliyiz. (Mezmurlar 119:97)
SUÇLAYICI
HO diabolos -şeytan- suçlayıcı anlamına gelen bir
başlıktır. Şimdi amacımız, insanın büyük
baştan çıkarıcısının neden böyle bir unvana sahip
olması gerektiğini tartışmak. İnsanı
Tanrı'ya karşı isyan etmeye teşvik eden insan
arzuları, insanı nasıl suçluyor?
Öncelikle, şeytanı suçlayan biri olarak tasvir eden birkaç kutsal
yazı olduğu gerçeğini kendimize hatırlatalım. Hemen
akla gelen pasaj Vahiy 12:10. Şeytan burada "kardeşlerimizin
suçlayıcısı, onları Tanrımız'ın önünde gece
gündüz suçlayan olarak tanımlanmaktadır.
Eyüp ve Zekeriya'nın "İblis " pasajları daha az
dolaysız ama aynı derecede alakalıdır. Yeni Ahit'te
İblis'in düşman olmadığını gördük, ama
düşman: başka bir deyişle, şeytan. Ayrıca, Eski
Ahit'in iki yerinde Yeni Ahit'te İblis kelimesinin
kullanılmasının beklendiğini kaydettik. O halde
İblis'in bu iki yerde de bir suçlayıcı ya da şeytan olarak
davrandığını gözlemlemek ne kadar ilginç. Eyüp'ün
İblis'inin oynadığı suçlayıcı rol, burada
destekleyici alıntılar gerektirmeyecek kadar iyi bilinmektedir. Bu ve
Zekeriya'nın İblis'i Bölüm 6'da zaten
tartışılmıştır.
Suçlayan yargıç değildir. Bir suçlayanın işlevi,
yargılanan kişinin cezalandırılmaya değer
olduğuna yargıcı ikna etmektir. Suçlayanın
cezalandırma gücü yoktur: bu yargıcın işidir.
Tanrı, nihayetinde insanların kaderini belirleyen ve
gerektiğinde cezalandıran yargıçtır. Tanrı bir
insanı 'haklı çıkarırsa', o zaman hiç kimse fiilen
kınayamaz. "Tanrı bizimle birlikte olursa, bize karşı
kim olabilir?" Tanrı ile barışıksak,
düşmanlarımız bize zarar verme konusunda güçsüzdür. Bu nedenle
Rab İsa, Siz dostlarıma söylüyorum, bedeni öldüren, ama ondan sonra
başka bir şey yapamayanlardan korkmayın. Kimden korkmanız
gerektiğini size açıklayayım: Kişiyi öldürdükten sonra
cehenneme atma yetkisine sahip olan Tanrı'dan korkun. (Luka 12: 4,5)
Düşmanlarımız bizi fiziksel zulme maruz bırakabilir, ancak
gerçek bir inanan, bunu " bize, ağırlıkta hiçbir şeyle
karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik
kazandırmaktadır." "hafif acı" olarak görmeye
teşvik edilir (2.Korintliler 4:17). Zulüm gerçekten bir lütuf
olabilir. Manevi değerleri takdir etmemize yardımcı olabilir ve
bizi Tanrı'ya yaklaştırabilir. Zulüm, ancak
sıkıntılı bir günde çaresiz kalmamıza ve
Tanrı'nın dostluğunu kaybetmemize neden olursa tehlikelidir.
GERÇEK DÜŞMANLAR
Bu bizi önemli bir düşünceye getiriyor. Düşmanlarımız,
Tanrı ile barış içinde olursak bize zarar vermek için güçsüz
olduklarından, kötü amaçlarında başarılı
olabilmelerinin tek yolu, bizi Tanrı'nın yasalarını
çiğnemeye teşvik etmektir. Eğer zulüm bir öğrencinin
tökezlemesine neden oluyorsa, zulmedici gerçekten bir düşmandır.
Bununla birlikte, zulüm daha sadık hizmet için bir teşvik
sağlıyorsa, zulmedici düşmanca niyetlerine rağmen gerçek
bir düşman değildir. Gerçek düşmanlarımız genellikle
daha kurnazdır. Bize arkadaş kılığında
yaklaşırlar; günahı çekici, hatta erdemli bir şey olarak
tasvir etmeye çalışırlar ve kurnazlıklarıyla bizi
günahkarlar ve Tanrı'nın düşmanları olmaya ikna ederler. O
zaman Tanrı bizi cezalandırır.
NİHAİ DÜŞMAN
En tehlikeli düşman her zaman bizimle. Tanrı'nın
yasalarını terk etmek için bizi cezbetme fırsatları
sınırsızdır. Zaten bizi, bazı değersiz
düşünme ve eylem biçimlerinin Tanrı'ya karşı
olmadığına ve bizim yararımıza olduğuna ikna etme
sanatını mükemmelleştirdi. Bu düşman,
sayabileceğimizden daha fazla kurnazlıkla bizi ele geçirdi: yine de
ona sadece benzersiz olarak tanımlanabilecek bir saygıyla
davranıyoruz. Her zaman bize bir arkadaş olarak yaklaşsa da,
Tanrı'ya bizi kınamak için adil bir sebep veren kişidir.
Gerçekte, bizi Tanrı'nın önünde suçlayan kişidir. Nitekim,
adı Ho diabolos, Suçlayıcı. Sade bir dille ifade
edildiğinde, Tanrı'nın düşmanları olmamızın
kendi günahsız şehvetimiz tarafından çekilmesine izin
vermemizden dolayıdır ve O'nun gazabı üzerimize çöker. Modern
deyimle, kendi kötü arzularımızla kınanıyoruz.
YILAN-SUÇLAYICI
Yılan ve şeytan arasındaki ilişkiyi
tartıştık. Popüler fikrin aksine,
şeytan bir yılan olmadı, ama yılan bir şeytan oldu.
Aden yılanı, insanı Tanrı'ya isyan etmeye
kışkırtan şeyin prototipidir. O halde Aden'in
yılanının ilk suçlayıcı olduğunu keşfetmek
bizi şaşırtmamalı.
Tanrı'ya insanı ölüme mahkum etmek için bir
neden veren yılandı. Yılan, insanı Tanrı'nın
yasalarına itaatsizlik etmeye ikna etti ve sonra Tanrı'nın
gazabı onun üzerine düştü. Yılan, insana doğrudan zarar
vermek isteseydi, başarılı olamazdı. İnsan, Aden
Bahçesinde Tanrı'nın kutsamasının
ve korumasının tadını çıkarıyordu. İnsan,
Tanrı'yı gücendirmediği sürece oldukça güvendeydi.
Tanrı'yı gücendirdiyse hiçbir şey onu koruyamazdı. Bu
nedenle yılanın nedeni ne olursa olsun, insanı Tanrı'nın önünde suçlayan bir yaratık olarak
düşünülebilir.
Yılanın güdüsü sorunu ana tezi etkilemez ve
belli ki dogmatizm meselesi değildir. Yılan, her halükarda,
Tanrı'ya insanı mahkum etmek için bir sebep sunan biri olarak
düşünülmelidir. O bir suçlayıcıydı. Yine Vahiy 12'nin "İblis ve Şeytan denen o eski
yılan" ile ilgili sözlerini düşünüyoruz. O, "onları
gece gündüz Tanrımızın önünde suçlayan ... kardeşlerimizin
suçlayıcısıdır"."Eski yılan" ifadesi
kesinlikle zihnimizi Aden'e geri götürmek için tasarlanmıştır.
Aslında, bu düşmanca gücün, Aden'de kasıtlı veya istemeden,
yılanın oynadığı rolle aynı rolü
oynadığını öne sürüyor.
İhlalden sonra insanın kendi
suçlayıcısı olması ne kadar
ironik! "Suçlu bir vicdanın kınanmasına gerek yoktur"
sözünü hatırlıyoruz. Adem ve Havva, Tanrı Rab'bin sesini
işitince kendilerini sakladılar. Tanrı henüz onları
kınamamıştı: kendilerini kınadılar. İlk
olarak, incir yapraklarının ve ağaçların çift örtüsüne
rağmen kendilerini gizleyerek çıplaklık itirafıyla
kendilerini kınadılar.
Kutsal yazılar bize, Tanrı'nın
yargısını diğer insanlara getirerek şeytani veya suçlayıcı
bir şekilde hareket eden insanlardan bir dizi örnek sunar. Balam, Tanrı'nın kutsadığı insanları
lanetlemeyi imkansız buldu. Ama dövülmedi. İnsanları
Tanrı'ya karşı günah işlemeye ve gazabından acı
çekmeye teşvik edebilir ve yapabilirdi. Nebat'ın oğlu
Yarovam'ın kendisi de bir günahkârdı: ama Kutsal Kitap'ta
İsrail'i günah işlemesi için yapan adam
olarak önümüze postalandı. Ve yine, Tanrı'nın "Onu sebepsiz
yere yok etmek için beni ona karşı çektin" dediği Eyüp'ün
İblisini düşünüyoruz
Son olarak, yeni Ahit'in bir örneğini
düşünüyoruz: Büyücü Elimas. Barnabas ve Saul Baf
yardımcısını Tanrı ile barışmaya ikna etmeye
çalışırken, Elimas onu Tanrı'nın
düşmanı olmaya ikna ediyordu. Başarılı olsaydı,
aslında Tanrı'yı bu adamı cezalandırmaya davet ederdi.
Dolayısıyla kınamanın ciddiyeti: Yüreğin her türlü
hile ve sahtekârlıkla dolu; doğru olan her şeyin
düşmanısın. Rab'bin düz yollarını çarpıtmaktan
vazgeçmeyecek misin?"(Elçilerin İșleri 13:10)
KUTSAL KİTABIN
İNSAN DOĞASINA İLİŞKİN ÖĞRETİSİ
Kendimize Kutsal Kitap'ın insan doğası
hakkında söylediklerini hatırlatmak için ara
verelim. Kutsal yazılar bize defalarca ve büyük bir vurgu ile günah
işleme eğiliminin insanda güçlü olduğunu söyler.
Aşağıdaki pasajlar tipiktir:
"Yürek her şeyden daha aldatıcıdır,
iyileşmez, Onu kim anlayabilir?"(Yeremya
17:9)
"Çünkü kötü düşünceler, fuhuş,
hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat,
kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten,
insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten
kaynaklanır ve insanı kirletir. (Markos 7:21-23)
"Yazılmış olduğu gibi:
Doğru kimse yok, tek kişi bile yok. Anlayan kimse yok,
Tanrı'yı arayan yok. Hepsi saptı, Tümü yararsız oldu.
İyilik eden yok, tek kişi bile!
Ağızları açık birer mezardır. Dilleriyle
aldatırlar. Engerek zehiri var dudaklarının altında.
Ağızları lanet ve acı sözle doludur. Yıkım ve
dert var yollarında. Tanrı korkusu yoktur onlarda.
(Romalılar 3:10-18)
Kutsal yazılar bu basit ifadeleri içermese bile,
insanın günahkar olduğu gerçeği Kutsal Kitap tarihinden
çıkarılabilir. İnsan bize bir asi
olarak sunulur. Tekrar tekrar doğasının kötülüğünü
gösterir. Tüm insan hikayesi, Antediluviyen, Yahudi veya Yunan ile ilgili
olsun, Tanrı'ya karşı bir isyan hikayesidir.
Pavlus Romalılar 7'deki etkili bir pasajda,
tanrısal bir adamın Tanrı'nın adil
yasalarını yerine getirmek zorunda olduğu mücadeleden bahseder.
Çekişme o kadar şiddetli ki, "Ne
zavallı insanım! Ölüme götüren bu bedenden beni
kim kurtaracak?" (24. ayet). Doğruluk
aşığının, Tanrı'nın
yardımı olmaksızın kendi günahkar eğilimlerine
karşı kaybedecek bir savaş olacağıyla savaşmak
zorunda kalması gerçeği, bize günahın muazzam çekim kuvveti
hakkında bir fikir verir.
Bu aydınlatıcı pasajda şu sözler
yer almaktadır:
"Ne yaptığımı anlamıyorum.
Çünkü istediğimi yapmıyorum; nefret ettiğim ne ise, onu
yapıyorum. Ama istemediğimi yaparsam, Yasa'nın
iyi olduğunu kabul etmiş olurum. Öyleyse bunu artık ben
değil, içimde yaşayan günah yapıyor. İçimde, yani
benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum.
İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok."(15-18. ayetler)
Durumun katı gerçekliğini kavrayabilir
miyiz? Bu ayetlerden iki soru sorduğumuzu ve
cevapladığımızı varsayalım:
İnsanın içinde ne var?
Cevap: Günah. ("...günah içimde
yaşıyor.)
Bir insanda ne yaşamaz?
Cevap: İyi bir şey. ("İçimde iyi
bir şey yok.)
GÜNAHIN ALDATICILIĞI
Musa'nın Yasasının en büyük
amaçlarından biri, insanların kendi günahkâr durumlarını
açıkça görmelerini sağlamaktı, böylece kurtuluş için umutsuz ihtiyaçlarını takdir
edebiliyorlardı. Kurtuluş ancak insanlar kendi sefaletlerini kabul ettiklerinde mümkündür; ve yine de çoğu insan
günahkâr olduklarını kabul etmekte son derece isteksizdir. Bunun
nedeni Yeremya 17:9'a tekrar başvuralım kalbin "umutsuzca
kötü" olmanın yanı sıra her şeyden önce
aldatıcı olmasıdır. İronik bir şekilde, her bir
insan kalbinin aldatmacası kendisine geri döner. Tüm kanıtlar
başka yöne işaret etse de insan, kendisinin doğru olduğunu
varsaymak için kandırılır. Aldatma daha şaşırtıcıdır
çünkü insan kendi kendisini aldatandır.
İnsan doğasının kötü olduğuna
inandıklarını iddia edenler bile, kendilerini bu
değerlendirmeden muaf tutma eğilimindedirler.Bebeklikten itibaren,
insanların ağızları kendi kendini haklı çıkarmak
için geniş bir şekilde açılır. Özdeyişlerin
yazarının dediği gibi, "İnsan izlediği her yolun
doğru olduğunu sanır" (21:2). Bu nedenle insanlar, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar nazikçe ifade
edilirse edilsin, eleştirilere acı bir şekilde içerler.
Tanrı, Malaki aracılığıyla rahipleri ve insanları
günahlarından ötürü kınadığında, kaçınılmaz
yanıt, suçlamanın küstahça inkarıydı. "Nerede?"
sordular. Suçlandıkları şeyi nerede yaptılar? Böylelikle
her zaman olmuştur.
Musa'nın
Yasasının bu büyük amacından bahsedilmiştir:
insanların kendi günahkâr durumlarını açıkça görmelerini
sağlamak. Tanrı İsraillilere yasayı vererek, insan meydan
okumasını kabul etti. İbrahim'in bu
çocukları iyi olduklarını düşündüler. Tanrı
onların olmadığını biliyordu. Bu yüzden Tanrı onları
kendi yasalarına uyarak iyiliklerini kanıtlamaya davet etti.
RAB'bin söylediği bütün sözleri
yapacağız deseler de başarısız oldular. Kendini
haklı çıkarmak için sonuna kadar açık
olan ağızlar fiilen kapandı.
Pavlus bunu şöyle ifade ediyor:
"Kutsal Yasa'da söylenenlerin her ağız
kapansın, bütün dünya Tanrı'ya hesap versin diye Yasa'nın
yönetimi altındakilere söylendiğini biliyoruz."
(Romalılar 3:19)
İnsanoğlunun 'o kadar
da kötü olmadığını' iddia edenler; doğamızı
tarafsız olarak tanımlayanlar; düşüş hikayesini görmezden
gelenler, insanın kötü olamayacağını iddia edenler, Çünkü
Tanrı onu yarattı: tüm bunlar, insan kötülüğünün dersini
öğrenemeyerek, insan kalbinin ne kadar aldatıcı olduğunu
gösteriyorlar.
BENLİK
Benlik Yeni Ahit'te Tanrı'nın
yasalarına karşı isyan eden insan unsurunu tanımlamak için
sıklıkla kullanılır. Pavlus şöyle der:
"Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh'un
yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla
yerine getirmezsiniz. Çünkü benlik Ruh'a, Ruh da benliğe aykırı
olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak,
istediğinizi yapamıyorsunuz." (Galatyalılar 5:16-17)
Bazıları bu benlik kelimesinin
uygunluğu konusunda tartışmış ve iddianamenin
adaletini sorgulamış, anlaşılan kelimeyi bu şekilde
kullananın Tanrı'nın Ruhu olduğunu
unutmuşlardır.
Gerçekten de, kısa bir süre sonra, kutsal
yazıların, Tanrı'nın ruhuna taban
tabana zıt olan benliğin temsil ettiği ortaya çıkar. Bu
düşünce Galatyalılar 5'in pasajında ifade edilir; ve aynı
düşüncenin başka ifadeleri de vardır. Örneğin:
"Yaşam veren Ruh'tur. Beden bir yarar
sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır."
(Yuhanna 6:63)
"Çünkü benliğe göre yaşarsanız
öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruh'la öldürürseniz
yaşayacaksınız. "(Romalılar 8:13)
İnsan doğasının Tanrı'nın
yasalarına düşman olduğunu gördük. Benlik kelimesinin insandaki
bu isyancı unsuru tanımlamak için kullandığını da
gördük - özellikle de Tanrı'nın Ruhu'na
karşıtlığını ifade ederken. Bazen saldırgan
eğilimlere, daha doğrusu, bedenin şehvetine (veya
arzularına) benlik denir. Ve Romalılar 7'den gördüğümüz gibi,
günah kelimesi bazen sadece Tanrı'nın
yasasına karşı ihlal eylemlerini değil, aynı zamanda
bu kötü davranışlarda kendini gösteren insandaki eğilimi de
tanımlamak için kullanılır.
Benlik, şehvet, günah: bunlar ve diğer
ifadeler, insan doğasını karakterize eden
bu kanunsuzluğa uygulanır: ama yine de bu saldırgan
eğilimin nihayetinde insanda nerede olduğunu
araştırabiliriz. Veya soruyu başka bir şekilde ifade etmek
gerekirse: Günahın özü nedir?
AYARTILMA
Bir önceki bölümde, benlik yani benliğine uyanlar
ifadesi Tanrı'nın kanunlarına
karşı gelenleri tanımlamak için
kullanıldığını belirtilmiştik.
Peki bu bağlamda et yani
benlik (insan) gerçekten ne anlama gelmektedir? Kelime literal anlamıyla alınmalı mıdır?
İnsanın eti/bedeni yani dokusu günahın temel malzemesi midir? Et ve diğer vücut özü arasında bir ayrım var
mıdır?
Vücudun fiziksel anlamdaki kısımları
isyankar eğilimlerin bulunduğu kısımlar olarak mı
görmeliyiz? Yoksa insanın vücut özünün çoğu et
olduğu için, kelimenin tüm insan için veya bir bütün olarak insanlık
için uygun bir figür olduğunu mu varsaymamız gerekmektedir?
Aklımıza hemen birkaç ayet ve pasaj
gelmelidir. Bedenden doğan bedendir "İsa Mesih bedende geldi",
Bedeni olduğu günlerinde dua ve yalvarışlar
sunduğunda
Bu tür ayetler, bedenin bütün insan için ya da genel
olarak insan doğası için kutsal bir ifade olduğunu oldukça
açık bir şekilde göstermektedir.
Bu yüzden Pavlus, Ruha karşı benlik/beden
arzusundan ve bedene/benliğe karşı Ruhun mücadelesinden
bahsettiğinde, insanda kötülük işlerinin tam olarak nerede
üretildiğini belirtmiyor. Daha ziyade, günahkar arzuların insan
doğasının bir özelliği olduğunu söylemektedir.
GERÇEK AYARTICI
Ayartılan kişi,
Tanrı beni ayartıyor demesin. Çünkü Tanrı kötülükle
ayartılamadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz. Herkes
kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır. Sonra arzu
gebe kalır ve günah doğurur. Günah olgunlaşınca da ölüm
getirir.
Yakup 1:13,15
Yakubun bu sözleri gerçekten de öğreticidir.
Bazıları, "Tanrı İbrahim'i denemişti" gibi
ifadelerinden rahatsızdır. Ancak burada gerçekten bir sorun yoktur
çünkü en nihayetinde bu bir denenmedir yani İbrahim günaha düşsün
diye bir ayartılma söz konusu değildir.
Yakubun bahsettiği şey günaha teşvik
anlamında bir ayartıcılıkla alakalı bilgi vermektedir.
Kendisi günah işlemeye sevk edilemeyen Tanrı'nın
insanı günah işlemeye de teşvik etmediğinden
bahsetmektedir.
Sonuç olarak insanı günahkar yapan şey, kendi
arzularına verdiği olumlu tepkidir.
Lakin burada önemli bir soru sormamız yerinde
olacaktır. Tanrı, insanları günah işlemeye teşvik
ettiği iddiasını reddeder ve kesin bir dilde bu mümkün
değildir! Bunu takiben, Ayartılmamıza izin verme
diye dua ettiğimizde, Tanrı'dan koşullarımızı
kontrol etmesini istiyoruz ki, kendi arzularımız tarafından
kandırılmayalım!
Tesadüfen, Yakup burada bize kişisel bir
şeytana inanmamak için önemli nedenler sunmaktadır. Yakup,
ayartılma meselesinin bizim eğilimlerimiz neticesinde
gerçekleşeceğini söylemektedir. Tanrı'nın
insanların günah işlemesine neden olduğu iddiası burada da
açıkça reddedilmektedir. Tanrı, "dışarıdan"
ayartıcı rolünü oynamaz!
Bununla birlikte, şeytan adında başka
bir dışarıdan bir baştan çıkarıcı
olsaydı, kesinlikle Yakubun bunu söyleyeceği yer pasajlar
arasında yerini bulurdu. Ancak Yakup, her zaman insanın çöküşüne
neden olmaya hazır kötü bir kişilik hakkında konuşmak
yerine, baştan çıkarmanın insanın kendi kötü
arzularından kaynaklandığını söylemektedir.
ŞEYTANA (AYARTICIYA)
KARŞI DİRENMEK
Yakup 4. Bölümü de biraz incelemek istiyoruz. Sadece
arzular anlamına gelen şehvet kelimesi bu bölümün
açılış bölümünde tekrar ve tekrar kullanılmaktadır.
Aranızdaki kavgaların, çekişmelerin
kaynağı nedir? Bedeninizin üyelerinde savaşan
tutkularınız değil mi? Bir şey arzu ediyor, elde edemeyince
adam öldürüyorsunuz. Kıskanıyorsunuz,
isteğinize erişemeyince çekişip kavga ediyorsunuz. Elde
edemiyorsunuz, çünkü Tanrı'dan dilemiyorsunuz. Dilediğiniz zaman da
dileğinize kavuşamıyorsunuz. Çünkü kötü amaçla,
tutkularınız uğruna kullanmak için diliyorsunuz.
Yakup 4:1,3
İnsanın benliğine ait arzuları
gerçektende itici bir güçtür. İnsanları birbirlerine düşman ve
Tanrı'ya karşı isyankar yapar. 4. ayete
dikkat edersek Yakup, tüm dinsiz arzuları tanımlamak için
kapsamlı bir kelime kullanıyor: Onlara "dünya" diyor!
Yuhannanın söyledikleriyle
de ne kadar uyumlu olduğunu görüyoruz öyle değil mi?
Çünkü dünyaya ait olan her şey benliğin
tutkuları, gözün tutkuları, maddi yaşamın verdiği
gurur Baba'dan değil, dünyadandır.
1.Yuhanna 2:16
Yakup 4. Bölüme geri dönersek, insan kendi içerisinde
karşı karşıya kaldığı iki güç vardır.
Bir güç Tanrıya ait diğeri ise
dünya - ya da insanın benliğine ait eğilimlerdir.
"Dünya ile dostluğun Tanrıya
düşmanlık olduğunun" (ayet 4) detaylı
açıklanışını 7. ayette
sunulmuştur:
Bunun için Tanrı'ya bağımlı olun.
İblis'e karşı direnin, sizden kaçacaktır."
Şeytan kelimesinin kullanımı burada
şaşırtıcı görünmüyor mu? Yakup, insan arzularından
veya "dünya" dan bahsediyor. Açıkçası şeytan, insan
arzularını temsil etmektedir. Bağlam açıkça bunu
gerektiriyor. Doğaüstü bir canavarın bu noktada böylesi bir
bağlamda araya girmesi, böyle bir varlık var olsa bile konuyla
alakasız ve dikkat dağıtıcı olması
kaçınılmazdır.
Birisi hala konunun bu noktada
tartışmalı olabileceğini ileri sürerse, konu kesin bir
şekilde 8. ayette çözülmektedir. Burada Yakup 7. ayette olduğu gibi aynı düşünceyi sadece
farklı terimlerle ifade etmektedir!
"Bu nedenle Tanrı'ya bağımlı
olun" ifadesine karşılık gelen, "Tanrı'ya
yaklaşın ... ve Şeytana direnin
ifadesine
karşılık gelen Ellerinizi günahtan temizleyin, yüreklerinizi
paklayın diye yazar!
TANIMLAR
Şimdiye kadar,
şeytanın tanımı konusuna dair incelemelerimiz de
kavrayışımızı derinleştirdik ve gelişme
kaydettik. Yakup şimdi bizi daha dogmatik olabileceğimiz noktaya
getirdi. Yeni Antlaşmanın ifade ettiği şeytanı, Tanrı'nın kanunuyla çelişen insan
arzularını temsil ettiği konusunu netleştirdik.
İNSAN ARZULARI
İnsanın benliğine ait arzuları
yahut eğilimleri zorunlu şekilde Tanrı'nın
yasaları ile çatışmakta mıdır? İnsanın temel
arzularının kendi başlarına değersiz
olmadığını söylememize sanırım gerek
yoktur.
Normal insanlar doğuştan birçok fiziksel ve
duygusal dürtüye sahiptir. İkisinden bahsetmek gerekirse: yemek için
iştah ve cinsel iştah. Bu iştahlar ilahi bir şekilde
aşılanmıştır ve amaçları açıktır.
Sırasıyla bireyin ve ırkın hayatta kalmasını
sağlarken, mevcut mutluluğun bir ölçüsünü sağlamak için tasarlanmıştır.
İnsan iştahının tatmini kendi başına günah
oluşturmaz.
İnsan, Tanrı'nın yasalarını
göz ardı ettiğinde suçlu bulunur
ve bu meşru arzular kendisi tarafından günaha kadar
sürüklenebilir.
Gerçek şu ki, insan arzuları neredeyse her
zaman kendisi tarafından kullanılır. Soruna neden olan,
insanın kendi var olan arzularına / eğilimlerine karşı
benmerkezci tavır sergilemesidir.
İnsan yaratılmasının nihai
amacı Yaratıcısı ile yakın bir birliktelik içinde
yaşamasıydı. Hayvanların yaşamlarının devam
etmesi onların içgüdülerine itaat
etmelerine bağlıyken, insan yaşamının
başarısı, onun Tanrı merkezli yaşamına
bağlıdır. Ancak Adem ve Havva Tanrı'nın
kanununa aykırı davrandıklarında, insanlık için
hedeflenen denge altüst olmuştur. İnsan, Tanrı merkezli olmaktan
çok ben merkezli bir yaşamı seçmiştir. Sonuç olarak insan
arzularının kişisel çıkarları için yaşamaya
başlamış olmasının neticesinde sonuç elbette ki
felaket oldu.
İnsan kendi arzuları tarafından
ayartıldığında, elbette ki yıkıcı
düşünce ve eylem alışkanlıkları oluşur. Kendi
istek ve arzuları otoriter hale gelir doyumsuzluk hat safhaya
ulaşır. Ahlaki ve fiziksel yozlaşmaya yol açmakla kalmayıp nihayetinde mutluluğun anahtarına
böylelikle sahip olduğunu düşünen kişiyi yok eder.
Bu günahkar normal insan kalıbıdır
desek yanlış olmayacaktır. Petrus bize, dünyada
yozlaşmanın benliğine ait arzular yoluyla olduğunu ifade eder. (2 Petrus 1:4 bkz)
Pavlus, Tanrı'nın
insanları kendi yüreklerinin şehvetiyle ahlaksızlığa
teslim ettiğini söylemektedir (Romalılar 1:24). Ve böylece, insan
kendi doğuşundan gelen eğilimlerini kötüye kullanarak
başlar ve hızla bu eğilimlerinin kurbanı olur.
İnsanların etraflarında bir miktar
gerekli şeyleri kendisi için alması, kullanması veya
ihtiyaçlarını karşılaması elbette ki bu doğru ve
doğaldır. Bu sayede kendisine ait istemlerini karşılayarak
yaşamını sürdürür ve korur!
Fakat birçok insan ne kadar
çok kazanırsa ne kadar şey elde ederse o kadar mutlu
olacaklarını hayal eder ve böylece olağanüstü bir hırs ve
adanmışlıkla kendilerine büyük miktarda gereksiz mal mülk
biriktirir be yaşamlarını bu amaç uğruna harcarlar.
Bu tür bir yaşam amacının hedefi
mutluluk olsa da asla mutluluk getirmeyecektir.
Parayı seven paraya doymaz,
Zenginliği seven kazancıyla yetinmez.
Bu da boştur. Vaiz 5:10
Yaşamın krizlerini karşılamaya
yetecek kadar maddi zenginlik ile çevrili bir
insanın kendini güvende hissedeceği düşünülebilir. Ancak gerçek
hiç de öyle değildir.
İnsan arzularında temelde yanlış olan hiçbir şey
yoktur. İnsanın kötülüğünün ana kaynağı, insanın
kendine olan takıntısıdır ve benmerkezci davranmasıdır.
Çünkü bencilliğin ve hırsın tatmin edilmesi insanın
yaşamdaki en büyük amacı haline gelmiştir. Sonuç olarak nihai
idol benliktir!
MESİH İLE ÇARMIHA GERİLMEK
Nihai idol benliktir. Benlik çarmıha
gerilmedikçe, Mesih İsa'da yeni bir yaratık olmak mümkün
değildir. Romalılar 6'nın iyi bilinen
sözleri meseleyi açıkça önümüze koymaktadır:
Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye
günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah
karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah
içinde yaşarız? Mesih İsa'ya vaftiz edildiğimizde,
hepimizin O'nun ölümüne vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz? Baba'nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl
ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla
O'nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O'nunkine benzer bir ölümde O'nunla
birleştiysek, O'nunkine benzer bir dirilişte de O'nunla
birleşeceğiz. Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı
varlığımızın ortadan kaldırılması için
eski yaradılışımızın Mesih'le birlikte
çarmıha gerildiğini biliriz. Çünkü ölmüş kişi
günahtan özgür kılınmıştır.
Romalılar 6:1-7
Pavlus'un sözleri gerçekten bahsettiğimiz konuya
dair takdire şayan bir amaç belirlemiş gibidir! Ancak bu ifade
edilenlerin vaftiz edilmemiş insanlara değil, sözlerini zaten
vermiş olanlara işaret ettiğini belirtmemizde fayda
var. Vaftiz edilmiş insanlara atılan adımın ciddiyetini hatırlatmaktadır.
Mesih İsa'ya vaftiz edildiğimizde, hepimizin O'nun ölümüne
vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz?
YENİ YARATIKLAR
2 Korintliler 5:17'de Pavlus bize gerçekten
şaşırtıcı bir önerme sunacaktadır:
"Herhangi bir insan Mesih'te olursa, o yeni bir
yaratıktır.
14. ayette, Mesih'in ölümüne
katılımımız şöyle ifade edilmektedir:
Bizi zorlayan, Mesih'in sevgisidir. Yargımız
şu: Biri herkes için öldü; öyleyse hepsi öldü.
2.Korintliler 5:14
Bu düşünce dizisi Romalılar 6 ile
aynıdır, çünkü bir sonraki ayet Mesih'in dirilişine dahil
olacağımızdan bahsetmektedir.
Bunun anlamı, şimdi her şeye Mesih'teki
yeni yaratılışını giyenlere ruhsal gözlerle
bakmamız gerektiğidir. Pavlus, zamanında bize her şeye
dünyasal gözlerle baktığı bir süreç geçirdiğini de
söylemektedir. Nitekim o, Mesih'e doğal bir insanın gözleriyle
bakmıştı ancak şimdi çok farklı olduğunu ilan
ediyor. Tanrı'nın yeni
yaratılışı giyen insanlar için şöyle denildiğini
okuyoruz:
Bu nedenle, biz artık kimseyi insan ölçülerine
göre tanımayız. Mesih'i bu ölçülere göre tanıdıksa da,
artık öyle tanımıyoruz. Bir kimse Mesih'teyse, yeni
yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni
olmuştur. Bunların hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih
aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı
ve bize barıştırma görevini verdi. 2.Korintliler 5:16,18
Bu öğrenmesi gerçekten de çok zor bir derstir. Bu
gerçeği anladığımızda, homurdanmayı, uzun
zamandan beri çarmıha gerilmesi gereken eski Adem'in kötü bir
özelliği olarak düşünmeye mahkum oluruz. Böylesi bir yaşama
karşı homurdanmaların Tanrı'ya karşı
homurdanmalar olduğu açıkça ifade edilmektedir.
DÜNYANIN ÇARMIHA
GERİLMESİ
Şimdi Elçi Pavlus'un şu sözleri üzerine
düşünelim;
Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık
ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm
yaşamı, beni seven ve benim için kendini
feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum. Galatyalılar 2:20
Pavlus nasıl çarmıha gerilebilir ve
aynı zamanda yaşayabilir? Cevap basit! çarmıha
gerilen ben in yaşayanlardan farklı bir ben olduğudur.
Aşağıdaki kelimeler bunu
netleştirir:
Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende
yaşıyor.
Bunun anlamı, Adem ile ilişkilidir
"Benliğin" ölmesi ve Yaşamasının Mesih ile
ilişkili olduğudur.
Aynı gerçeği ifade eden
bir başka pasaj da Galatyalılar 6:14 ayetidir.
Bana gelince, Efendimiz İsa Mesih'in
çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O'nun
çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben
de dünya için.
Burada iki çarmıha gerilme var:
1. "Dünya benim için çarmıha gerilerek ölü
durumundadır"
2. Ben (çarmıha gerildim) dünyaya
karşı ölüyüm.
İkinci çarmıha gerilmeyi anlamak zor
değil. Pavlus, Mesih'in bir öğrencisi olarak, dünya tarafından
zulüm görüyor. Mecazi anlamda konuşursak, dünyanın onu çarmıha
gerdiğinden bahsetmektedir.
Pavlus, dış dünyayı çarmıha germez
ama içindeki dünyayı çarmıha germektedir. Bir önceki bölümdeki kendi
açıklamasına göre tam da bu düşünceyi ifade etmektedir:
Mesih İsa'ya ait olanlar, benliği, tutku ve
arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir.
Galatyalılar 5:24
Bu yüzden Pavlus, kendi dışındaki dünya
tarafından çarmıha gerilirken içindeki dünyayı çarmıha
germektedir!
KALBİN KUTSANMASI
Şu an için düşüncelerimizi içimizdeki
dünyanın çarmıha gerilmesine yoğunlaştırmak istiyoruz.
Mesih adına olarak vaftiz edildiğimizde,
günahı yok etmeyi amaçladığımızı
unutmayalım (Romalılar 6: 6).
Bu durum en azından teoride, artık günahtan
özgür olduğumuz anlamına gelmektedir. Ancak sadece teoride! Yine de,
bedensel yani benliğimize dayanan arzularımızın hala
kendini gösterdiğini ve bizi Tanrı'nın
kanunlarını çiğneyebildiğimizi de itiraf etmeliyiz. Bu
durum Tanrı'nın karşısındaki
duruşumuzu nasıl etkiler?
Pavlus gibi şunu söyleyebiliriz,
Öyleyse bunu artık ben değil, içimde
yaşayan günah yapıyor. Romalılar 7:17
Bu durum bizde bu şekilde ceryan ettiğinde
Tanrı bizi bağışlamaya isteklidir, çünkü kalplerimizde
O'nun yasalarına dayanmaya gayret ediyoruz.
"O" zamirinin iki şekilde
kullanılabileceği belirtilmiştir. İçimizdeki Adem
tarafından kullanılabilir ve içimizdeki Mesih için de
kullanılabilir. Belirleyici soru şudur: Hangi "ben"
içimizde baskındır?
Eğer "Mesih" üstün gelirse o zaman,
kelimenin tam anlamıyla, herhangi bir benliğe dayanan arzuya
karşı mücadele edip yaşamımızı buna göre
sadakatle devam ettirdiğimiz sürece günahı reddetmek
isteyeceğiz. Ancak bazen hatalarımız neticesinde kalbimizde,
"bu ihlalin gerçekte ben olmadığını"
bileceğiz.
Ve kalbimizden daha büyük olanı elbette
Tanrı da bilecektir. Bu nedenle, en büyük amacımız kalbimizi
temiz tutmak olmalı ve günaha karşı sürekli bir mücadele ile
geçmelidir.
Burada iki bölüm konuyu daha iyi anlayabilmemiz için
yardımcı olacaktır.
Şeytan, Onikiler'den biri olup İskariot diye
adlandırılan Yahuda'nın yüreğine
girdi.
Luka 22:3
Petrus ona, Hananya, nasıl oldu da Şeytan'a
uydun ? Elçilerin İşleri 5:3
Neden yüreğinde böyle bir düzen kurdun?
Elçilerin İşleri 5:4
Şeytan bu iki kişinin yüreğine
girmişti! Şeytan ya da benliğe dayanan arzular Hananyanın kalbini doldurmasına rağmen, buna
izin verdiği için kendisi suçlandı ve
cezalandırıldı.
Bir sonra ki ayette görüyoruz ki, Hananyaya bir soru
yöneltiliyor:
Neden yüreğinde böyle bir düzen kurdun?" Ve
Efendimiz İsa'nın şu sözlerinin muazzam
önemi işte bu yüzden çok önem kazanmaktadır:
Ne mutlu yüreği temiz olanlara!
Çünkü onlar Tanrı'yı görecekler.
Matta 5:8
GÜNAHLA MÜCADELE
Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski
şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.
2.Korintliler 5:17
Bu sözler bizimle alay
mı etmektedir? Gerçekten yeni yaratıklar demektedir! Günaha
karşı verilen bu mücadele böylesine acımasız, yorucu bir
mücadeledir!
Cesaret! Tanrı'nın
her çocuğu zaman zaman bu duygulara sahiptir ve kederle haykırmak
zorunda kalır, Ben ne zavallı adamım! Beni bu ölümün bedeninden
kim kurtaracak?"
Bizi perişan etmek bir yana,
bir mücadele olduğu gerçeği, yüreklendirici bir işaret olarak
görülmelidir. Karşılıklı düşman olan bu iki unsur,
benlik ve ruh ölümlü bir savaş için karşı karşıya
geldiğinde büyük bir mücadeleye neden olacaktır. Bu Mücadele yoksa
durum son derece ciddi hale gelecektir. Yani en azından şu an için
benliğin hüküm sürdüğü anlamına
gelmektedir. Devamı halinde ise endişe verici
olacaktır.
İşin garip tarafı bu mücadelenin bizim
için iyi olduğu gerçeğidir. Bu sadece kendi başına
yüreklendirici bir işaret olmakla kalmaz, aynı zamanda
sıkıntılı günlerde düşmememiz için üzerimizde
iyileştirici ve güçlü kalmamıza neden olacak etkiye
sahiptir.
İçimizde bizi doğruya karşı
engellemeye devam eden Adem'den nefret etmemize
yardım edecektir. Kurtuluşumuzu özlememize yardım eden bu süreç bizi mütevazı kılmakla
doğruluğumuz neticesinde her şeyin eksiksiz şekilde yerine
getirileceğini hatırlatmaya devam edecektir. Nihai ödülü gerçekten
takdir etmemizi sağlayacaktır!
Pek çok insan iyileşme belirtileri gösterse de bu
amansız mücadeleyi kabul etmeye isteklidir.
İnsanları umutsuzluğa sürükleyen şey, aynı bedensel
zayıflıklarla defalarca savaşmak zorunda olmalarıdır.
Bununla alakalı iyileştirme
formülü yok mudur?
DÜŞÜNCE
ALIŞKANLIKLARI
Evet bir formül var! Ancak bu mücadeleyi ortadan
kaldırmaz. Ve şimdi şu sorunu bir inceleyelim.
Düşüncemizin düzeltilmesi yani yenilenmesi
gerekiyor. Değersiz düşünceler kendilerini gerçekten
şaşırtıcı bir kolaylıkla öne sürerler bunu çok
iyi biliyoruz. Uzun zamandan beri, zihnimizde bazı eski düşünce
alışkanlıkları yerleşmiştir. Düşünme
modelimizde öyle bir kaçınılmazlık var ki, düşüncelerimiz
raylardan hızla geçiyor gibi görünür. Bazen gördüklerimiz ya da duyduklarımız
oldukça hızlıca ve otomatikman istenebilir. Bazen boş anlarda zihnimizi
ele de geçirebilirler. Ve o benliğe dayanan eğilimleri
düşüncelerimizi bir kez daha ele geçirdiğinde düşüncemizi
tamamen kontrol etmektedirler.
Düşüncelerimizin bazen bu kadar
sapabileceğine hayret ederiz. O gururlu, kıskanç, öfkeli veya
şehvetli düşünceler!
Aklımızın başında olduğu
zamanlarda onların müdahalesini şiddetli bir şekilde
kınasak da yine tekrar ve tekrar efendimiz oluverirler!
Muhtemelen sorumluluk hissimizin
olmadığı ilk zamanlarda zihnimizde yerleşti benliğe ve
arzulara dayanan düşüncelerimiz... O zamanlarda edindiğimiz
düşünce alışkanlıkları biliyoruz ki, şimdi bizi
utandıran düşüncelerdir. Demek ki hakikate gelmeden önce o
düşünce alışkanlıkları bizlerde yer edinmişti!
"HER ŞEY MÜMKÜN
Bu yüzden düşünce
alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz.
Ancak bunu nasıl başarabiliriz?
Filipililer bölümünde, zihnin gelişmesiyle ilgili
Pavlus'un değindiği önemli bir nokta vardır.
Sağlıklı düşünceler geliştirmek için bilinçli olarak
yola çıkmamız gerektiği ve adım atmamız
gerektiğidir. Bu doğru adımlar zihnimize yerleşirse,
değersiz düşünceler için daha az yer
olacaktır. Pavlusun bu sözleri bizim için çok önemlidir:
Sonuç olarak, kardeşlerim, gerçek,
saygıdeğer, doğru, pak, sevimli, hayranlık uyandıran,
erdemli ve övülmeye değer ne varsa, onu düşünün. Filipililer 4:8
Bu mükemmel bir tavsiye, ancak sorunu tamamen
çözmüyor. Bu istenmeyen düşünce alışkanlıkları kolayca
yok edilemez bunu biliyoruz. Aslında Pavlus'un Koloseliler 3'te yer alan yazdıkları gibi, Tanrı'nın
bizden talep ettiği şeylerin bir listesini okumak bir reçete görevi
görecektir. Şimdi bu listeye bakmamız belki de meseleyi daha net
görmemize yardımcı olacaktır:
Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini
fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle
eş olan açgözlülüğü öldürün. Bunlar yüzünden Tanrı'nın
gazabı söz dinlemeyenlerin üzerine geliyor. Geçmişte bunlarla iç içe
yaşadığınız zaman siz de bu yollarda yürüdünüz. Ama
şimdi öfke, kızgınlık, kötü niyet dahil, hepsini
üzerinizden sıyırıp atın. Ağzınızdan hiçbir
iftira ya da edepsiz söz çıkmasın. Birbirinize yalan söylemeyin.
Çünkü eski yaradılışı kötü
alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp
attınız; eksiksiz bilgiye erişmek için Yaratıcısı'na
benzer olmak üzere yenilenen yeni yaradılışı giyindiniz. Bu
yenilikte Grek ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz, barbar, İskit ,
köle ve özgür ayrımı yoktur. Mesih her şeydir ve her
şeydedir. Öyleyse, Tanrı'nın kutsal ve
sevgili seçilmişleri olarak yürekten sevecenliği, iyiliği,
alçakgönüllülüğü, sabrı, yumuşaklığı giyinin. Birbirinize
hoşgörülü davranın. Birinizin ötekinden bir şikâyeti varsa,
Rab'bin sizi bağışladığı gibi, siz de birbirinizi
bağışlayın. Bunların hepsinin üzerine yetkin
birliğin bağı olan sevgiyi giyinin. Mesih'in esenliği
yüreklerinizde hakem olsun. Tek bir bedenin üyeleri olarak bu esenliğe
çağrıldınız. Şükredici olun! Mesih'in sözü bütün
zenginliğiyle içinizde yaşasın. Tam bir bilgelikle birbirinize
öğretin, öğüt verin, mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyerek
yüreklerinizde şükranla Tanrı'ya nağmeler yükseltin.
Koloseliler 3:5-16
Kendimizi bu test sürecinde nasıl hissederiz ve
gerçekten nasıl dayanabiliriz? İtaat ettiğimiz emirlere bir
işaret koyduğumuzu ve itaat etmediklerimize bir çarpı
koyduğumuzu varsayalım! Durum nasıl gözüküyor?
İtaat edebileceğimiz emirlere konsantre
olmak bizim için mantıklı olmaz mıydı? Ve diğerlerine
gelince - şey, hepimizin zayıf yönleri var. Tanrı beni anlar ve bunlara kesinlikle liberal şekilde
müsaade edecektir...
Hayır, bu benliğin düşüncesi ve ona
karşı direnmeliyiz. Yakup ikinci bölüm de açıkça, sadece kolay
uygun bulduğumuz şeyleri veya kendi yararımıza
yaptığımız şeyleri yaparsak, sözün
yapıcısı olmadığımızı söyler. Dünya
böyle davranan insanlarla doludur.
Samimiyetimizin gerçek testi yani tek gerçek test zor
bulduğumuz şeyleri yapmak için gösterdiğimiz çabadır. Tanrı'nın insanların
zayıflıklarını hesaba kattığı doğrudur,
ancak bu gerçekle pazarlık yapmamıza izin verilmiyor. Elimizden
gelenin en iyisini yaptığımızda Tanrı'nın
merhametine ihtiyacımız olacağı için, elimizden gelenin en
iyisini yapmak için bunu bir bahane haline getirmemeliyiz.
İMKANSIZ TALEPLER
Popüler deyimle bu bizi başa döndürüyor. Gerçek
şu ki, Pavlusun listesindeki bu maddelerden bazıları oldukça
imkansız gelir. Öyleyse bunları denemenin ne faydası
vardır?
Zorlu deneyimlerimizde kolayca
başarısız olacağımızı tahmin ediyoruz ama
gerçekten de deneyimlemeye cesaret
edemezsek daha kötü hissedebiliriz! Bu sebeple bize düşen gerçeği kabul etmek, doğru yönde kararlı bir adım
atmaktır.
İyi bir başlangıç
yaptığımızı varsayıp devam edelim. Ama nasıl
devam edebiliriz? Tanrı'nın bizden
imkansız şeyler yapmamızı istediği sonucuna da
varabiliriz! Bu nedenle Tanrının istekleri mantıksız
değil mi? Belki de bizi ancak bir mucize kurtarabilir.
Doğru bir bakış açısıyla
baktığımızda bir mucizeye değil ama bir süreç
dahilinde gerçekleşeceğini anlamamız gerekmektedir.
Bizden gücümüzün çok ötesinde şeyler
yapmamızı isteyen Tanrı imkansız gibi görünen şeylere
ulaşabilmek için bizim aracılığımızla yardım
etmeye isteklidir. "Tanrı için her şey mümkün." Günahı
fethetmemiz bizim değil Rabbin işidir ve bu nedenle kendimizi O'nun
ellerine teslim etmeliyiz.
Kutsal yazılar imkansız şeyler
yapması istenen insanlardan örneklerle doludur: Nuh, İbrahim, Sara,
Musa, Yeşu, Davut, Hezekiel, Daniel, Meryem, Efendimiz İsa ve
elçiler! Tanrı, bu insanlardan imkansız şeyler
yapmalarını istemekte mantıksız değildi, çünkü niyeti
onlar aracılığıyla çalışmak ve
yapılamayacağı sanılan şeyleri yapmalarını
sağlamaktı. Bu insanlar inanıyordu! Ve zamanla imkansız
gibi görünenler gerçekleşti. Ve Yaratıcımız böylece
günahın üzerinde kazanılan zaferde bizimle birlikte olacaktır!
FORMÜL
Doğru, dürüst, adil, saf, sevimli ve göksel olan
şeyler üzerinde düşünme emrini unutmadan, şimdi Rab'bin
formülüne geldik.
Basitçe şudur:
"Ayık kalın ve dua edin ki,
ayartılmayasınız."
Ayık olun yani baştan çıkarılma
olasılığına karşı uyanık olun
kısacası dikkatli olun.
Ayık ve uyanık olun.
Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak
dolaşıyor.
1.Petrus 5:8
Bu nedenle daima uyanık olmalıyız ve
daima tetikte olmalıyız. Çünkü günah bizi her an avlayabilir. Günah
çekicidir ve her şey ayartmanın kendini gösterdiği ana
bağlıdır. Günahın bize sunduğu öneriyi bile
düşünürsek, yenilmiş oluruz. Ruh oraya bedenden önce
ulaşmalıdır. Her şey o ilk hayati ana
bağlıdır.
Kral Davutu düşünelim. Günah kendisini
gösterdiği anda yüz çevirmiş olsaydı, aksi takdirde asil bir
hayatı lekeleyen utanç ve sefaletten kurtulmuş olacaktı. Benzer
koşullarda, daha uzun süre bakmak için duramayan hiç kimse Davutu
eleştirme hakkına sahip değildir. Tanrı'nın
gözünde onlar da onun yaptığı gibi günah işlerler.
Düşünme anında günahı eyleme
dönüştürebilen bir kral olma talihsizliğini yaşadı.
İşte bu nedenle benliğe dayanan
düşünceler işe sarıldığımızda Ruh oraya
benlikten önce ulaşmalıdır. O halde öncelikle Tanrı'nın
uyanık kalmamıza yardım etmesi için dua etmeliyiz. Ve sonra
günahla karşı karşıya gelir gelmez tekrar dua
etmeliyiz.
Yakup gibi, Tanrı'ya olan sözümüzü
tutmalıyız:
Yakup, Beni kutsamadıkça seni bırakmam
diye yanıtladı. Yaratılış 32:26
İşte o zaman
Tanrı harakete geçecektir.
Bu formülün uygulanması, saldırgan
düşünce alışkanlığını yenecek bir
alışkanlık haline gelebilir ve Tanrının lütfuyla
ayartıcı bir süre için bizden ayrılacak ve sonunda tamamen yok
edilecektir.
ROMALILARIN MESAJI
Sonuçta kişisel bir şeytanın
olduğunu varsayalım. Bu canavarın Tanrı'nın büyük
düşmanı ve insanın büyük ayartıcısı olduğunu
varsayalım; ilk ebeveynlerimiz olan Adem ve Havvanın
düşmesinden ve Aden bahçesinden kovulmasından beri milyarlarca
insanın çöküşüne, düşmesine neden olan bir kişisel
Şeytan!
İnsanlığın çektiği tüm
sıkıntıların ve acıların bu şeytanın ve
meleklerinin işi olduğunu varsayalım. Böylesi bir durumda, bu
şeytanın varlığının çok önemli bir gerçek
olduğunu söylemek yetersiz kalacaktır! Efendimiz İsa Mesih'in
görevi, Tanrı'nın bu gerçeğe bir
cevabı olarak görülmelidir. Efendimiz İsa'nın
kurtarıcı görevi Tanrı'nın bu kişisel
şeytanın işini hayal kırıklığına
uğratma yolu olacaktır.
Bizi buradan bir Yeni Antlaşma bölümü olan
Romalılara mektubunun kurtuluş müjdesi üzerine bir inceleme olarak
tanımlandığını söyleyebiliriz. Adem'in günahına
birçok atıfta bulunulur ve bu ihlalin sonuçları
ayrıntılı bir şekilde ele alınır.
Yahudilerin ataları bile kibirli Musa'nın Yasası ile geçmişleriyle muaf
olmadığı günahın evrenselliğine büyük bir vurgu
yapılmaktadır.
Gerekçesi umutsuz, çaresiz insanlık için
Tanrı tarafından özgürce sağlanan bir şey olarak temsil edilir.
Yaşam yolu, Mesih'in kendisini fidye olarak
vermesi inanca bağlı olarak kutsamaya yol açar. Efendimiz İsa,
Adem'in işlediği günah ve ölüm sorununa yanıt olarak merkeze
konulmuştur. Mesih'in görevinin ve eylemlerinin faydalarından
yararlanacak olanlar günah işlememek için onunla birlikte ölmeli ve onunla
doğruluk içinde yaşamalıdır.
Vaftiz ile suya batırılmak eski Adem ile
birlikte ölümün bir simgesidir ancak sudan
çıkış Mesih ile birlikte yaşamın yeniliğine
yani dirilişine işaret etmektedir. Yeni bir doğruluk
yaşamına adanmışlığa rağmen, vaftiz
edilmiş bir kişinin günahkâr arzuları yine de üzücü bir dereceye
kadar kendini gösterir, ancak İsa'yı
ölümden dirilten O Ruh bedenin dürtülerine yanıt verecektir!
Tanrı'nın insan üzerindeki amacı seçimlere dayanır ve Yahudilerin ve
Yahudi olmayanların geleceğine/kaderine bu açıdan
bakılmalıdır. Nihayetinde, Tanrı'nın
gerçek İsrailoğulları olarak tanıdığı herkes
kurtulacaktır.
Aşağıdaki ayette yer alan ifadeler çok güçlü bir teşvik olarak
karşımıza çıkmaktadır, Romalılar bölümünün ilk 11
bölümünün özeti niteliğinde ve bağlantıların
anlamını ortaya koymaktadır:
Öyleyse kardeşlerim, Tanrı'nın
merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal,
Tanrı'yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız
budur. Romalılar 12.1
ÖNEMLİ BİR SORU VE YANITIN OLMAMASI
Ne şeytan kelimesinin ne de bir istisna
dışında İblis kelimesi Romalılar bölümünde verilen
müjdenin ayrıntılı açıklamasında geçmemektedir!
Eğer insanın düşüşünden gerçekten kişisel bir
şeytan sorumluysa, neden ondan bahsedilmemiştir?
Eğer insan ırkının müteakip
günahları bu canavarın aldatıcı etkisiyle
kışkırtılmışsa, neden insanoğlunun
kabahatleri hakkında bu kadar çok şey
söyleyen bir bölümde bununla ilgili hiçbir ifade yok?
Mesih'in kendisini fidye olarak vermiş
olması bu baş canavarın kötü amaçlarını boşa
çıkarmak için yapılmış olsaydı, kesinlikle doğa
üstü bir düşmana bir gönderme yapılması beklenmez miydi?
Ve adanmış imanlıların yürek
burkan mücadeleleri esasen kötü bir baş meleğe karşı
verilen savaşlar ise, neden bu kötü dehaya bu kadar
titizlikle atıfta bulunulmamıştır? Romalılar bölümünün
bu konuda ki büyük sessizliğinin kaçınılmaz olarak işaret
ettiği sonuç, kişisel doğaüstü bir şeytanın
olmadığıdır!
GÜNAH
Kutsal yazılar birkaç şekilde günahtan
bahseder. Sözcüğün normal, Kutsal Yazılardaki anlamı Yuhanna
tarafından şöyle ifade edilir:
"Günah, kanunun ihlalidir" (1. Yuhanna 3:
4).
Günah, Tanrı'nın
kanununa karşı belirli bir suçtur. Günahın en geniş
tanımı Romalılar 14:23'te Pavlus
tarafından verilmiştir:
"İmana dayanmayan her şey
günahtır."
Bağlam, putlara sunulan şeylerin yenmesiyle
ilgilidir. Bu, ancak bir insanın vicdanına (yiyenin vicdanına
veya yemeğe tanık olan birinin vicdanına) göre olduğu zaman
yanlıştır. Yemek imanla yapılmalıdır.
Aslında, her şey "Tanrının yüceliği için
yapılmalıdır.
Tanrı'nın yüceliğine ilişkin yaklaşımla yapılmayan şey
günahtır. Romalılara atıfta bulunulan aynı mektupta,
günah kelimesi bazen, az önce ele alınan
kelimenin kullanımlarına ilişkin ve birbiriyle çok yakından
ilişkili olarak iki farklı anlamda kullanılmaktadır.
Şimdi ne diyelim? Biz Yahudiler öteki uluslardan
üstün müyüz? Elbette değiliz. İster Yahudi ister Grek olsun, daha
önce herkesi günahın denetiminde olmakla suçladık.
Romalılar 3:9
Kutsal Yasa'dan önce de dünyada günah vardı; ama
yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz. Romalılar 5:13
Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye
günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah
karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah
içinde yaşarız? Romalılar 6:1,2
Günah burada insanlık üzerinde kötü bir etkiye
sahip olan ve kendini kötü eylemlerinde gösteren evrensel bir "yaşam
biçimi" olarak temsil edilmektedir.
Şimdi şu ayetler üzerinde düşünelim:
Ne var ki günah, bu buyruğun verdiği
fırsatla içimde her türlü açgözlülüğü üretti. Çünkü Kutsal Yasa
olmadıkça günah ölüdür.
Romalılar 7:8
Ama istemediğimi yaparsam, Yasa'nın
iyi olduğunu kabul etmiş olurum. Öyleyse bunu artık ben
değil, içimde yaşayan günah yapıyor.
Romalılar 7:16,17
İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa'nın yapamadığını Tanrı
yaptı. Öz Oğlu'nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu
olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı.
Romalılar 8:3
Kutsal yazılarda günah kelimesi, bir insanın
içinde onu günah eylemleri işlemeye sevk eden
dürtüleri tanımlamak için kullanılır. Başka bir
deyişle günahkar insanın günaha olan eğilimlerine diyebiliriz.
Günah kelimesinin bu iki kullanımı arasında gerçek bir
ayrım yoktur .
Görünen ayrım, ilk bölümlerde Pavlus'un bir bütün
olarak insanlıkla ve ikinci bölümde bireysel anlamda
değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Her iki durumda da insan
doğasını karakterize eden aynı
dinsiz arzular dikkate alınmaktadır.
BİR DENKLEM
Romalıların mektubu bir şeytana
atıfta bulunmaz, ancak eğilimler hakkında özellikle de günah
hakkında söylenecek çok şey paylaşmıştır.
Romalılar bölümünün günah hakkında söylediklerinin Yeni
Antlaşmanın diğer bölümleri ile şeytan hakkında
söylediklerini gözlemlemek için gerçekten de etkileyicidir. Evet etkileyici
ancak bizi şaşırtmamalıdır.
Daha önceki bir bölümde, şeytanın,
Tanrı'ya aykırı insan arzularının
kişileştirilmesi olduğu sonucuna varmıştık.
Şimdi ise Pavlus'un Romalılar bölümünde de paralel anlamda günah kelimesini
nasıl kullandığını inceledik .
Yani bu denklem
kaçınılmazdır!
Aşağıda ki tablo, Romalılar
bölümünün günah hakkında söylediklerini ve Yeni Antlaşmanın
diğer bölümlerinin Şeytan ve İblis hakkında söylediklerini
göstermenin basit bir yolu olacaktır.
Şeytan konusuyla ilgili
çalışmalarımız, günah ve şeytanla ilgili bu
paralelliğin Kutsal Kitap gerçeklerini görmemize neden olmuştur.
Bununla birlikte, bu şeytan görüşünü geleneksel fikri kabul edenlere sunarken, soruya karşı taraftan
yaklaşmakta faydalı olacaktır.
Birincisi, kutsal yazıların şeytan
hakkında yaptıklarıyla aynı şeyleri günah
hakkında söylediği gerçeğine dikkat çekilebilir; ve sonra, makul
bir çıkarımın, Günah kavramının aynı zamanda
Yeni Antlaşmada ki Şeytanıtemsil ettiğini açıkça
ileri sürebiliriz.
ROMALILAR BÖLÜMÜNDE
GÜNAHIN KİŞİLEŞTİRİLMESİ
Karşılaştırma tablosundaki son
nokta gerçekten de düşünmeye değerdir. Bu zamana kadar
şeytanı insanın Tanrı'ya aykırı
arzularının kişileştirilmesi olarak tanımladık. O
günahın Romalılar bölümünde aynı şekilde
kişileştirilmesi aslında konunun önemine açıkça işaret
etmektedir.
Günah
ve Şeytan |
Romalılar
(Günah ile ilgili) |
Yeni
Ahitin Diğer Ayetleri(Şeytanla İlgili) |
1.Tanrıya
düşman- Direnmek |
'Bedeninizin
üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden
dirilenler gibi kendinizi Tanrı'ya adayın; bedeninizin üyelerini
doğruluk araçları olarak Tanrı'ya sunun. ROMALILAR 6:13 |
Bunun için
Tanrı'ya bağımlı olun. İblis'e karşı
direnin, sizden kaçacaktır. YAKUP 4:7 |
2. Aldatıcı |
Çünkü günah buyruğun verdiği fırsatla beni
aldattı, buyruk aracılığıyla beni öldürdü. ROMALILAR 7:11 |
Büyük ejderha İblis ya da Şeytan denen, bütün
dünyayı saptıran o eski yılan melekleriyle birlikte yeryüzüne
atıldı. VAHİY 12:9 |
3. Hayatı
yok edenler |
Yukarıdaki
gibi 5:12 ve 6:23 |
ölüm
gücüne sahip olanı, yani İblis'i İBRANİLER
2:14 |
4. Mesihin
ölümü ile yok edildi. |
Artık günaha
kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın
ortadan kaldırılması için eski
yaradılışımızın Mesih'le birlikte çarmıha
gerildiğini biliriz. ROMALILAR 6:6 |
'Bu çocuklar etten
ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani
İblis'i, ölüm aracılığıyla
etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını
aldı. ' İBRANİLER 2:14 |
5. Kutsal Ruha Zıt Olan Şeyler |
'Eğer Mesih içinizdeyse,
bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte, aklanmış
olduğunuz için ruhunuz diridir. ' ROMALILAR 8:10 |
Petrus ona,
Hananya, nasıl oldu da Şeytan senin yüreğini doldurdu, Kutsal
Ruh'a yalan söyleyip mülkün parasının bir
kısmını kendine sakladın? dedi. ELÇİLERİN
İŞLERİ 5:3 |
6.Yöneticiler ve
efendiler |
Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de
günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün
insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi. (5:12) Söz dinleyen köleler gibi
kendinizi kime teslim ederseniz, sözünü dinlediğiniz kişinin
köleleri olduğunuzu bilmez misiniz? Ya ölüme götüren günahın ya da
doğruluğa götüren sözdinlerliğin kölelerisiniz. ROMALILAR 6:16 |
Şeytan da kendi
içinde bölünmüşse, onun egemenliği nasıl ayakta kalabilir?
Siz, benim Baalzevul'un gücüyle cinleri kovduğumu söylüyorsunuz. LUKA 11:18 |
Romalılarda 5 ve 6 günah temsil edilir:
1.Bir hükümdar olarak (5:21)
2.Haksızlığa
araç olarak.(6:13);
3. ve itaat talep eden bir efendi olarak (6:16)
4. ve ölüm
ücreti ödeyerek (6:23).
Çalışmamızın bu yönünden
ayrılmadan önce, günah şeytanla eşitlendiğinde, günah
kelimesinin - Romalılarda çok sık olduğu gibi -Tanrıdan
uzak insan arzularını eğilimlerini tanımlamak için
kullanıldığını tekrar belirtmek isteriz.
KÖTÜLÜK PROBLEMİ
Işığı biçimlendiren,
karanlığı yapan,
Esenliği ve felaketi yaratan, Bütün bunları
yapan RAB benim. Yeşaya 45:7
Kentte boru çalınır da halk korkmaz
mı?
RAB'bin onayı olmadan bir kentin başına
felaket gelir mi? Amos 3:6
Felaket ve sıkıntıların da Tanrı'dan
gelebileceğini bahseden bu pasajları anlamak gerçekten zor
değildir. Felaket yada sıkıntıları gelmesinin sonucu
sadece günah kaynaklı değildir.
Kaç gün bizi sıkıntıya soktunsa, kaç
yıl çile çektirdinse, O kadar sevindir bizi.
Mezmur 90:15
Felaket yada cezanın bir günah
olmadığını kabul etmek bir zorluğu ortadan
kaldıracaktır!Ancak bazı insanlar söz
konusu olduğunda bir Tanrı'nın insana felaket yada acı
çektirdiği fikrinden hoşnut olmayabilir.
Bu durumda hoşnut olmayanlar, Tanrı'nın
sıkıntıya neden olduğunu kabul ederken, bu gerçeğe
içerliyorlar mı? Sıklıkla bu durumdan şikayet edenlerin
konuyla ilgili kendi düşüncelerini analiz etmediklerini görebiliyoruz.
Yani üstünden düşünmeyi yeğliyorlar. Bu yüzden bu konuda birkaç soru
sormak ve cevap vermek bir şeyleri daha net anlamamıza
yardımcı olabilir.
Kutsal yazılar Tanrı'yı
sıkıntıya neden olan Bir olarak temsil ediyor mu?
Evet.
Kutsal yazılar tamamen güvenilir bir mesaj
mıdır?
Evet.
Öyleyse Tanrı'nın
sıkıntıya neden olduğuna inanmalı mıyız?
Evet.
Bu Düşünceyi kabul etmekte zorlanıyor muyuz?(Cevabın Evet olduğunu varsayalım)
Öyleyse Tanrı'nın
yollarına dair anlayışımız bu açıdan nasıl
bakmamız gerektiğimi söylüyor?
Bu sonuca direnmek zor olsa gerek...
Bu son nokta son derece önemlidir. Tanrı'nın
kendisini öyle ifade ettiğini özgürce kabul etmeliyiz. Tanrının
kendisi ve yolları hakkında söylediği şeylere
karşı doğru olmayan veya tutarsız
çıkışlarımız varsa o zaman bu
davranışımızın yanlış olduğunu
alçakgönüllülükle kabul etmeliyiz.
Yeremya bize bu tür alçakgönüllülüğün mükemmel
bir örneğini sunuyor. Tanrı'nın
bazı yolları ve düşünceleri konusunda anlam veremediğimiz
şeyler olduğunda suçlamadan ve isyan edip küçümsemeden bu sorunu
Tanrının önüne götürmeliyiz! Önceliğimiz
inandığımız Tanrımızın doğru
olduğunu kabul etmekle
başlamalıdır...
Davamı önüne getirsem, haklı
çıkarsın, ya RAB.
Ama adalet konusunda seninle tartışmak
istiyorum. Neden kötülerin işi iyi gidiyor?
Neden hainler tasasızca yaşıyor?
Yeremya 12:1
Tanrı insanın acı çekmesine neden
olabilir ve bunun bize bir anlık yansıması, en azından
bazı durumlarda, O'nun bu kavramının son derece makul
olduğunu garanti etmektedir.
Doğruyu ödüllendiren Tanrı, kötülük
işçileri üzerine kötülük getirdiğinde tutarlıdır.
Doğruluğu seven Tanrı, haksızlığa olan
tavrını göstererek bu sevginin kanıtını bizlere
sunar.
Mezmur 5'te olduğu gibi:
Çünkü sen kötülükten hoşlanan Tanrı
değilsin,
Kötülük senin yanında barınmaz.
Böbürlenenler önünde duramaz, bütün suç işleyenlerden nefret duyar, Yalan
söyleyenleri yok edersin;
Ya RAB, sen eli
kanlılardan, aldatıcılardan tiksinirsin. (4 ve 6.ayetler)
İNSANIN SEÇİMİ
Bütün bunların çok iyi olduğu söylenebilir,
ancak Tanrı insanı ilk etapta günahkar olmaktan alıkoyabilirdi
ve sonra insanın düşüşünü izleyen
sıkıntıları önleyebilirdi.
Sonuçta, Tanrı insanı yarattı ve
potansiyelini biliyordu. Şüphesiz Tanrı, olumsuz bu olayları
başka bir yönde düzeltebilirdi! Tanrının bu düşüşü
engelleyebileceğini ve tüm bu sıkıntıları bertaraf
edebileceğini hatta Tanrı tam da bunu yapmalıydı diye
söyleyebiliriz.
Biraz dikkatlice düşünmek sorunu çözmemize
yardımcı olacaktır. İnsanın karar verme yani seçim
yapma yeteneği vardır! İyi mi yoksa kötü mü?
Sanırım farklı bir seçenek olabileceğimi söyleyen biriyle
daha karşılaşmamışızdır.
Alternatif bir anlayış düşünürsek,
insanoğlunu hayvanlarla aynı entelektüel düzeye koyacaktır yani
tamamen içgüdülere bağlı olacaktır.
Tanrı insanı karar verme yeteneğiyle
yarattı ve bu yetenek akıllıca ya da kötü şekilde kullanılabilirdi.
Bu nedenle Adem'in özgürlüğünün gerekli bir
sonucu olarak yanlış bir karar verme
olasılığının olmasıydı ve tam da
yaptığı şey bu oldu. Tanrı'nın
Adem'e böyle bir karar vermesine izin vermemesi gerektiğini söyleyenler,
gerçekte Adem'e bu seçme özgürlüğünün hiç verilmemesi durumunda kendisi ve
çocuklarının yani insanoğlunun kısaca Robot olması
gerektiğini söylemiş oluyorlar!
Bu noktaya kadar
savımızı kabul ederken, bazıları Tanrı'nın,
insanın yanlış kararının sonuçlarına
katlanmasını önlemek için günahtan sonra müdahale etmesini de
protesto edeceklerdi.
İnsanın Seçimi
Seçim yapmak, sonuçları hesaba katmayı ve
sonra bu sonuçları kabul etmeyi içerir. Bir
kişinin sonuçlarına bakılmaksızın karar vermesine izin
verilirse, sorumsuzca davranmaya teşvik edilir. Böyle durumlarda karakter
gelişimi oldukça zordur.
Tanrı'nın insanı yanlış
seçimlerinin sonuçlarından kurtarması gerektiğinden şikayet
edenler, Tanrı'nın müdahale etmesini ve
insanın hikmetli kararlarının yararlarından
faydalanmasının engellemesini ister miydi?
Tanrı'nın yolları adaletlidir! Kanunlarını tutarlı bir
şekilde yönetir. Yine de O sevgi Tanrısıdır. Kutsal
yazıların büyüleyici temalarından biri, ilahi sevgi ve adaletin
karşılıklı etkileşimidir - Tanrı'nın
iyiliği ve hassasiyeti! Tanrı, Adem ve Havva'ya ölümden önce bir
müddet verdi ve böylece üreyebildiler ve bireyler
ölüme maruz kalsa da insan ırkı nesline devam edebildi. Bugün
yaşayan insanların olması, Tanrı sevgisinin bir
kanıtıdır.
Dahası, Tanrı insanlara yalnızca
yaşama şansı vermekle kalmadı, onlara sonsuza dek
yaşama fırsatı da sundu. Kutsal Kitabın mesajı bize Tanrı'nın haksız ölümlülere gösterdiği
iyiliğin örneklerini verir. Tanrı insana bir ölçüde acılar
taşmasına izin vermesi insanın seçiminin sonucudur. Bu nedenle,
bir anlamda insanın yaşam koşullarının nasıl
olacağını belirlemesi kendisinin seçimlerine bağlı
kalmaktadır. Tanrı'nın sevgisi,
insanın yanlış kararlarının ve günahının bu
karanlık arka planıyla aydınlatılmaktadır.
İnsani duygularımızın ve
önyargılarımızın bizi Tanrı'nın
ciddiyeti hakkında yanlış sonuçlara götürebileceği kabul
edilmelidir. Tanrı'nın gazabının
işlediğini gördüğümüzde dehşet içinde geri çekiliriz. Ama
tam da bu noktada görmediğimiz yada farketmediğimiz şey,
yargılamayı ortaya çıkaran insan günahının büyüklüğüdür.
Kötülerin ölümünden sevinç duymayan
Tanrının, Tufan gibi yargılamaları gönülsüzce yerine
getirmesini yadırgamamlıyız. çünkü
insanı akla ve doğruluğa ikna etmeye yönelik tüm girişimler
yine insanın kendisi tarafından reddedildiğinden dolayı yadırgamak
adaletli olmayacaktır.
Petrus, Tufandan hemen önceki günleri anımsatarak
Tanrı'nın sabırla beklediğini
ifade ederken bizi olayları bu ışıkta görmeye davet ediyor.
Bir zamanlar, Nuh'un günlerinde gemi
yapılırken, Tanrı'nın sabırla
beklemesine karşın bu ruhlar söz dinlememişlerdi. O gemide
birkaç kişi, daha doğrusu sekiz kişi
suyla kurtuldu.
1.Petrus 3:20
TANRININ
HİZMETÇİLERİNİN ACISI
Kötülük her zaman bir ceza olarak
tanımlanmamalıdır. Bazen asıl niyet kutsamak olsa da ceza
olarak algılanabilir. Bunun güzel bir örneğini Kral Davutun
yaşamından anlayabiliriz.
Davut'un acıları ona o büyük
günahını hatırlatmayı ve bunu sürdürmeyi amaçlıyordu.
Yine de bunlar sıradan anlamda bir ceza değildi, çünkü Tanrı onu
bağışlamıştı. Bu tür hatırlatmalarla Davut
alçakgönüllü olması sağlandı ve alçakgönüllülüğüyle
Tanrı'ya sonuna kadar güvenmeyi öğrendi. Bu
tespitimizde, Kral Davutun başına gelen kötülük kötü değil,
kılık değiştirmiş bir nimetti dersek hiçte
yanlış olmayacaktır.
Bazen Tanrı'nın bir
elçisinin yahut hizmetçisinin cezalandırılmasının
kişisel günahlarla doğrudan bir bağlantısı
olmayabilir. Peygamber Yeremya ve Hezekiel'in acıları, gelecekte
yaşanacakların sembolik ön bildirileri idi yani İsrail!
Mezmurlar kitabının yazarının
sözleriyle;
İyi oldu acı çekmem;
Çünkü kurallarını öğreniyorum. Mezmur
119:71
Acılar neden yardımcı olur? Daha önceki
bir konuya geri dönmek için, Tanrı'nın
hizmetkârları iki karşılıklı düşman unsur, benlik
ve ruh arasında kendi içlerinde bir mücadele yaşarlar.
Bu unsurlar birbirine tamamen zıt olduğu
için, her biri diğerinin pahasına gelişir ve her biri
diğerinin avantajına sahip olabilir. Benlik ve ruh arasında bir
'gel-git' mücadelesi vardır ve Tanrı'nın
hizmetçilerinin amacı, ruhun yaşayabileceği benliği
çarmıha germektir.
Pavlus bunu şöyle ifade ediyor:
Çünkü benliğe göre yaşarsanız
öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruh'la öldürürseniz
yaşayacaksınız. Romalılar 8:13
İlahi azap her zaman benliğe yöneliktir.
Hastanın manevi değerleri takdir etmesine yardımcı olmak
için tasarlanmıştır.
Nitekim, acıları veren İbraniler 12'de
ruhların Babası olarak tanımlanır.
Acı çekme konusu zor bir konudur ve bu konudaki
araştırmamız derinleşmemiz için değerlidir.
Gördüğümüz şey, Tanrı'nın insana
günah yolunu seçtiği için bir ölçüde acı çektiği gerçeğidir
ve Yaratıcımız acıyı kullarının ruhsal
gelişimini güçlendirmek için bir araç olarak kullanır.
Bu zorlu dönem sadece bir ara
zamandır. Çünkü Nihai resmin tümü, "ne daha fazla ölüm, ne daha fazla
üzüntü ne daha fazla ağlamanın olmayacağı ne de daha fazla
acı olmayacağı zamanların olmaması içindir. Çünkü eski
düzenin bitirildiği bir zamandır.
(Vahiy 21: 4 bkz)
Tanrı'nın lütfuyla oradaysak, acı çekme sorununu doğru bir perspektiften
görebilir ve anlayabiliriz.